ÖMER BİN ABDÜLAZİZ ? 2

Abone Ol

DÜN kısaca hayatını anlatmıştık. Bugün yine onu anlatmaya

devam ediyoruz.

Meymun anlatıyor:

Altı ay Ömer Bin Abdülaziz in yanında kaldım, bir gün

olsun elbisesini değiştirdiğini görmedim. Sadece cumadan cumaya üzerindeki

elbiseyi yıkatırdı. Çünkü ikinci bir elbisesi yoktu.

Cuma namazını kıldırdı... Elbisesinde birçok yama vardı.

Namazdan sonra bir müddet oturmuş ve etrafına halkalanmış cemaatiyle sohbete

dalmıştı. Sohbet esnasında orada bulunanlardan biri:

-Ey Müminlerin Emiri! Allah sana bu kadar mal-mülk ve

böyle bir de saltanat verdi. Biraz da iyi giyinip kuşansan olmaz mı

Dedi. Halife başını eğmiş bir süre hiç konuşmadan öyle

durmuştu. Belki bu sözlerden hoşlanmamıştı. Neden sonra başını kaldırdı ve

dudaklarından şu hikmet dolu cümle döküldü:

-En faziletli iktisat, bollukta yapılan ve en faziletli

af, gücü yetiyorken yapılanıdır. 

İmamı Bakır şöyle der:

-Her kavmin bir soylusu vardır. Ümeyye oğullarının

soylusu da Ömer Bin Abdülaziz dir. Tahmin ederim ki kıyamet gününde o tek

başına bir ümmet olarak diriltilecektir.

Büyük alim Süfyanı Sevri der ki:

-Halifeler beştir: Ebu Bekir, Ömer, Osman ,Ali ve Ömer

Bin Abdülaziz. Bunların dışındakiler kıyıda köşede kalanlardır.

Cuma hutbelerinde Halife Ali Bin Ebi Talib e küfredilmesi

kendinden önce yerleşmiş bir gelenekti. O bu geleneği değiştirdi. Hutbenin

Hazreti Ali ye küfredildiği bölümünü kaldırıp (Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik

yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da

yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl Suresi Ayet: 90)

ayetinin okunması uygulamasını başlatmıştır. Bugün hala o uygulamanın devam

ettiğini biliyoruz.

Bütün ülke onun tasarrufundaydı. Fakat Ömer Bin Abdülaziz

vefat ettiğinde geriye hiçbir maddi değer bırakmamıştır. Onun halk tarafından

aşırı derecede sevilmesinin sebeplerinden biri de bu dürüst davranışıydı.

İhlas ve samimiyeti, hayatının her anında başında bir tac

olarak taşıdı. En küçük hareketinde bile zerre kadar ihlastan ayrılmadı.

Karısı Fatıma anlatmıştır:

Bir gün namaz kılarken yanına gittim. Gözyaşları

sakalını ıslatmıştı.

-Yeni bir olay mı oldu, neden ağlıyorsun

Diye sordum. Dedi ki:

-Dünyanın dört bucağındaki Muhammed Ümmeti nin

durumlarını düşündüm. İçlerinde aç, muhtaç, hasta ve fakir olanlar var. Gadre

uğramış, zulüm ve kahır altında yaşayanlar var. Nice yardıma muhtaç çaresiz

zavallılar var. Kıyamet gününde Rabbim onları benden soracak. Davacım da

Peygamberimiz Muhammed Mustafa olacak. Temize çıkamazsam durumum nereye

varacak Bunları düşünerek kendime acıdım ve ağladım.

Diye cevap verdi.

Onun bu güzel durumu ülke sınırları dışındakiler

tarafından da biliniyordu.

Muhammed Bin Mabed anlatıyor:

Rum melikinin yanına girdim onu mahzun mahzun yerde

oturuyor buldum. Halini sordum:

-Bana ne oldu biliyor musun

Dedi.

-Hayır bilmiyorum.

Dedim.

-Sahih adam öldü.

Dedi.

-Kim

Diye sordum.

-Ömer Bin Abdülaziz!

Dedi ve sözlerine devam etti:

-Öyle zannediyorum ki, eğer Mesih ten sonra ölüleri

diriltecek bir insan olsaydı, muhakkak Ömer Bin Abdülaziz olurdu. Ben kapısını

kapatıp uzlete çekilip, ibadetle ömrünü geçiren rahibe değil, bütün dünya

ayağının altına serilmişken dünyaya bir tekme vurup, rahip hayatı gibi bir

hayat süren Ömer Bin Abdülaziz in haline hayret ediyorum.

