Özgürlük tartışılmaz

Abone Ol

Yeni Anayasa tartışmalarındaki keskin virajlar, yeni bir

metnin ortaya konulması noktasındaki beklentilerimizin suya düşmesine neden

oluyor. Vatandaşlık tanımında bile birbirleriyle uzlaşamayan siyasi partilerin,

din ve vicdan hürriyeti, demokratik kazanımlar noktasında neler ortaya

koyabileceklerini gerçekten merak eder olduk. Önceki günlerde bir televizyon

kanalında izlediğimiz Başbakan Yardımcısı, “Yeni Anayasa noktasında tüm

partilere açık olduklarını, eğer tek başlarına yapamazlarsa, bazı partilerle

ortak hareket ederek bu işi bitireceklerini” söylüyordu. Öncelikle şunun altını

çizmeliyiz: Yeni Anayasa, hiçbir siyasal partinin tek başına tapulu malı

değildir. Gerek Meclis’in gerekse Meclis dışı iradenin ortak katılımıyla ve şu

ana kadar yeni Anayasa’nın oluşturulması bağlamında, Meclis’e ulaştırılan ortak

siyasi taleplerin bir araya konulmasıyla hazırlanması ve bitirilmesi gereken

ortak bir metindir. Tek başına bir siyasal parti, “Yeni Anayasa’yı sadece ben

hazırlarım, benim dediğim olur, her şeyi ben yazarım ben bitiririm” deme

hakkına ve yetkisine de sahip olmamalıdır. Bu şartlarda hazırlanan bir Anayasa

metninin, 1980 darbeci anlayışından hiçbir farkı yoktur. Darbeci zihniyetin

sipariş usulü yaptırdığı bugünkü Anayasa’nın temelindeki demokratik eksiklik,

bugün gelinen noktadaki anayasal metnin ruhunda da aynen var olacaktır.

“Biz Başkanlık sistemini istiyoruz. Bunu da Anayasa

metnine koymak istiyoruz…” Türkiye gibi demokratik parlamenter rejimini

içselleştirmemiş bir ülkede, başkanlık sisteminin tartışılması, Anayasa metnine

konulması ve millete azar azar yedirilmeye çalışılması, kelimenin tam anlamıyla

abesle iştigaldir.

Bugün, kuvvetler ayrılığındaki demokrasi kırıntılarına

tahammülü olmayan bir iradenin, yarın birgün Başkanlık sisteminde işi nereye

vardıracağını gelin siz tahayyül edin.

Demokrasi… Özgürlük…

Yeni Anayasa tartışmalarında, bu ülkeye yeni bir vizyon

ve misyon biçecek olan metnin ruhunda olması gereken tek şey budur… Demokrasi…

Hürriyet… Hiç kimsenin elinde bulundurduğu yetki ve donanımlar dolayısıyla,

başkalarından farklı ve üstün görülmediği bir siyasal, sosyal sistem. Hiç

kimsenin elindeki kudret, sıfat dolayısıyla toplumu dönüştürmeyi kendinde bir

hak görmediği, özgürlük atmosferi.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten itibaren,

defalarca darbelere maruz kaldı. Siyasal sistemi kendilerince dizayn etme

gücünü kendisinde bulan militarist irade, sosyal yapıyı da bir şekilde ele

alarak konuşmayan, üretmeyen, hesap sormayan bir biçime dönüştürdü. Türk

insanının, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” atasözündeki gibi, başına gelen her

şeye eyvallah çeken bir tipolojide olmasını sosyolojik olarak analiz ederek her

seferinde başımıza çöreklenen militarist iradenin, bize sunduğu Anayasa

tercihleri de elbette onların zihinlerindeki ulufeden başka bir şey değildi.

Kısacası, “Biz birilerinin bize ulufe olarak” verdiği bir

Anayasa istemiyoruz… Onların zihinlerindeki, kafalarının arkasındaki

beklentileri onaylatacağı, yeni bir Türkiye değil, yeni bir Türkiye arpalığı

oluşturmak için kurgulayacakları bir Anayasa istemiyoruz.

Yapacaksanız, dört başı mamur, adam gibi bir Anayasa

yapın…

Yapacaksanız, hak ve hürriyetlerin demokrasinin gereği

olarak, özgürlüklerin bütün yönleriyle tasarlandığı bir Anayasa yapın.

Özgürlük tartışılmaz!