DÜN kısaca hayatını anlatmıştık. Bugün yine onu anlatmaya
devam ediyoruz.
Meymun anlatıyor:
Altı ay Ömer Bin Abdülaziz in yanında kaldım, bir gün
olsun elbisesini değiştirdiğini görmedim. Sadece cumadan cumaya üzerindeki
elbiseyi yıkatırdı. Çünkü ikinci bir elbisesi yoktu.
Cuma namazını kıldırdı... Elbisesinde birçok yama vardı.
Namazdan sonra bir müddet oturmuş ve etrafına halkalanmış cemaatiyle sohbete
dalmıştı. Sohbet esnasında orada bulunanlardan biri:
-Ey Müminlerin Emiri! Allah sana bu kadar mal-mülk ve
böyle bir de saltanat verdi. Biraz da iyi giyinip kuşansan olmaz mı
Dedi. Halife başını eğmiş bir süre hiç konuşmadan öyle
durmuştu. Belki bu sözlerden hoşlanmamıştı. Neden sonra başını kaldırdı ve
dudaklarından şu hikmet dolu cümle döküldü:
-En faziletli iktisat, bollukta yapılan ve en faziletli
af, gücü yetiyorken yapılanıdır.
İmamı Bakır şöyle der:
-Her kavmin bir soylusu vardır. Ümeyye oğullarının
soylusu da Ömer Bin Abdülaziz dir. Tahmin ederim ki kıyamet gününde o tek
başına bir ümmet olarak diriltilecektir.
Büyük alim Süfyanı Sevri der ki:
-Halifeler beştir: Ebu Bekir, Ömer, Osman ,Ali ve Ömer
Bin Abdülaziz. Bunların dışındakiler kıyıda köşede kalanlardır.
Cuma hutbelerinde Halife Ali Bin Ebi Talib e küfredilmesi
kendinden önce yerleşmiş bir gelenekti. O bu geleneği değiştirdi. Hutbenin
Hazreti Ali ye küfredildiği bölümünü kaldırıp (Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik
yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da
yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl Suresi Ayet: 90)
ayetinin okunması uygulamasını başlatmıştır. Bugün hala o uygulamanın devam
ettiğini biliyoruz.
Bütün ülke onun tasarrufundaydı. Fakat Ömer Bin Abdülaziz
vefat ettiğinde geriye hiçbir maddi değer bırakmamıştır. Onun halk tarafından
aşırı derecede sevilmesinin sebeplerinden biri de bu dürüst davranışıydı.
İhlas ve samimiyeti, hayatının her anında başında bir tac
olarak taşıdı. En küçük hareketinde bile zerre kadar ihlastan ayrılmadı.
Karısı Fatıma anlatmıştır:
Bir gün namaz kılarken yanına gittim. Gözyaşları
sakalını ıslatmıştı.
-Yeni bir olay mı oldu, neden ağlıyorsun
Diye sordum. Dedi ki:
-Dünyanın dört bucağındaki Muhammed Ümmeti nin
durumlarını düşündüm. İçlerinde aç, muhtaç, hasta ve fakir olanlar var. Gadre
uğramış, zulüm ve kahır altında yaşayanlar var. Nice yardıma muhtaç çaresiz
zavallılar var. Kıyamet gününde Rabbim onları benden soracak. Davacım da
Peygamberimiz Muhammed Mustafa olacak. Temize çıkamazsam durumum nereye
varacak Bunları düşünerek kendime acıdım ve ağladım.
Diye cevap verdi.
Onun bu güzel durumu ülke sınırları dışındakiler
tarafından da biliniyordu.
Muhammed Bin Mabed anlatıyor:
Rum melikinin yanına girdim onu mahzun mahzun yerde
oturuyor buldum. Halini sordum:
-Bana ne oldu biliyor musun
Dedi.
-Hayır bilmiyorum.
Dedim.
-Sahih adam öldü.
Dedi.
-Kim
Diye sordum.
-Ömer Bin Abdülaziz!
Dedi ve sözlerine devam etti:
-Öyle zannediyorum ki, eğer Mesih ten sonra ölüleri
diriltecek bir insan olsaydı, muhakkak Ömer Bin Abdülaziz olurdu. Ben kapısını
kapatıp uzlete çekilip, ibadetle ömrünü geçiren rahibe değil, bütün dünya
ayağının altına serilmişken dünyaya bir tekme vurup, rahip hayatı gibi bir
hayat süren Ömer Bin Abdülaziz in haline hayret ediyorum.
