Öyle olmuyor usta

Abone Ol

Bir bilgeye zehrin ne olduğunu sormuşlar. Demiş ki: “İhtiyacımızdan fazla olan ne varsa zehirdir. Fazla güç, fazla dinlenmek, fazla yiyecek, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, fazla öfke, fazla neşe, fazla nefret hatta fazla iyi niyet. Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir.” Bizim inancımızda buna orta yol ehli olmak, ifrat ve tefritten uzak durmak, her işi zamanında ve kararınca yapmak deniyor. Ölçülü bir hayata sahip olmak her zaman huzur ve mutluluk anlamına gelir. İnsan, yaratılışı itibari ile fazlaya kavuştukça daha fazlasını ister. Yani fazlanın zehrinin farkına varmaz. Zehri yudumladıkça daha fazlasına sahip olmak ister. Zarar arttıkça etkisi ve bağımlılığı da artar.

Bugün içinde yaşadığımız dönemde fazla olmasından dolayı zararlı olan o kadar çok şey ile karşı karşıyayız ki saymakla bitmez. Bunların bazıları artık dayanılmaz ve sürdürülemez noktaya gelmiş durumda. Mesela asfaltın, betonun fazlası şehirlerimizi yaşanılamaz hale getirmiş durumda. Sosyal medya kullanımının fazlası insanımızı etrafını göremez, yakınları ile ilgilenemez, arkadaş, eş ve dostları ile iletişim kuramaz hale getirmiş durumda. Hatta fazla sosyal medya kullanımı sosyal açıdan bazı insanların nefes alamaz hale gelmesine sebep olmakta. Mesela eğitim sistemine bakalım, siz daha fazla üniversite açarak eğitimin düzelmesine değil bozulmasına sebep olabilirsiniz. Daha fazla trafik insanı boğar. Daha fazla tatil insanı tembelleştirir. Daha fazla tüketim insanı çılgınlaştırır. Daha fazla mülk insanın vicdanını köreltir. Kısacası daha fazla ne varsa zehirdir, zarardır, ziyandır.

Ülkemizde yaşanan sorunları dikkatli bir şekilde gözden geçirdiğinizde altından hep daha fazla bir şeyler çıkar. Bilimin, kültürün, sanatın, sporun, sanayinin, teknolojinin gelişmediği yerde yapılabilir olan her şeyin haddinden fazla geliştiği görülür. Betona, binaya, yola yapılan yatırımın temelinde bu durum yatar. Yapamıyorsak, yapabildiklerimizi abartalım gibi bir anlayış. Algıları yönetmek, gündem oluşturmak, popülist davranmak, geleceği planlamak yerine seçimler kazanmak niyetiyle yapılan çalışmaların sonucu genellikle ihtiyacımızdan fazlasıdır, yani zehirdir, zulümdür, derttir.

Bugün her dört üniversite mezunundan birinin işsiz olması en basit bir hesapla mevcut üniversitelerin en az dörtte birinin acilen ve derhal kapatılması gerektiği anlamına gelmektedir. Kaldı ki plansız, programsız, hesaptan, kitaptan yoksun açılan üniversitelerin uzun vadede çözdüğü hiçbir problem olmadığı gibi bugün karşılaştığımız birçok probleme de kaynaklık teşkil etmektedirler. Uzun lafın kısası aslında Türkiye’de üniversite öğrencilerinin kalacak yer problemi yoktur, olmadık şekilde, olmayacak yerlere açılan üniversiteler problemi vardır. Okumayacak çocukların zorla üniversitelere gönderilmesi problemi vardır. “Her genç mutlaka üniversite okumak zorundadır” şeklinde yanlış bir anlayış vardır. Nice farklı yeteneklere sahip gençlerimizin üniversite yıllarında heba olma problemi vardır. Yetenekleri doğrultusundaki mesleklere yönlendirilmeyen gençlerin üniversitelerde harcanma problemi vardır. Anadolu’nun verimli topraklarını, tarımı, hayvancılığı, köyleri bir hiç uğruna ve acımasızca terk etmeye zorlanan gençlik problemi vardır. Nice değerli meslekleri, sanatı, sporu, müziği, kültürümüzü, geleneklerimizi bir hiç uğruna harcayan zihniyet problemi vardır. Gelecek nesilleri kendi geleceklerinin garantisi olarak görmek isteyen çarpık ve hasta ruhlu bir düşünce problemi vardır.

Artık bazı problemlerin bir yerleri açarak değil kapatarak, sürekli hareket halinde iş yapıyormuş gibi yaparak değil durarak, düşünerek, planlayarak, oradan oraya savrularak değil sağlam bir zeminde ayakta kalarak, sürekli konuşarak, herkesi ötekileştirerek değil, biraz susarak, sakince, insanların hatalarını görmezden gelerek ve dağıtmak yerine toparlayarak, birleştirerek çözülmesi gerektiğini öğrenmemiz lazım. Çok acil.