İnsanlar başlarında bulunanların yolundan gider

şeklinde bir ata sözü vardır. Emevilere baktığımızda bu sözün ne kadar doğru

olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:

Halife Velid, bina yapmaya meraklı idi. Halk da bir araya

geldiklerinde hep bina yapımını konuşur ve heves ederlerdi. Halife Süleyman

obur biri idi. Halk hep yemek yapmak ve yemek üzerine sohbet ederdi. Ömer Bin

Abdülaziz ise dindar ve zahit idi. Halk toplanıp bir araya gelince, hep

evrattan, ezberden, zikirden, namazdan, oruçtan bahseder olmuşlardı.

Beyaz, ince ve nazik yüzlü, zayıf, güzel sakallı, tatlı

ve sevimli idi. Biniciliğe çok meraklıydı.

Emevi halifeleri arasında Velid bina inşa edici ve

sanatkar ruhlu bir hükümdar; Süleyman haremine ve kadınlara düşkünlüğü ile ünlü

idi. Onları takip eden Ömer ise çok dindar ve lüks yaşamadan hiç hoşlanmayan

bir halife olarak ün saldı. Sarayını Süleyman ın ailesine bırakıp, mütezavi bir

evde yaşamaya başladı. Giysileri o kadar basit, keten ve pamuktandı ve o kadar

süsten noksandı ki, görenler kendini bir uşak sayabilirlerdi. Karısını haremde

ziyarete gelen bir misafir kadının, halife karısının yakınında bahçenin

duvarını tamir eden, yamalı elbiseli ve uşak kılıklı bir erkeğin bulunmasına

sinirlenip halife karısını:

-Sen Allah tan utanmıyor musun Nasıl olup da bu amele

yanında örtünmeden durabiliyorsun

Diye azarlamış olduğunun; ama bu amele gibi çalışan

kişinin Halifenin kendisi olduğunu öğrenince, çok utandığının hikayesini

tarihler yazmıştır.

Kayınbiraderi Mesleme Bin Abdülmelik anlatıyor:

Hastalığından dolayı kendisine geçmiş olsun demeye

gittim. Halife yatıyordu ve sırtında kirli bir gömlek vardı. Onun hanımı ve

benim kız kardeşim olan Fatıma ya:

-Emirülmüminin in çamaşırlarını yıkayınız!

Diye tembihledim. Ertesi gün yine gittim. Bir de ne

göreyim; üzerinde aynı kirli gömlek var. Fatıma dediğimi yapmamış. Dedim ki:

-Ben size gömleği yıkayınız diye tembih etmedim mi Neden

yıkamadınız

Fatıma üzgün bir tavırla:

-Vallahi başka gömleği yok ki, onu giydirelim de bunu

yıkayalım!...

Diye cevap verdi.

Kendi sözünü hatırlayalım:

Eğer zevceler edinmekte ya da mal toplamakta gözüm ve

rağbetim olsaydı, evvelkilerin sahip olduğundan daha fazlasına sahip olma

imkanım olurdu. Ben asıl bana verilen bu görev dolayısıyla duçar olduğum bu

işin sert hesabından ve katı sorgusundan korkuyorum. Allah ın affı müstesna

Bir Ömer geldi dünyaya.

Halife!

Tıpkı büyük dedesi Hazreti Ömer gibi meziyetleri vardı.

Adaletle hükmetti, iyilikleri yaydı, kötülüklere mani

oldu, hep hayra davet etti.

Ama asla dünya malına, şöhrete, şehvete ve diğer dünya

zevklerine itibar etmedi.

2 yıl 5 ay hilafet makamında kaldı.

Suikast sonucu şehit oldu.

Tıpkı büyük dedesi gibi.

Miras olarak sırtındaki gömleğinden başka dünya malı

bırakmadı.

Ama adaletini, iyiliğini, takvasını miras ve örnek olarak

bıraktı.

Dünya durdukça bu mirası insanlığa yol gösterecek.

Tıpkı büyük dedesi Hazreti Ömer gibi.

Bir zamanlar tarihin gelmiş geçmiş en büyük

devletlerinden biriydi Emevi İslam Devleti.

Yıkılıp tarihe karıştı.

Hatırlanmıyor bile.

Ama diyebiliriz ki, Halife Ömer Bin Abdülaziz, kıyamete

kadar unutulmayacak bir şahsiyet olarak hep hatırlanacak, hayır dua almaya

devam edecek, amel defteri kapanmayacaktır.

Kurak çölde yetişir mi menekşe, lale

Çiçekli vahada, o bir minik şelale