“Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; (Ufuklar hep gülmekte, dünya başka dünyadır.)
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!”(Bayram ne kadar hoş, ne neşeli zamandır!)
Diyen merhum Mehmet Akif Ersoy bayramda dünyanın bile değiştiğini bambaşka bir dünya olduğundan dem vurmakta. Güneş bayramlık ışınlarını, bayrama özel en güzel, en parlak, en neşeli ve en pozitif ışınlarını göndermektedir dünyaya. Kim bilir belki dünya da bayramlıklarını giyerek karşılamaktadır bayramı, sizin gibi, bizim gibi… Ah nerede o eski bayramlar diyorsanız, gelin hep beraber Osmanlı’ya doğru yola çıkalım ve bayramı onlarla birlikte kutlayalım. Ne dersiniz
Bayram hazırlıkları
Bayram, öncelikle bugün olduğu gibi o gün de kadınlar arasında bir heyecan vesilesiydi. Yeni yeni elbiseler diktirilir, bayramlıklar alınırdı. Bunun hazırlıkları bayramdan onbeş gün öncesi başlar, kumaşlar alınır, modeller seçilirdi. Sarayda ve konaklarda ise hanımlar, birbirine göstermeden gizlice diktirirlerdi kumaşlarını terzilerine. Öyle ya onun elbisesi ötekine benzememeliydi. Bugünkü deyimle pişti olunmamalıydı. Tatlı bir rekabet sürer giderdi aralarında. Kendi bayramlıklarını hazırlatan hanımlar, emirlerinde bulunan halayık ve hizmetlilerin de bayramlıklarını ihmal etmezler, onların hazırlanmasına da büyük özen gösterirlerdi.
Bayramlık kaftanlarını giyen minareler
Bayramın ilan edilmesiyle minareler külahından küpüne kadar, yukarıdan aşağıya kandillerle donatılır, böylece minareler de giyinmiş olurdu. Buna “kaftan giydirme” denilirdi. Çifte minarelerin arasına da e “elveda ya şehri ramazan” yazan mahyalar asılırdı giden Ramazanın arkasından buruk bir vedaydı bu, ateşten harflerle yapılan.
Haremden Selamlığa Dönerek Açılan Dolap
Bayram davullarla, tellal çıkarılarak ve top atışlarıyla halka ilân edildikten sonra tatlı bir telaş başlar konaklarda. Bahşişler, keselere; çamaşırlar, bohçalara konarak dönme dolaba yerleştirilip selamlığa döndürülür. Haremden selamlığa dönen bu dolap, bayram hediyelerini o tarafa boşaltırken, selâmlığın da ikramını hareme gönderirdi. Aşçıbaşının un kurabiyesiyle un helvası yapıp üstünü varaklarla süsleyerek, tepsinin kenarına da balmumundan yapılmış mumlar yapıştırıp hareme göndermek adettendi. Dönme dolap, un kurabiyelerini taşıyan tepsilerle hareme geri avdet eder, kalfalar, dolaptan aldıkları kurabiyeleri tabaklara koyup yukarı çıkarıp hanımlardan bahşiş alırlardı.
Boğaz’daki gemi ve yelkenliler ışıl ışıl kandillerle aydınlatılarak muhteşem görüntüler oluştururdu. Şehrin bütün hamamları, sabaha kadar açık bulunur ve hepsi de aşırı derecede kalabalık olurdu. Senede bir defa sıcak su yüzü gören ayak takımı da bayram gecesi temizliğe dikkat eder ve hamamlara doluşurlardı. Bu gece kalabalık olan diğer bir yer de şekerci dükkânlarıdır. Reçel ve şuruplar, şekerler, şekerlemeler bayram için gelecek müşterilerini beklemektedir artık.
Bayram Namazı
Bayram gecesi sabaha karşı mahalle bekçileri davullarını çalarak:
“Bu sabahın yazına,
Kalkın Hakk’ın niyazına,
Abdest alın ey komşular!”
Bayram, sabah namazına.”
Şeklindeki manilerle halkı namaza uyandırırken, atılan toplarla da sabah namazı vakti ilân olunur, minarelerde verilen “temcîd”in akabinde de sabah ezanı okunurdu. Bayram namazının yaklaşmasıyla birlikte büyükler, yanlarında çocukları olduğu hâlde bayramlık elbiselerini giyer ve yakınlarında bulunan bir camide bayram namazını eda ederlerdi.
“Musallâ”(namazgâh), denen açık araziler, bayramdan bir iki gün evvel süpürülür ve temizlenirdi. Halk, bayram namazları için, omuz ve koltuklarında seccadeleri olduğu hâlde gecenin yarısından itibaren bu meydana akın akın gelir ve yer alırlardı. Bazen çok kalabalık olur, o zaman halk, musallâya sığmaz, etraftaki sokaklara yayılır ve öylece namaza iştirak ederlerdi.
Musallâda kılınan bayram namazlarını seyir için uzak mahallelerden birçok kadın, genç kız meydana nazır evlerde oturan akraba ve dostlarının evlerine gelip, meydanları çevreleyen bu evlerin pencere ve damlarından namazı seyrederler. Bayram namazları gerçekten büyük bir azamet ve ihtişam içinde kılınır, namazdan sonra ilk tebrikleşmeler cami içerisinde başlar, tanıdık, tanımadık herkes burada, el öperek, musâfaha veya muânaka ederek bayramlaşırlar, çıkışta da ulema veya meşâyihin yahut yaşça ileri olanların ellerini öpüp dualarını alırlardı.
Kabir Ziyareti ve Tebrikleşme
Bayram namazından sonra eve dönülmeden önce mezarlığa gidilir, yakınların kabri ziyaret edilir, Kur’ân-ı Kerim okunurdu. İstanbul’da, sur dışındaki mezarlığın, bayram sabahları aşırı derece kalabalık olduğunu ve İstanbulluların, servilerin hışırtıları arasında, yanık yanık Kur’ân okuduklarını Tâhirülmevlevî’den öğreniyoruz.