Önce ahlak ve maneviyat!

Abone Ol

Bir toplumu yıkan sebepler sadece ekonomik değildir. Bir toplumu ayakta tutan dinamikler, ahlak, kültür, sosyal çimento ve milli-manevi değerlerdir. Eğer bu değerleri ve dinamikleri ortadan kaldırırsanız, bir daha asla yerine koyamazsınız. Bir çöküş sürecinin harcını atmış olursunuz. İnsan çürürse toplum kokmaya başlar. İnsan çürürse, toplum yıkılır.

Dinler tarihinde toplumların helak edilme sebepleri sıralanırken, öncelikle manevi değerlerin ortadan kaldırılması ve ahlaki çöküş örnek olarak gösterilmiştir. Ahlak zaafı, ahlakın törpülenmesi, insanların birbirlerine karşı sevgi ve saygısının yok olması, bir toplumun en büyük çöküş nedenlerindendir. Bu sebeple, toplumların çimentosu olan ahlakı her dönemde tahkim edebilecek bir milli-manevi seferberliği içimizde başlatmalı, toplumun geneline hakim kılabilmeliyiz.

Vur patlasın, çal oynasın, eğlence anlayışı… Kimin eli kimin cebinde belli olmayan, gayri meşru ilişkilerin, ahlaksızlıkların, nerde sabah orda akşam zihniyetinin, tuzu kuru patronların, her işlerinin barlarda pavyonlarda halledildiği, kötülüğü sıradanlaştıran senaryolar, bu ülkenin gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor?

Toplumun neresini yansıtıyor? Hangi gerçeğine işaret ediyor? Sözde aşk dizilerinde, aldatmalar, pislikler, rezillikler diz boyu… Kadın programlarında türlü türlü edepsizliklerini anlatan aileler neden konuşturuluyor? Neye hizmet ediyor bu programlar?

Maalesef toplumumuz hızla çürüyor. Ve, medya dünyası, bu çürümeye en büyük boyutundan çanak tutarak, insanlarımızın içine temizlenmesi mümkün görünmeyen virüsler atmaya devam ediyor.

Birbirlerini aldatma, mendil değiştirir gibi sevgili değiştirme, nerde akşam orda sabah bir kültür anlayışı televizyonların her kuşağında gözümüzün içine sokuluyor. Magazinel olaylar, renkli dünyalar ve sözde sanatçıların mantarlaşmış hayatları albenili, cafcaflı ve yaldızlı bir biçime sokularak ekranlara getiriliyor.

İnsanlar, bu renkli hayatları gördükçe, “Param yok ama, elime fırsat geçse, ben de aynısını yaparım. Ben de böyle yaşarım. Lüks gece kulüplerinde, lüks arabalar ve lüks bir hayat geçirebilmek için şu anda yaşadığım hayatı feda ederim” moduna getiriliyor.

Toplumsal bir kıskançlık virüsü zihinlerimize sokuşturuluyor, hayatımız esir ediliyor, beyinlerimiz dönüştürülüyor. Bunun bilinçli bir tercih ve dönüşüm projesi olduğunu dile getirmemiz gerekiyor.

1980 sonrasında, suya sabuna dokunmayan, her konuya nötr, ne kokan ne bulaşan, düşünmeyen, konuşmayan, analiz etmeyen bir insan prototipi oluşturmanın projesiydi bu. Sürüler gibi… Etrafında gelişen olayları analiz etme yeteneği elinden alınmış, birbiri ardına mantar gibi türeyen televizyon kanalları vasıtasıyla verilen hazırlop mesajları olduğu gibi belleğine yerleştirip, başkaca hiçbir şey yapmayan tipolojiler.

“Koyun gibisin kardeşim, sallayıverince celep sopasını katılıverirsin sürüye!” diyen şairin ifade etmek istediği biçimde, insanlar tek tipleştiriliyor, sürü psikolojisine sokuluyor.

Farklılık yok… Farklı olmak ayrıksı bir düşünce olarak nitelendiriliyor. Farklı düşündüğünüzde, onların size sunduğu hazırlop mesajların dışında bir şeyler ortaya koyduğunuzda “marjinal” olarak sıfatlandırılıyorsunuz. Bu nasıl bir dünya hikayesi zor!

Cennetmekan Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamız, MNP ile başlayan bütün siyasi hareketlerinin temeline “Önce ahlak ve maneviyat” düsturunu yerleştirmişti. Ahlak ve maneviyat düsturu, toplumumuzun sosyal dokusunun temeline yerleştirilmediği için,  hiçbir kaygısı olmayan medya anlayışı, zihinlerimize çöreklenerek, türlü arsızlıkları ve edepsizlikleri senaryolaştıran diziler vasıtasıyla, türlü ahlaksızlıkların konuşulduğu öğle kuşağı programlarla insanlarımızı dönüştürmek için her şeyi yapıyor. Maalesef, Türkiye’de medya anlayışının temelinde sadece reyting unsuru var… Reyting, reyting, reyting… Sadece izlenmek kaygısı… Televizyonlardaki öğle kuşağı programlarını izlerken, inanın yüzümüz kızarıyor. “Bu insanlar, bu ahlaksızlıklarını anlatırken, birbirlerini aldatmalarını milyonların önünde ifşa ederken hiç mi utanmıyorlar? Bu insanlar, nasıl edep ve adap yoksunu olmuşlar? Bu insanlar özellikle seçilerek mi ekranlara getiriliyorlar?” sorularını sormadan edemiyoruz. Milli Görüş’ün çınarlarından merhum İnegöllü Halil İbrahim Çamlıdere, kendisiyle yaptığım röportajda Milli Görüş Hareketine MNP’nin tüzüğünde sadece “Önce Ahlak ve Maneviyat” sloganını gördüğü için katıldığını ifade etmişti. Üstüne basa basa, altını çize çize söylüyoruz; bir toplumun dinamiklerinde türlü sorunlar olabilir, bir toplumun dinamiklerinde farklı nitelikte açmazlar olabilir, ama bir toplumu yıkan, çürüten şey ahlaksızlıktır, maneviyatsızlıktır…