Ölümün doğum kadar doğal olduğu bilinmelidir. Her ikisi
de ilahi bir emir çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ancak doğuma hazırlık bireyin
elinde değilse de ölüme hazırlık bireyin elindedir. Hikmet ehlinin düğün
gecesi olarak değerlendirdiği o güne Müslümanın hazırlıklı olması gerekir. Ve
o günü düğün gecesi haline getirecek olan kalbini, düşüncesini ve amelini
(davranış biçimini) İslami boyutta hazırlamalıdır. Unutulmamalı ki, her canlı
ölümü tadacaktır.
Ölümü anlamak hayatı anlamaktır. Yani yaşamın farkında
olmaktır. Kişinin haddini bilmesidir.
Ölümün bilincinde olmak; Allah ın (c.c) Hayy (diri), Kayyum (varlığı daim) ve la yemut
(ölümsüz) ibadete ve itaate layık bir
ilah olduğunu kabul etmektir. Öyleyse bilinçli insan; Allah a (c.c) kullukta ve
ibadette devamlı olandır. Allah tan (c.c) başka ilahlık ve rablık iddia eden,
tağutlaşan bütün varlıklardan uzak durandır.
Ölümü hatırlamak ve sık sık düşünmek önemlidir. Çünkü
Peygamberimiz (s) ölümü düşünmeyen bir kimsenin ibadet ve teatinde hayır
yoktur buyurmuştur. Çünkü ölümü düşünmek ve anlamak insanı şirkten, riyadan ve
putlaştırılmış hayattan uzak kılar. Unutulmamalıdır ki, ehli hal ölüm
düşüncesi, bir saat kalbi terk ederse, kalp bozulur demişlerdir. Müslüman
kalbini diri ve mutmain tutmaya gayret eden kimsedir.
Kendisinden kaçıp firar ettiğiniz ölüm kesinlikle sizi
bulur. İlahi hitabı iyi tefekkür edilmelidir. Mümin ondan kaçış olmadığını
nefsine kabul ettirmeli. İlim, zikir ve aşk meclislerinde bulunma gayreti
içinde olmalıdır. Ve İslam ı öyle yaşamalı ki öldüğü zaman arkasından bu insan
Müslüman ca yaşadı ve Müslüman olarak can verdi demelidir; Hem melekler hem de
insanlar.
Müslüman idealist insandır. Her şeyin en güzelini elde
etmeye çalışır. Ölümün güzelini de. Tevhid üzere, aşk içere ayakta ölmek güzel
ölümün kendisidir. Ayakta ölmek; düşünsel, ibadet, fiziksel ve iyiliği emredip
kötülükten nehy ederken İslami mücadele içerisinde ölümü karşılamaktır.
Kefenini sandığa koyup ihtiyar develer gibi yatakta ölmeyi beklemek idealize
edilen ölüm olamaz.
Ölümün kolay olması, Müslümanın hayatı değerlendirmesine
bağlıdır. Yaşarken Allah ı (cc) unutanı yani İslami ilkelere göre düşünmeyen ve
yaşamayanı, Allah da (cc) ölürken ve kıyamet günü unutur. Ona rahmet nazarıyla
bakmaz. Mümin vefat anında yanında şeytanı değil de rahmet meleklerini bulmak istiyorsa;
Kur an ve sünnet çerçevesinde bir dünya kurmalıdır. Gerçek şu ki! İnsan nasıl
yatarsa öyle kalkar ve nasıl yaşarsa öyle ölür.
Nuh (as) kavmi arasında dokuz yüz elli yıl kalmıştır. Ve
Tufan olayından sonra üç yüz elli yıl daha yaşadığı rivayet edilir. Nuh un (as)
vefatı yaklaştığında kendisine: Ey Ebul beşer ve ey uzun ömürlü, dünyayı nasıl
bulmuştun diye sorulur Nuh (as): Onu, iki kapılı bir ev gibi buldum. Bir
kapısından girdim, diğer kapısından çıktım! demiştir. Nuh peygamber, kamıştan bir kulübe edinmiş,
keşke, bundan daha sağlam bir ev yapsaydın denilince: Ölecek bir kimse
için, bu bile çok! demiştir.
Şimdi Müslüman bir tefekküre dalmalı; Nefsine, şeytana ve
kapitalizme fırsat vermemelidir.