Bilmem farkında mıyız, artık eskiden olduğu gibi yapraklı yeni yıl takvimleri ihtiyaç olmaktan çıktı. Yıllarca duvarlarımızı süsleyen takvimler adeta bir ihtiyaç gibiydi. Bunun için de pek çok firma müşterilerine reklâm için bastırdıkları duvar takvimlerini hediye ederlerdi. Bazı firmalar ise duvar takviminin yanında bir de ajanda hediye ederlerdi. Şimdilerde duvarlarımızı süsleyen yapraklı takvimler masanın üzerinde not almak için kullanılan ajandalar hayatımızdan tamamen olmasa bile büyük ölçüde çıktılar. Sadece onlar mı hayatımızdan çıktı, kol saatleri, duvarlarımızdaki yıl boyu asılı duran saatler artık giderek yok oluyor. Belli ki artık ihtiyaç duyulmuyor. Niçin böyle oldu diye sorduğumuzda aklımıza ilk gelen cep telefonları oluyor. Çünkü onlar artık hayatımızdaki vazgeçilmezlerin yerini aldı. Hemen belirteyim ki, cep telefonları sadece takvimleri, kol ve duvar saatlerini anlamsızlaştırmadı, aynı zamanda onlarla fotoğraf makinesini de birlikte taşıyoruz. Küçücük bir alet artık pek çok geçmişin zaruri gördüğümüz aletini bünyesinde topladı ve hayatımıza girdi. Hem de öylesine girdi ki bağımlılık yapmaya başladı. Özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz için akıllı telefonsuz bir hayat düşünülemez oldu.
Bunlar durduk yerde akılma gelmedi. 2021 yılının son yazısını yazmayı düşünmeye başladığımda 80 yıllık ömrüm gözümün önünden geçmeye başladı. Bazen derinlere dalıp gittim, bazen yaşadığım mutlulukları hatırladım. Kısacası hayatın acısı-tatlısı, mutlu ve mutsuz anları ile devam edip gittiğini düşündüm. Bu arada aynı ülkeyi, hatta aynı şehri paylaşıyor olsak da toplumdaki herkesin ayrı bir yaşamı var. Söz gelimi ülkemiz iktidar sahiplerinin penceresinden bakıp değerlendirildiğinde dikensiz gül bahçesi. Onlar için ülkenin hiçbir sorunu yok. Ama bir başkaları için akşam yemeğinin malzemesi pazarlarda işe yaramaz diye bir kenara dökülmüş olan sebze ve meyve artıkları bir umut oluyor. Hâlbuki aynı ülkeyi ve şehri paylaşan insanlar arasında bu kadar büyük bir fark olmaması gerekmez mi? Acaba birileri doğuştan daha mı akıllı dünyaya geliyorlar ya da bazıları diğerlerine göre çok daha fazla mı çalışıyorlar? Hemen belirteyim ki, insanların dünyaya geldikleri ortam onların gelecekteki durumlarının belirlenmesinde büyük ölçüde etkili oluyor. Söz gelimi aynı okulun aynı sıralarında yan yana eğitimlerini sürdüren öğrencilerden birisi okul bittikten sonra ne yapacağına öğrencilik hayatı devam ederken karar verebilirken, bir başkaları bu konuda bir karar verme noktasında olamıyorlar. Çünkü onların önlerinde yazılı ve sözlü pek çok sınav var ve o sınavları geçmesi gerekiyor. Söz gelimi üniversite yıllarımda sınıf arkadaşlarımdan bazıları vardı ve o yılların bakan, senatör ya da milletvekillerinden amca ya da ağabey diye bahsederken bazıları o makamların sahipleri ile daha ilişki bile kuramamışlarsa, bunun sebebi kendilerinin tembel ya da akılsızlığı değil, içinde büyüyüp geldikleri ortamdı.
Bir başka ifadeyle birileri daha okullarını bitirmeden okul bittiğinde ne yapacaklarına karar verebilirken, bir kısmının böyle bir şansı olmuyor. Böyle olunca da aynı ülke ve şehirde dünyaya gelmiş olmak eşit imkânlar sağlamıyor. Birileri için hayatta ne yapacakları önceden belli olurken birileri için hayatta bir noktaya gelebilmek için çok büyük çaba gerekiyor. Çoğu zaman gösterilen çaba da yeterli olmaya biliyor. Böyle olunca da bu tipler için düşünme fırsatı bulduklarında geçmiş ve geleceği düşünmeye başlamaları ancak 40’lı, 50’li yaşlarda mümkün oluyor. Çünkü ancak o zaman kendilerine duydukları güveni sağlayacak bir noktaya gelmiş oluyorlar. Kısacası, her insan için hayat önceden belirlenmiş bir çizgide akıp gidiyor. Bir de bakıyorsunuz ki, her sene bitip bir kenara bıraktığımız, yerlerine yenilerini astığımız takvimlerin sayısı Allah’ın biçtiği ömür çerçevesinde sona doğru geldiğinizi hissediyorsunuz. Bu duygularla bir yılın daha sonuna geldik. Önümüzde ne kadar bir süre kaldı onu da bilmiyoruz. Ancak, hayatın sonuna kadar mücadele ve çaba sürecek. Söz gelimi geçen sene bu günlerde bu dünyayı birlikte paylaştığımız eski dost ve akrabaları düşündüğümde hepsi gözümün önünden bir şerit gibi akıp gidiyor. Çünkü geçen sene çeşitli vesilelerle birlikte olduğumuz dostlarımızın birçoğu şimdilerde yok. Yıllarca birlikte olduğumuz, birlikte yürüdüğümüz dostlarımızın çoğu da yaşça benden küçüktüler.
Gelecek sene bu günlerde kaçımız hayatta olacak bilir miyiz? Böyle olunca ister istemez insanın aklına şu geliyor: Aynı ülkede aynı ortamlarda yaşadığımız insanların bazılarının çizdiği Türkiye tablosu ile insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı hayat arasında büyük fark oluşuyor. Böyle olunca da ortak noktada buluşmak zorlaşıyor. Zorlaşmanın ötesinde kucaklaşma ve helalleşme yerine kamplaşma hâkim oluyor. Tüm bunlara rağmen 2022’de ülkemiz ve dünyada huzur ve mutluluğun hâkim olmasını diliyorum.