Önce can ve iman güvenliği

Abone Ol

Efendimiz (s.a.v.), 313 kişilik kuvvetle Medine’den çı­kıyor, bu çı­kış kervan içindir.

Tüm sahabe, “Düşmanın savaş hazırlığı için gönderdiği  kervanı vuracağız” diye bi­liyor.

Harpte iki devlet sava­şıyorsa, harbe yardım eden tüm vasıtaların imhasına cevaz vardır.

İstanbul’un fethi öncesi Rumeli Hisarı’nın yapılması da Konstantin’e gelecek yardım yollarının kesilmesi içindi.

Bir tane suçsuz insanın yok edilmesinden, bütün atom bombalarının ve merkez bankalarının yok edilmesi daha hafiftir.

Burada Efendimiz, kendisine karşı bir harp hazırlığını daha önce­den vurmak için Medine’den çıkıyor.

Sahabe, kervanı vu­rup büyük ga­nimetler alacağız ümidi ile gidiyorlar ama Bedir yakınla­rına gelince Efendimiz’e (s.a.v.) haber geli­yor ki, Ebu Süfyan ajanlarıyla haber alıp, yol değiştirip de­niz yolundan Mekke’ye yürüyor.

Bunun üzerine Mekke’de Ebu Cehil kumandasında toplanıyor 950 kişilik bir or­duyla geliveriyorlar. Ne­ticede Bedir’de karşılaşırlar.

Her zaman ve her yerde iki tip insan olur:

Birisi dünyevi çı­karlarını düşünür,

Birisi Allah rızası için hareket eder.

Allah rızası için çalışan, hem dünyevi nimetlerden nasibi olana  kavuşur hem de Allah’ın rızasını kazanır.

Efendimiz (s.a.v.) kervanı takip etmekten vazgeçip düşman ordusu ile karşılaşmayı tercih edince sahabeden bazıları, “Biz kervan için çıktıydık yola” diye fikir beyan ederler.

Rabbimiz, ashabın bazılarının kervan peşinde olmayı, bazılarının düşman peşinde olmayı tercih ettiklerini şöyle haber verir:

وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ  

Hani Allah, size iki taifeden (kervan veya ordudan) birinin size ait olduğunu va'detmişti de siz ise silahsız olan (kervan)ın size ait olmasını istiyordunuz. Allah da kelimeleriyle hakkı açığa çıkarmayı ve kâfirlerin kökünü kesmeyi istiyordu.

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

Ta ki, suçlular istemese de, hak gerçekleşsin ve batıl yok olsun.” (Enfal süresi ayet 8/7-8)

Efendimiz, her şeyde istişare ettiği gibi burada da istişare eder.

Hepsi harbe karar verince, Efendimiz, kendi meto­duyla harbin planını çiziyor. Allah’a dua ederek O’ndan yardım istiyor.

Ama önceden tedbirini almıştır.

Savaş baş­lıyor ve içlerinde Ebu Cehil de olmak üzere 70 kâfir öldürülüyor. 14 tane de şehit veriliyor. Kâfirlerden 70 kadarı da esir edili­yor.

Allah rızası için kervanın arkasından gitmediler, harb etmeye razı oldular.

Allah da onlara kervanın nimetini verdi.

Şöyle, bu 70 esirden 10’u okuma yazma biliyormuş.

Onlardan Medineli çocuklara ve isteyenlere her biri 10’ar kişiye okuma yazma öğretenler serbest bırakılıyor.

Geri kalanlar ise 4000 dirhemlik fidye ile kurtulacaklar.

İşte ganimet kervanının peşinden gidilse de aynı şey olacaktı.

Burada savaş için gelen Mekkelilerle karşılaşmayı tercihte iki türlü kâr var.

İlki düşmanın beli kırılmış,

İkincisi Allah (c.c.) kervandan gelecek parayı fidyeden yine Müslümanlara veriyor.

Zorunlu olarak yaptıkları savaşı bile eğitime çevirme hareketi.

Bu arada Efendimiz (s.a.v.) esirlere çok yumuşak davranmış, fidye ödeyemeyecekleri serbest bı­rakmış ve onlardan bir daha “Müslümanların karşısına çıkıp harb etmeyeceğiz” diye söz almış.

Müslüman’ın hedefi öldürmek değil, kâfirleri zalim, azgın, saldırgan, sömürgen, ahlaksız… yapan,  kendini ve çocuklarını ve halkını cehenneme sevk eden kâfirliğin kökünü kazımakla o kâfirlere de rahmet olmak istiyor.

Bu savaşta hem dünyayı hem de ahireti elde etmek ve dünya nimetlerinin dağıtımında, kapitalistlere ve komünistlere  değil, bütün insanları yaratan, yaşatan, yöneten ve donatanın kurallarına uymayı bütün insanlığa açıklıyor ve örnek olmaya çalışıyor.

Biz de onu örnek almaya çalışalım.