Kaç zamandır birikmiş notlarımı gözden geçiriyorum, arada aldığım notları, kitapları paylaşmamın iyi olacağını söyledi bir arkadaşım, ben de olumlu buldum. Hazır böyle zihnimizi toparlamaya çalışıyoruz bari bir faydası hâsıl olsun istedim. Bazı kitapları dönüp dönüp okuyorum. (Gerçi ilk başta yokluktan böyle bir durum hâsıl oldu ancak zaman geçtikçe aslında bazı kitapların sonraki okunuşlarında alınan verimin ilk okumalardan farklı olduğunu keşfettim. Bazen altını çizdiğim üç beş satır beni epey farklı düşüncelere götürüyor. Belki sonraki bir dönemde de bu notlandırmaları ve yorumları paylaşırım. Ama bugün farz edin ki belli satırları birlikte çiziyoruz. Hadi başlayalım!
ANLAMAK:
İnsan yaşamalı, tecrübe etmeli ve hayatın anlamına kafa yormamalı. Herkesin Asya’yı bir uçtan bir uca aşmaması ya da Santiago de Compostela’ya yürümesi şart değil elbette. Bir keresinde Avusturya’da bir rahiple tanışmıştım. Yaşadığı Melk şehrinin manastırından dışarı adım atmamasına rağmen, dünyayı karşıma çıkan nice seyyahtan çok daha iyi anlamıştı. (Paulo Coelho / Can Yayınları, syf. 69-70)
***
NAMUSLU ADAMI, HAREKETLERİNDEKİ ŞU VASIFLARLA TANIYORUZ:
1) Namuslu adam, elinin ve iradesinin uzanabildiği kadar geniş sahada harekete geçmeyi vazife bilir. Hareketsizliğinin günah olduğuna inanır.
2) Namuslu adam, hareketinin, kendine ve kendi varlığının dar çerçevesine kapanıp kalmayarak bütün âleme yayılacağına ve âlem nizamını değiştirebileceğine inanır.
3) Namuslu adam, çalışmayı çalışma olduğu için sever; eserinin hayatını, bir ağaç gibi kendi yaşayarak meyvesini başkalarına bırakmaktan hoşlanır.
4) Namuslu adam, hareketinin gayesi üzerinde hesaplar yapmazdan önce düşünür, çalışır ve hareket eder.
5) Namuslu adam, hareketlerinin halde ve gelecekteki bütün mesuliyetlerini yüklenmekten zevk alır; insanca yaşayışın, daima daha ağırlaşan yükü ile yaşayış olduğuna inanır.
6) Namuslu adam, kendi hareketlerinin feyzine inandığı için, ahlâkında bir gün mutlaka muzaffer olacağına inanır.
7) Namuslu adam, ferdi hayatını, bir ömürlük hareketler serisinin tecrübe devresi olarak kabul eder; “çalıştım ve hayatımı iyi kullandım” diyen faziletli insan gibi dünyaya gözerini yumar. (Nurettin Topçu / Dergâh Yayınları, Yarınki Türkiye syf. 33-34)
***
İMAN-İSLAM
- “İman, doğru olduğu bilinmeyen bir şeyi kabul etmek veya ona güvenmek için bir davranış, bir karar değildir; yine o, kişinin şansını şurada veya burada aradığı bir bahis değildir. İman; hakikat veya bir nesnenin gerçekliği yüzüne vurduğunda ve kendisini kesin bir biçimde ikna ettiğinde, insanın kalbinde oluşan şeydir.”
- “İslam’ın mantıklı ve makul oluşu, eleştirel noktalarda akla başvurmayı içerir. İslam ne karşı kanıttan korkar ne de bazı “içgüdüsel” duygulara, bazı “iç” şüphe ve tereddütlere, gerçekliklerin gerçekte olduklarından farklı görünmesini arzulamaya veya öyle olmasını arzulayan bir takım endişe ve korkulara dayanarak gizlilik içinde hareket eder. İslam davası geneldir, herkesedir. O, akla hitap eder; alı kavranamaz olanla kilitlemeye veyahut onu “her türlü anlayışın üstünde “bir gizemle teslimiyete zorlamaya değil, tersine hakikate inandırmaya çalışır.”