İnsanlar başlarında bulunanların yolundan gider
şeklinde bir ata sözü vardır. Emevilere baktığımızda bu sözün ne kadar doğru
olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:
Halife Velid, bina yapmaya meraklı idi. Halk da bir araya
geldiklerinde hep bina yapımını konuşur ve heves ederlerdi. Halife Süleyman
obur biri idi. Halk hep yemek yapmak ve yemek üzerine sohbet ederdi. Ömer Bin
Abdülaziz ise dindar ve zahit idi. Halk toplanıp bir araya gelince, hep
evrattan, ezberden, zikirden, namazdan, oruçtan bahseder olmuşlardı.
Beyaz, ince ve nazik yüzlü, zayıf, güzel sakallı, tatlı
ve sevimli idi. Biniciliğe çok meraklıydı.
Emevi halifeleri arasında Velid bina inşa edici ve
sanatkar ruhlu bir hükümdar; Süleyman haremine ve kadınlara düşkünlüğü ile ünlü
idi. Onları takip eden Ömer ise çok dindar ve lüks yaşamadan hiç hoşlanmayan
bir halife olarak ün saldı. Sarayını Süleyman ın ailesine bırakıp, mütezavi bir
evde yaşamaya başladı. Giysileri o kadar basit, keten ve pamuktandı ve o kadar
süsten noksandı ki, görenler kendini bir uşak sayabilirlerdi. Karısını haremde
ziyarete gelen bir misafir kadının, halife karısının yakınında bahçenin
duvarını tamir eden, yamalı elbiseli ve uşak kılıklı bir erkeğin bulunmasına
sinirlenip halife karısını:
-Sen Allah tan utanmıyor musun Nasıl olup da bu amele
yanında örtünmeden durabiliyorsun
Diye azarlamış olduğunun; ama bu amele gibi çalışan
kişinin Halifenin kendisi olduğunu öğrenince, çok utandığının hikayesini
tarihler yazmıştır.
Kayınbiraderi Mesleme Bin Abdülmelik anlatıyor:
Hastalığından dolayı kendisine geçmiş olsun demeye
gittim. Halife yatıyordu ve sırtında kirli bir gömlek vardı. Onun hanımı ve
benim kız kardeşim olan Fatıma ya:
-Emirülmüminin in çamaşırlarını yıkayınız!
Diye tembihledim. Ertesi gün yine gittim. Bir de ne
göreyim; üzerinde aynı kirli gömlek var. Fatıma dediğimi yapmamış. Dedim ki:
-Ben size gömleği yıkayınız diye tembih etmedim mi Neden
yıkamadınız
Fatıma üzgün bir tavırla:
-Vallahi başka gömleği yok ki, onu giydirelim de bunu
yıkayalım!...
Diye cevap verdi.
Kendi sözünü hatırlayalım:
Eğer zevceler edinmekte ya da mal toplamakta gözüm ve
rağbetim olsaydı, evvelkilerin sahip olduğundan daha fazlasına sahip olma
imkanım olurdu. Ben asıl bana verilen bu görev dolayısıyla duçar olduğum bu
işin sert hesabından ve katı sorgusundan korkuyorum. Allah ın affı müstesna
Bir Ömer geldi dünyaya.
Halife!
Tıpkı büyük dedesi Hazreti Ömer gibi meziyetleri vardı.
Adaletle hükmetti, iyilikleri yaydı, kötülüklere mani
oldu, hep hayra davet etti.
Ama asla dünya malına, şöhrete, şehvete ve diğer dünya
zevklerine itibar etmedi.
2 yıl 5 ay hilafet makamında kaldı.
Suikast sonucu şehit oldu.
Tıpkı büyük dedesi gibi.
Miras olarak sırtındaki gömleğinden başka dünya malı
bırakmadı.
Ama adaletini, iyiliğini, takvasını miras ve örnek olarak
bıraktı.
Dünya durdukça bu mirası insanlığa yol gösterecek.
Tıpkı büyük dedesi Hazreti Ömer gibi.
Bir zamanlar tarihin gelmiş geçmiş en büyük
devletlerinden biriydi Emevi İslam Devleti.
Yıkılıp tarihe karıştı.
Hatırlanmıyor bile.
Ama diyebiliriz ki, Halife Ömer Bin Abdülaziz, kıyamete
kadar unutulmayacak bir şahsiyet olarak hep hatırlanacak, hayır dua almaya
devam edecek, amel defteri kapanmayacaktır.
Kurak çölde yetişir mi menekşe, lale
Çiçekli vahada, o bir minik şelale