Ölen teröriste ağlamıyorsanız...

Abone Ol

Bu ülkede bürokratlar laldir.

Yani ağzı var dili yok Şehrazat.

Konuşamazlar.

Görücüye çıkan kız gibi ne kadar ketum kalırlarsa o kadar ikbal tahtına yakın olacakları kanaati yaygındır.

Ama Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, konuştu.

Hem de insanları sarsıcı cümlelerle.

Gerçi sivil halk kendisinin dillendirdiği cümlelerin ana fikrini kalbinde hep taşıyordu.

Dağda ölen teröristler için ağlamıyorsanız, insan değilsiniz düşüncesi pek çok kişi de hâkim.

Çünkü o çocukların da anaları can evinden vurulmakta.

Ocaklar sönmekte.

Aileler perişan olmakta.

Evlatlarının ölümü ile dünyaları kararmakta.

"Bir Venüs bardağı gibi dağları yıkılmakta"

Gerçi bir kesim de, şiddetin artırılmasından yana.

Dağlar yerle bir edilsin.

Taş taş üzerinde bırakılmasın.

Kana karşı daha fazla kan akıtılsın.

Onlarla uzlaşma olmaz.

Asla görüşülmesin.

Sonuç.

Daha fazla ölüm daha fazla yıkım, kan, gözyaşı.

Bir aileden ne şehit kaybı unutulur asırlarca, ne teröre kapılan çocukların kaybı.

Bakın bakalım iki resim arasında fazla bir fark görebiliyor musunuz

Bu kardeş kavgasına destek veren kaç zenginin çocuğu dağa çıkmakta.

Örgütü yönlendiren yapılanma, destek veren siyasi aktörler lüks içerisinde yaşarken, marka giyinirken, bir memur maaşı kadar parayı bayan pabucuna çantasına verirken, beş yıldızlı otellerde tatiller yaparken.

Hangisinin evladı terör saldırısında öldü.

Kaçı, "hadi oğlum git, seni bu davaya adadım, kurban ol" dedi.

Hiçbir ana baba kendi çocuğuna bunu diyemez.

Ama başkalarının evladı ile savaş yapmak kolay.

Halk hakikaten bu ülkenin bütün çocuklarına ağlamakta.

Empati yapmakta.

Kendisini şehidin ve teröristin annesi yerine koyarken kan kusmakta.

Dünyanın en acı olayı evlat yitirmek.

Ama bir polis müdürü, "Dağda ölen teröriste içim acır" derken ülke sarsıldı.

Görevden alınması konuşuldu.

Oysa Güneydoğu Anadoluda dönen dolapları, bir türlü aydınlatılamayan faili meçhul cinayetleri, suni olarak oluşturulan kaos ortamını, terörden beslenen kesimleri, bitirilmek istenmeyen bu savaşın taraflarının elde ettiği rantı en iyi polis müdürleri bilmekte.

Bölgeyi ve halkını iyi tanıyan bir başka Emniyet Müdürü de, Tunceliden bu sese yankı veriyor.

Tunceli Emniyet Müdürü Hayati Yılmaz, "Bıyık şekli bilmem ne olan polis burada olmaz. Bize Alevi polis gönderin" çağrısı yapıyor.

Demek ki artık lal olmak işe yaramıyor.

Ketum kalmak, konuşmamak, halkla arasına mesafe koymak hiç hayırlı olmadı.

Devlet ile halkın arasına soğukluk bıraktı.

Hatta otorite adına halka güç gösterisi için zor kullanıldı.

Aşağılama, hakaret, cebir, hatta dayak, dahası asit kuyularında kemik yapılarak otorite sağlanmaya çalışıldı.

Gülümseme, tokalaşma, sarılma, konuşma, elini omzuna koyma, sevgi ve saygı ile muamele bu kadar mı zordu.

Sevgisizlik, saygısızlık, merhametsizlik, zalimlik ekildiği için.

Gelinen noktada bu tohumlar kötü meyve verdi.

Aşağılama, hakaret, dayak, silah.

Misli ile karşılık buldu.

Yine de son tren kaçmış değil.

Hâlâ şans var.

Siyasi arenanın aktörleri, ellerini vicdanına koyup, kendi çocuklarının gül yüzlerine bir daha baksınlar.

O kara gözlü, cennet kokulu evlatlarına nasıl kıyamıyorlarsa, bu toprakların bütün çocuklarına da kıyamasınlar.

Kendi çocuklarına nasıl ağlıyorlarsa, bütün çocuklara öyle acısınlar.

Lütfen biraz daha merhamet.

Bu incitilmiş, kırılmış, zulüm görmüş âzardîde bölgeye biraz daha şefkat.