Pandemide halkı maske ile susturanlar, bugün PKK projesini “terörsüz Türkiye” masallarıyla susturuyor.

Abone Ol

Son yıllarda yaşananlar, emperyal düzenin ne kadar örgütlü, ne kadar sistemli ve ne kadar pervasız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu düzen tankla ya da uçakla gelmedi; evlerimize ekranlardan, “bilim” etiketi takmış propaganda memurlarının dilinden, manşetlerden ve baskı altına alınmış uzman yorumlarından sızdı.

Pandemi döneminde yaşananlar bunun en kirli örneğiydi. Dün “Sorgulamak yobazlıktır! Aşı karşıtları gericidir!” diye bağıranların Alman basınının manşetleri karşısında sus pus olması tesadüf değildir. Çünkü dün “gerici, bilim düşmanı” diyerek susturmaya çalıştığınız insanların sorduğu soruları, bugün aynı soruları bir Alman gazetesi soruyor.

19 Şubat 2021 – BILD (iç sayfa haberi):
“Korona bu Vuhan’daki laboratuvardan geldi.”

19 Şubat 2021 – BILD:
“Korona Çin’de bir laboratuvar kazasıydı.”

13 Kasım 2021 – BILD:
“Aşı olmak ne işe yaradı?”

18 Ocak 2022 – BILD:
“Birçok korona ölüsü aslında korona’dan ölmedi!”

17 Şubat 2022 – BILD:
“Yoğun bakımlar aslında hiç dolmadı!”

Dün bu cümleleri dile getirenlere hakaret edenler, düşünmeyi suç gibi gösterenler, ekranlardan millete parmak sallayan sözde uzmanlar bugün ortada yok. Çünkü hakikat onları yalanladı. Oysa pandemi döneminde bu soruları dile getirenlere saldıranlar, üzerinden daha pandemiden 2–3 yıl bile geçmemiş olmasına rağmen, bugün aynı soruların BILD manşetlerine taşındığını görünce yerin dibine girmiş gibi sessizliğe bürünüyor.

Yazıya pandemiden başlamamın sebebi, aynı oyunların hep aynı senaryo ile sadece isim değiştirerek sahneye konduğunu göstermektir. Ama mesele elbette sadece pandemiden ibaret değildi. Aynı küresel akıl, bu kez Orta Doğu’da sahneye çıktı. “Barış”, “kardeşlik”, “terörsüz Türkiye” gibi kulağa hoş gelen ama arka planı karanlık ifadelerle bu millete tuzak kuruyorlar. Hedef çok açık: Bebek katilinin serbest kalmasına zemin hazırlamak, Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya devletçik kurdurmak ve ardından dört ayaklı bölünme projesini tamamlamak. Bu planların her aşamasında içeriden aynı çevreler konuştu; pandemide küresel şirketlerin avukatlığını yapanlar, bu defa da bölgesel emperyal projelerin gönüllü sözcülüğüne soyunuyor.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, bu düzenin en büyük silahının tank, tüfek, bomba değil; medya olduğunu çok daha net görüyoruz. Halkı susturmak için “bilim” dediler, korkutmak için “veri” dediler, itiraz edenleri bastırmak için “gericilik” dediler. “Terörsüz Türkiye” gibi sihirli görünen ama arka planı karanlık sözlerin gerçeği yansıtmadığını söyleyenlere ise bugün bile utanmadan “Sen terör mü istiyorsun?” diye saldırıyorlar. Oysa yıllar sonra ortaya çıkan tablo gösterdi ki gericilik, sorgulayanı susturmakmış; yobazlık, aklı kiraya vermekmiş; çağdışılık ise küresel merkezlerin sözcülüğünü yapmakmış.

İşte tam da bu sebeple bugün Türkiye’de gerçekleri öğrenmek isteyen herkesin başvurması gereken tek adres vardır:
Hakikati eğmeden, bükmeden, süslemeden yazan Milli Gazete.
Medya kararttığında, ekranlar susunca, herkes aynı merkezden konuşunca bile doğruları söylemeye devam eden yegâne mecra odur.

Bu yüzden Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, kendi aklına, kendi hafızasına ve kendi iradesine yeniden sahip çıkmasıdır. Günübirlik sloganlarla bu ülke ayağa kalkamaz; dış akılların projeleriyle huzur bulunamaz; küresel rüzgârlarla yön değiştiren siyasetle yol alınamaz. Bu milletin yeniden doğrulması ancak kendi değerlerine, kendi köklerine ve kendi siyasal vicdanına sarılmasıyla mümkündür.

Ve bugün o vicdanın, o tecrübenin, o direncin tek siyasi temsilcisi vardır: Milli Görüş çizgisini mertçe, tavizsizce, eğilip bükülmeden temsil eden Saadet Partisi.

Saadet Partisi, pandeminin daha ilk günlerinden itibaren küresel manipülasyonları fark etmiş; Orta Doğu’daki dizaynı yıllar önce görmüş; PKK projesinin ardındaki küresel aklı cesaretle ifşa etmiş; emperyal düzenin bu ülkeye biçtiği elbiseyi daha dikilirken yırtıp atmış tek siyasi duruştur. Türkiye’nin kendi kaderine yeniden sahip olması, iradesini tekrar eline alması ve bu kirli kuşatmayı yarıp çıkması ancak bu duruşla mümkündür.

Bu millet aldatılmayacak kadar büyük, kandırılamayacak kadar basiretli, teslim olmayacak kadar şereflidir.
Ve bu şerefli duruşun siyasal adı bugün açıktır: Milli Görüş’ü temsil eden yegâne parti Saadet Partisi’dir.

Not: Milli Gazete okuyucularından ricam, İsmail Fatih Ceylan Bey’in “Milli Görüş Tarihi” adı altında kaleme aldığı bu önemli yazı serisini mutlaka okumaları ve paylaşmalarıdır. Ben büyük bir zevkle okuyor, geçmişte yaşadıklarımızı yeniden hatırlıyor ve bunları gençlere aktarıyorum. Çünkü gençlerimizin önemli bir kısmı bu hadiseleri bilmiyor. Geçmişimizi bilmezsek, geleceğe dair sağlıklı karar vermekte zorlanırız.