- “İman, evrenin akli yorumunun bir zeminidir. İmanın kendisi aklın temel ilkesi olduğundan, sezgisel ve irrasyonel olamayacağı gibi kendisiyle çelişkili de olamaz. Gerçekte o, akliliğin ilk ilkesidir. Onu inkâr etmek veya ona karşı çıkmak, aklilikten, makuliyetten, dolayısıyla insanlıktan sapmaktır.” (İsmail Raci Faruki, Mahya Yayınları, Tevhit Düşünce ve Hayata Yansımaları syf, 63-64-65)
Birkaç da not kabilinden bir şeyler bırakıyorum buraya… Belki bazı kitaplar sizin de başucunuzda duruyordur. Faruki’nin kitabı benim için öyle. Mesela kitabin köşesine, ESAM’daki konferansta Erbakan Hoca’nın söylediği, “Önce örnek insan sonra yeni nizam” ifadesini kitabın epey bir köşesine not etmişim. Kendimce derkenarlar oluşturmuşum. İnsan bir tuhaf hissediyor. Birçok hatırlatıcı unsur bir araya geliyor ve insan kendini bu hissiyatlar arasında bir yolculukta buluyor.
Uzun zamandır gündemden kendimi koruyorum. Fark ediyorum ki bu sağlıklı bir şey ve insanı güçlendiriyor. Zihni melekelerini temiz işletiyor. Ezkaza bu arlar iki kere haberlere maruz kaldım ve ikisi de beni epey sarstı. Öncelikle MB’nin faiz kararı için, içimden dedim ki geçmiş olsun millete yine yeniden üflendiler. Ne demek bu, “Secim bitti, NAS gitti” demek.
İkincisi bir masa etrafında toplanmış bir grup insanın aldığı bir karar ile ilgili okuduğum haber vesilesi ile oldu. Bir kez daha anladım ki bu dünyada kim yanlış, eksik, hâksiz-hukuksuz ve hadsiz is yapıyorsa ödüllendiriliyor. Karar verici mercilerde bulunanların ne taltifi adil ne de azledecek cesaretleri var. Demek ki çirkefliğin bayrağı hangi ortam olursa olsun hep dalgalanmaya devam edecek. Bazen ne yaparsan yap gücünün yetmediği şeyler oluyor. Ulaşamıyorsun, ne oluyor diyemiyorsun, soramıyorsun. Birçok şeyi nsanın içinde düğümleniyor. Ben de bu dünyada eğer bir şey de bir hakkım varsa bir fert olarak, hiçbir şey yokmuş gibi davranan yetkili kimselere bu hakkımı helal etmiyorum. Onlar düşünsün. Bu böyle!
Şayet inanıyorlarsa kul hakkına, belki de en zor problem bu olmalı çözmeleri gereken. Ne yapsın garip, onun da bu dünya da bir tek hakkı varsa o da onu kullanır. Garibin, gurebanın hakkını gözetmeyenler uyuyabiliyorsa iyi uykular dilerim. Şimdi yukarıda Erbakan Hoca’nın sözünü bunun için not düştüm. Örnek insan yoksa hiçbir yerde nizam da yoktur. Aşkı, şevki, mücadeleyi öldüren insanlar ile örnek insana varılmaz. Bu da böyle! Sonuç olarak da kendime Rahmetli Zahit Kotku’nun, "Ummazsan küsmezsin. Küsmezsen kızmazsın. Kızmazsan bu âlemde geçinemeyecek ne var?" (Allah onlardan razı olsun) nasihatini yoldaş olarak alıyorum. Sessizlik iyidir! Hoşça bakın zatınıza…