Para cezaları devlete gelir kalemi olmamalı

Abone Ol

Her sene enflasyon rakamları dikkate alınarak para cezalarında artış yapılıyor. Elbette, 30 sene önce belirlenmiş para cezası aynen korunuyor ise bugün için hiçbir caydırıcılığı kalmamış demektir. Şartlara göre cezaların yeniden belirlenmesi doğaldır ama ceza gelirleri bütçe içinde önemli bir kaleme dönüştürülmemelidir. Yani maksat devletin cezalardan elde ettiği geliri artırmak değil, cezalara sebebiyet veren davranışlardan toplumun kurtarılması olmalıdır. Bunun için cezaların makul seviyelerde tutulması ne kadar önemliyse uygulamada eşitlik ve süreklilik daha da önemlidir. Eğer kamu görevlisinin yasanın belirlediği cezayı yazarken eli titriyor, vicdanı ile mücadele etmek zorunda kalıyorsa o cezanın makul olmadığını düşünmek yanlış olmaz. Bu yazıdan maksadım ağır cezalarla ilgi olmayıp sadece yasalarda sadece para cezası öngörülen hafif suç ya da kusurlar üzerinde durmaktır.

Sürücüler kurallara ve yasalara uymadıkları için her sene meydana gelen kazalarda binlerce insanımız hayatını kaybederken, milyarlarca liralık maddi zarar meydana geliyor. Bu bakımdan özelikle trafik kazalarının azaltılmasını öngören kurallar ve yasaların uygulanmasında sürücü ve görevlilerin titiz davranması esastır. Ama istediğiniz kadar yasa çıkartın cezalarla kazaları önlemeniz mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan cezadan çok kurallara ve yasalara uyulmasının sağlanması esas olmalıdır. Söz gelimi trafik polislerinin bir günde kaç aracı denetimden geçirdiğinden çok hatalı davranışların takibi esas olmalıdır.

Trafikte kural ihlallerinin neler olduğunu sıralayacak değilim. Çünkü bunu sürücü koltuğuna oturmuş herkesin bilmesi gerekir. Bile bile kural hatası yapılıyorsa bunun bir cezası olmalıdır. Bunu yaparken de polislerin pusuya yatarak sürücülere ceza yazma derdinde olmamaları gerekir.

Bu noktada büyükşehirlerde pek gündeme gelmeyen ancak Anadolu’da küçük iller ile ilçelerde özellikle de her mevsim bisiklet ve motosiklete binme imkânı olan sahil kesimlerinde insanların yaygın olarak kullandığı taşıt motosiklettir. Öyle ki insanlar aile boyu işlerine motosiklet ile giderler. Başka imkânları da yoktur. Bu arada hemen her evde bir motosiklet bulunduğu için çocuklar küçük yaşlarda önce bisiklete sonra da motosiklete binmeye başlardır. Bisiklet için ehliyet zorunluluğu yoktur ama motosiklet için vardır. Ehliyet almaları da 18 yaşından önce mümkün değildir. Ehliyetsiz araba ve motosiklet kullanmanın cezası ise son artışlarla bin 400 lira olmuştur. Diyelim ki bir genç okuluna babasının motosikleti ile gitti ve yolda yakalandı. Bu gence ehliyetsiz olduğu için bin 400 lira ceza yazılır. Ceza bunanla da bitmez, ardından da motosikletin ruhsatı babanın üzerinde olduğu ve ehliyeti olmayan çocuğuna motosikleti verdiği için bir bin 400 lira ceza daha yazılır. Ehliyetsiz olarak motosiklet kullanan bir çocuğun babası toplam 2 bin 800 lira cezayı ödemek zorunda kalır. Bu cezayı kesen de rahatsızdır, kesilende nasıl ödeyeceğinin sıkıntısını yaşar. Ehliyetsiz olarak arabasına atlamış, uzun yola çıkmış birisine bu ceza yazılıyor olsa belki biraz makul gibi görünebilir ama ilçesinde, köyünde motosikletten başka taşıtı olmayan insanlara bu cezanın uygulanması haksızlık gibi görünüyor. Ayrıca bir çocuk babasının motosikletine binerek ilçesinde tura çıkmış ise bundan aynı zamanda babayı sorumlu tutmanın caydırıcılığı da yoktur, adil de değildir. Özellikle ergenlik çağındaki yavruları babalarının her an kontrol etmesi mümkün olmadığı gibi, eğer çocuğum binmesin diye motosikleti sürekli gözaltında bulundurmaya kalkışırsa bu defa da baba ile evlat arasında ciddi çatışmalar meydana gelir. Bu arada o ilçede pek çok genç ehliyetsiz motor kullanmakta ama ceza kesilen bunların içinde çok sınırlı kalmakta, bazı çocuklar babalarının konumundan dolayı korunabilmektedir.

Lafı uzatmaya gerek yok. Yasalar uygulanabilir olmalı, herkese eşit uygulanmalı ve elbette caydırıcı olmalıdır.