Tarihte insanlar ayrı ayrı yaşayacak şekilde yaratıldılar. Herkes kendi ürettiğini kendisi tüketiyordu. Yani insanların özgürlük yanları çoktu. İnsanlar uygarlaştıkça özgürlüklerini yavaş yavaş azalttılar ve daha güçlü topluluklar oluşturdular, kendi sırlarını daha çok dışarıya verdiler. Utanma hisleri azaldı. Özel mülkiyet ihtirası azaldı. Çocuklarının yanında topluluklarını da kendilerine yakın duymaya başladılar. Bu yakınlaşma köylerden çok ketlerde oldu. Tam uygarlaşma ancak bütün ürettiklerini satıp kendi yiyeceklerini başkalarından almak suretiyle sağlamaya başladıklarında gerçekleşti... (s.5)
İnsanlık da bir kişi gibi doğmuştur, gelişmiştir ve erginlik çağına varmıştır. Bundan sonra yaşayacak, yaşlanacak ve ölecektir (kıyamet). Çocukluk çağında kişileri nasıl anne babaları eğitirse, insanlığın çocukluk çağında Cebrail’in gözetiminde peygamberler insanlığa dadılık yaptılar. İnsanlık buluğ yaşına geldiğinde son kitap olan Kur’an nâzil oldu, peygamberlik son buldu. Ne var ki insanlık henüz Kur’an’ı anlayıp uygulayacak hâle gelemedi. Bu sebeple 1500 yıllık hazırlık dönemi sürdü. Şimdi artık “Kur’an düzeni” anlaşılacak ve uygulanacaktır. Hak gelmektedir, bâtıl ise gitmek üzeredir. İnsanlık “içtihat ve icma müesseseleri” ile kendi kendini yönetecek hâle gelmiştir. Ne var ki içtihat ve icma müesseseleri ancak uzun denemelerden sonra öğrenildi… / Yeni uygarlığın bir kentte başlayacak olması takdiri ilâhidir, insanlığın birliğinin sağlanması içindir... Yeni uygarlık bütün şehirlerde birden başlamayacak, bir şehirde başlayacaktır, dünyanın merkezi olan bir şehirde başlayacaktır; İstanbul’da başlayacaktır... (s.6)
Müslümanlar dün Müslüman oldukları için yoksulluk içinde kavrulurken bugün Müslüman oldukları için bolluk içinde yüzüyorlar. Örnek olarak Risale-i Nur şakirtlerini ele alalım. 1960’larda İzmir’e gittiğimde halk ile temasa girdim. Herhangi bir toplantıya gittiğimiz zaman o toplantıda en çok yoksul olan, gelirleri en az olan kimseler inanmış olan kimselerdi. Onların içinde de en yoksul olanlar yine Risale-i Nur şakirtleri idi. İmanları en kuvvetli olanlar yine onlardı ama zenginleştikçe sadakatleri azalıyordu. / Bugün nerdeyiz / Halkın katıldığı bir cemiyette en zengin olanlar namaz kılanlardır. Onların içinden de en zengin olanlar Gülen Cemaati mensuplarıdır. Bu insanlardan gençler bilmezler ama yaşlılar bilirler, araştırma yapanlar bilirler. Geçmişte namaz kılanlar en fakır kimseler iken bugün en zenginler sınıfına nasıl geçtiler; Risale-i Nur şakirtleri en yoksul iken şimdi bu seviyeye nasıl geçtiler, hiç düşünüyorlar mı / Önce bizim gibiler örnek oldu; namaz kılanların da iş yapabiliyor olduğunu gördüler. Necmettin Erbakan çok ortaklı fabrika yani Gümüş Motor’u kurdu, parti/ler kurdu. Çetin savaşlar verildi. Sonunda bugün yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada sömürenler mağlup edildi. / Bu sayede Gülen Cemaati’nin bugün bu varlığı vardır. Bunu görmemek kör olmak demektir. Şimdi okullar açtılar ama okulları kişileri avlamak amacını güder olmaktadır. Kişilerin paralarını avlıyorlar, oylarını avlıyorlar. Bunların içinde böyleleri vardır. Bunların bu halleri nerden geliyor Bunlar halktan tecrit edilmiştir, bundan dolayı böyle oluyorlar. Çünkü köylüler gibi gruplar hâlinde birbirleri ile beraber yaşıyorlar, tecrit edilmişlerdir. / Bunlar aynı zamanda Adil Düzen çalışmaları hakkında da kötülük besliyorlar. Onlara göre biz sermayeye karşı çıkıyoruz, büyük güçlere karşı çıkıyoruz, o güçler bizi yiyip bitirecekler; onlar ise o güçlere dayanıyorlar. Baştan beri böyle düşünenler bizim mağlup olacağımızı zannediyorlardı. Karşımızda olmayı kendilerine kazanç kabul ettiler. Oysa biz bir şey yapmıyorduk, sadece Allah’a güveniyorduk, sadece Allah’a inanıyorduk. İslâm düzenini “Adil Düzen” olarak ortaya koyduk ve meydana çıktık. / Onların böyle düşünmelerinin sebebi ikidir. / Birincisi; “İslâm düzeni” dediğimizde insanlar bin sene önceki içtihatları anlıyorlardı, oysa biz bugün yaptığımız içtihatları benimsiyorduk. / İkincisi ise; “İslâm” kelimesi onlara göre sadece bir “dini” temsil ediyordu, biz ise “düzeni” de ortaya koyuyorduk. Dinin istismarı suç idi ama düzeni savunmak suç değildi. / Onlar sermaye ile işbirliği yapmakla ve “Adil Düzen”e karşı olmakla başaracaklarını sandılar. Şimdi her ikisi de yani AK Parti de Cemaat da uçuruma doğru yuvarlanıyor. Biz ise nura doğru koşuyoruz. Bu âyet (Tevbe 97) bunu açıkça ifade ediyor. Onlar “Adil Düzen”in başına bir şeyler gelecektir diyorlar ve her gün bunu bekliyorlar. Oysa gelmesi gereken “Adil Düzen”in başına değil onların başına geliyor... (s.7-8; “KUR’AN VE İLİM” çalışmalarımızdaki tevafuklar devam ediyor… 763. hafta seminerimizden aktarı-YORUM ve ilmî-ahlâkî-iktisadî-siyasî-sosyal olarak yani “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya DAVET ediyorum… Ve’s-SELÂM mea’d-DUA… Reşad/RNE)