Papanın Ziyareti ve Düşündürdükleri

Abone Ol

PAPA’NIN Türkiye ziyareti sırasında, Müslümanları kâinat çapında ulvî bir idealden uzaklaştıran gücün ne olduğunu düşündüm. Allah’ın son hak dininin mensubuyuz. Allah bize evrensel İslâm nimetini lütfetmiş. Bu nimetin şükrü ancak İslâm’ı diğer insanlara ulaştırma gayretiyle ödenir. Peygamberimiz (S.A.V.) Hudeybiye Barışı’ndan sonra devlet başkanı ve kabile reislerine mektuplar göndererek bütün dünyayı İslâm’a davet etti. Biz O’nun (S.A.V.) ümmetiyiz. O’nun (S.A.V.) yolunu takip ediyoruz. Hiçbir zaman bu şuuru kaybetmemeliyiz.

Papalığın 3. bin yıldaki hedefi, başta Asya olmak üzere dünyayı Hıristiyanlaştırmak. Bu hedefin içinde Türkiye de var.

İdeallerine öylesine kilitlemişler ki, bundan başka bir şeyi dikkate almıyorlar bile. Papa gelirken “Türkiye’ye gidiyorum” demedi; “Konstantinopolis’e ziyarete gidiyorum” ifadesini kullandı. Özel amaçlar için geldiği o kadar belli ki…

1054’ten beri Katolik ve Ortodokslar farklı iki dinmiş gibi birbirine düşman. Ortodokslar, Katolikleri 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’daki kiliseleri yağmalatıp halkı katletmekle suçluyorlar. O günden beri birbirini aforoz etmekle meşguller.

Katolik Roma, iktidarını güçlendirmek, Hıristiyanlığı dünyaya yaymak için 1964’te Dinlerarası Diyalog Projesi’ni başlattı. Katolik ve Ortodoksları birleştirme kararı aldı. 1965’te Kudüs’te yapılan ilk toplantıdan sonra bazı ziyaret ve toplantılar gerçekleştirdiler. Papa’nın 2006’daki Türkiye ziyaretinin amacı da bu idi!

Şimdi Katolikler Ortodokslardan özür diliyorlar. Bartholomeus’un Franciscus’un alnından öpmesi bu özrün kabulünün işareti. 29 Kasım 2014 günü Papa’nın Ortodoksların lideri Fener Rum Patriki Bartholomeus’u ziyaretiyle bu birliktelik sağlanmış oldu.

Bizimkiler ne yaptı

Kiliselerin birleşme sebebi belli: Dünyayı Hıristiyanlaştırmak. Asya’ya açılmak için Türkiye’yi çok önemsiyorlar. Çünkü Hıristiyanların asıl önemli kiliseleri Anadolu’da. Anadolu’yu hem kutsal mekânları olarak görüyor; hem de Asya’ya, hatta dünyaya açılan kapıları. Türkiye’ye özel ilgileri bu yüzden!

Gerçek bu olduğu halde, bizim yöneticilerin gayretkeşliğine ne demeli Önceki Cumhurbaşkanı Papa’yı davet etmişken, yeni Cumhurbaşkanı’nın “Kutsiyetpenahları(!)” hitabıyla aşırı övgü üzerine kurulmuş davet mektubu göndermesi de neyin nesi

“Kutsiyetpenahları” sözü “kendisine sığınılacak kişi” anlamında. “Eûzü billâh” sözünden de bilindiği üzere, sığınılacak varlık ancak Allah’tır. Müslümanlıkta peygamberler için bile böyle bir söz kullanılmaz. Akideye zarar veren bir sözdür. Onca ilâhiyatçı içinde Sayın Cumhurbaşkanı’na bir hatırlatma yapan olmadı mı acaba

Ya siyasî partiler! TBMM’de temsil edilen partilerin Papa ziyareti sırasındaki encamını gördük. Sayın Bahçeli AKP’yi ihanetle itham ederken, Başbakan da onu Tunceli’ye gidememekle suçluyordu. Bahçeli gecikmeden ekibiyle Tunceli’ye koşup gitti ve oradan Başbakan’a lâf yetiştirdi: “Biz ne ihanetten korkar, ne de haram yiyenlerden çekiniriz. Efendilerinin koltuğuna sığınmış sığ ve sorumsuz zihniyetlerin bizimle âşık atması mümkün değil.” Başbakan da altta kalacak değil ya: “Biz demeden gitmeliydi.”

CHP o günlerde Diyarbakır programına kilitlenirken, BDP İmralı gündeminden kurtulamıyordu.

En uyarıcı açıklama Saadet Partisi’nden geldi. Genel Başkan Kamalak şöyle diyordu: “Papa ziyaretinin çok özel amaçları vardır. İki kilise arasındaki ihtilafları gidermek ve Fener Rum Patriki’ne ekümeniklik sıfatı vererek özel statü kazandırmak istiyor.”

Türkiye Duyarlı Olmalı

Papa’nın ziyareti sırasında basının tutumu da dikkat çekiciydi. Kimisi hükümet paralelinde yayın yaparken, kimisi olayın teferruatıyla ilgiliydi. Papa’nın halıya ayağı takılması, aracının markası gibi konuları gündem yapanlar oldu. Ziyaretin iç yüzü, Dinlerarası Diyalog dayatması gibi konularla pek ilgilenen olmadı.

MGV Şeref Başkanı Nevzat Lâleli, olup bitenin iç yüzünü anlatan “Kutsiyetpenahları(!)” başlıklı bir makale yayınladı. Ziyaretin sonuçları konusunda şu uyarıyı yapıyordu: “Artık sadece Fatih Kaymakamı değil, Başbakan Davutoğlu bile Patrik Bartholomeus’un muhatabı değildir. Fener Rum Patrikhanesinin Roma’da Vatikan Devleti gibi İstanbul’un göbeğinde bir devlet kurmasına artık bir adım kalmıştır. Bizim terör gibi, PKK gibi, Suriye ve Irak’a asker sevk etme gibi bir sıkıntılı anımızı kollayacaklar ve ilk fırsatta `Ortodoks Fener Rum Devleti’ni ilân edeceklerdir.”

Millî Gazete ve TV 5, her zaman olduğu gibi, bu olayda da duyarlı davrandı. Sorumlu yayıncılık anlayışını ortaya koydu. Medyadaki farkını bir kez daha gösterdi.

Şurası dikkatinizi çekiyor mu Hıristiyanlar Türkiye’de adım adım amaçlarına ulaşıyorlar. 1934’te Ayasofya’yı müze haline getirdiler. Bugünkü Hükümet döneminde vakıf mallarını geri aldılar. Kiliselerini restore ettirip pek çoğunu ibadete açtılar. Papa en yüksek devlet protokolü ile karşılandı. Patrik ekümeniklik sıfatı kazandı. Şimdi de Vatikan gibi bir devlet olmanın zamanını kolluyorlar.

Ya sonra! “Artık ayrı olma lüksümüz yok”; “Hıristiyanlığın olmadığı bir Ortadoğu’ya razı olamayız” diyorlar. İfsat ve sömürüyü sürdürme mesajı veriyorlar.

Her şey Türkiye’nin kimliğinden taviz vermeyecek tutumuna bağlı. Türkiye iç işlerini yabancılara karıştırmamalı. Millî iradeyi hâkim kılmalı. Bu şuur var oldukça çözülemeyecek hiçbir problemimiz yoktur. Kaldı ki, dünya huzur ve barışını hedefleyen D - 8 gibi evrensel bir kurum var oldukça çözümün yolu her zaman için açık demektir.