Partili cumhurbaşkanlığı büyük tehlike

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim;

MECLİS’TE oylanarak referanduma sunulan anayasa tasarısı üzerindeki endişelerimizden biri de “partili cumhurbaşkanlığı” modelinin getirilecek oluşudur. Bu, hassas Türkiye şartları içinde o kadar tehlikeli ki! Önce siyasilerin çoğu uzlaşma ve paylaşma kültürüne sahip değil… Kişisel veya parti çıkarlarını önceliyorlar. Ülkeye karşı sorumluluk şuuruyla siyasi olgunluk oluşturamıyorlar.

Alın, son 15 seneyi! Türkiye’de klasik sağ oylar yüzde 70; sol oylar yüzde 30 civarında. AKP ve CHP bu oyları azami ölçüde alabilmek için ülkeyi geriyor ve kutuplaştırıyorlar. Bundan menfaatleniyorlar da! Fakat tabii bir yöntem olmadığı için ülkenin problemleri artarak devam ediyor. Hatta darbe gibi tehlikeli mecralara bile sürükleniyoruz.

Bir de “partili cumhurbaşkanlığı” kabul edilirse o zaman görün büyük tehlikeyi! Çünkü cumhurbaşkanı devlet otoritesinin yüzde 90’dan fazlasını kullanacak. Partili olmasıyla halkın yarısını karşısına alacak. 3. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu dönemde, Türkiye dış düşmanlarıyla mı savaşacak, yoksa birbiriyle mi çekişecek? Böyle bir cumhurbaşkanı 80 milyonu kucaklayamaz. Ülkeyi kaynaştırıcı bilge bir cumhurbaşkanı gerekli!

1982 Anayasası, baraj sistemi ve adil olmayan seçim kanunlarıyla katı bir vesayet oluşturdu. Yeni anayasa hiçbir değişiklik getirmiyor; yasama ve yargıyı büyük oranda cumhurbaşkanının vesayetine veriyor. Cumhurbaşkanının siyasi taraf olmasının yolu açılıyor. Yargıyı oluşturan hâkimleri seçme yetkisi veriliyor. Denetleme mekanizması etkisizleşiyor. Bu durum zulüm ve kaos oluşturur; Meclis itibarını kaybeder; adalete güven kalmaz.

TEK ADAM EGEMENLİĞİ 

PARLAMENTER sistemi adil işletemeyenler, toplumun aleyhine uygulamalar getiren bir sistemle  nasıl adaleti sağlayacaklar? Denetleme mekanizmasını kaybeden bir sistem fren tutmaz; her şey alt üst olur; sistem çöker.

Partili cumhurbaşkanlığı toplumu gerilim ve çatışmaya iter. Hukukçu Ali Aktaş, getirilen metne “sistem” denilemeyeceğini anlatıyor: “Bu yeni sistem geçerse, parti genel başkanı da olan cumhurbaşkanı sabah partisinin il-ilçe başkanları ile genel merkez teşkilatını toplayıp kadrolarına siyasi talimatlar verecek; öğleyin milletvekilleriyle toplanıp hangi kanunların ne kadar sürede çıkması gerektiğini söyleyecek; ikindin devlet bürokrasisinin tayin ve terfi işlerinin yanında devlet politikalarının belirlenmesi çalışmalarını yapacak; akşam ise Meclis’ten isteyip çıkarttığı kanunları onaylayacak. Böyle bir yapıdan ‘sistem’ diye söz etmek mümkün müdür?” (Anadolu Gençlik, Sayı: 206), Sh. 31)

Referandumda halka tek adam yönetimi dayatılmak isteniyor. Siz buna “kılıfına uydurulmuş otokrasi” de diyebilirsiniz.

AKP Kurucusu ve eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, referanduma sunulan metnin, “Tek adamın hükmettiği bir yapı oluşturacağını” söylüyor: “Yapım süreci antidemokratikti; devleti tek parti yönetecek. Bir kişinin, bir zümrenin, bir partinin egemenliği kabul edilebilir değildir.” (2. 2. 2017)

Anayasa yapım sürecinde uzlaşma arayışına gidilmedi; bütün oturumlar kavgalı geçti. Ahmet Takan’ın kesin diye anlattığı, “Erdoğan - Bahçeli arasındaki sır görüşmeyi” (Yeniçağ, 3. 11. 2015) Bahçeli’ye vaad edilenleri kamuoyu öğrenmek istiyor. Başbakan’ın bozkurt işaretiyle ne anlatmak istediğini de.

DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK

DÜNYADA devlet işlerinin tek kişiye emanet edildiği sistem yok. Cumhurbaşkanını yargılayacak hâkimleri kendisinin seçtiği bir sistem nerede görülmüş? Adalet ve bağımsız yargının bulunmadığı sistem kaos ve zulüm üretir. Bülent Arınç, “AYM’nin kararına uymuyorum; saygı da duymuyorum” denilebildiği atmosferde, cumhurbaşkanının AYM’yi bile kaldırabileceğini söylüyor. Hâlbuki hukuk herkese lazım! Adalet yoksa sistemi ayakta tutamazsınız; zulüm ve kaos ortamına sürüklersiniz.

Meclis’i feshetme yetkisini tek kişiye vermek, milli iradenin çöpe atılması demektir? Hukukun üstünlüğü korunup adalet sağlanmadıkça güvenlik problemi yaşanması kaçınılmaz olur. Bu manzara ülkenin geleceğini karartır; kalkınmaya darbe vurur.

AKP, anayasa taslağı içindeki riskli maddeleri örtebilmek için, hep dikkatleri başka tarafa çekiyor. Bazen terör üzerinden halkı korkutuyor; bazen Avrupa ülkeleriyle yaşanan kriz üzerinden gözdağı veriyor. Hâlbuki “Çözüm süreci” diyerek terörü azdıran da kendileri, AB’ye güvenerek aldanan da. Başkasına bir şey diyecek yüzleri yok.

Siz, 18 maddenin açılımını konuşsanıza! Devletin parasıyla yaptığınız mitinglerle, 7/24 TV’lerle halkın beynini yıkayıp şartlandırma yöntemini ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Bencillik ve büyüklenmeyi bırakın; seçime girme hakkı kazanan siyasi parti liderleriyle TV’lere çıkın ki, halk referandumun getirip götüreceklerini öğrensin; kıyaslama imkânı bulsun! Siyasette “kaçak güreşme” yöntemi yok. Eşit şartlarla verilen mücadelede yenileceğinizden mi korkuyorsunuz?