Öğrencisine dokunan üniversite

Abone Ol

İster sorundan yola çıkılsın, ister çözümden yola

çıkılsın yolun sonundaki kavşak her zaman eğitim olmaktadır. İster  talim boyutuyla,  ister terbiye boyutuyla ele alalım her

zaman elimizde kalan bir konudur eğitim! Çünkü ne öncü lük noktasında, ne de örnek lik

noktasında sorgulamadığımız bir eğitimi neslimize uyguluyoruz. Eğitim kökü

semada olan bir ağaç misali önce yükseköğretim den başlanarak ele alındığında

beklenen sonucu sağlamaktadır. Bu açıdan eğitimin yüksek liğine bakmakta fayda

vardır.

Eğitim-Bir in yapmış olduğu Yükseköğretim Kanununa

Öneriler çalışması, yükseköğretimde çıtanın tutturulamadığının göstergesi

olmuştur.  Rakamlara baktığımızda;  2002 yılında % 17,2 olan yükseköğretimde

okullaşma oranı 2012 yılında % 36 ya, açıköğretim de dâhil edildiğinde 2012

yılı toplam okullaşma oranının % 67 düzeyine ulaşmış olması nicel olarak

gelişme olsa da, 2002 yılında 76 olan toplam üniversite sayısının 2015 yılında

193 e ulaşması nitel gelişmeleri tetikleyememiştir.

Nicelikten niteliğe, 2002 yılında yaklaşık 70.000 olan

öğretim elemanı sayısının 2012 yılında 133.000 e ulaştığı halde ulaşılamamış

olması düşündürücüdür. Nitelik açısından Türkiye nin demografik dinamikleri

değerlendirilememiştir. O halde; yükseköğretim sistemini nasıl yönetelim

sorusundan çok, üniversiteleri ve yükseköğretim sistemini üretim yapan bir içeriğe

nasıl kavuştururuz sorusuna cevaplar üretmek gerekmektedir. Bu sorunun cevabı

konuşarak değil, üniversitelerin ulusal ve yerel ihtiyaçlara ve beklentilere

cevap verme yeterlik düzeyine ulaşması, fikir, düşünce, buluş, patent üretmek

noktasında önünü açacak ve yeni vizyonlara kapı aralayacak alanlara

kavuşturulması noktasındaki uygulamalarla verilmelidir.

Türkiye nin orta gelir tuzağından uzaklaştıracak

atılımlar için yükseköğretimin nicelik gelişiminin artan hızda devamı kadar

nitelik gelişiminin de artırılmasına ihtiyaç vardır. Bu ise öğrencisine

dokunan bir anlayışla mümkün olabilir. Bu ise, geleceğin üniversitesi

haberlerinde kampüslerin inşaat fotoğraflarının değil de, buluş ve yayın

rakamlarının yer almasıyla olacaktır. Son on beş yılda sistem değişikliklerinin

kalıcı ve uzun vadeli sonuçlar üretemediği, sorunlara çözüm getiremediği hatta

kendisinin yeni bir sorun kaynağı haline geldiği açıkken, öğrencisine nasıl

dokunacağı konusunda bir yol haritası olmayan üniversitelerin marka değerlerinde

kayıp yaşanacaktır.

Çözüm: 200 e yaklaşan üniversitesi, 5 milyona yakın

öğrencisi ve 130 bin civarındaki öğretim elemanı ile büyüyen bir yükseköğretim

alanına sahip ülkemizde yükseköğretim alanında koordinatör arayışı değildir!

Bilakis, mevcut YÖK ün bu noktada dönüşümü şarttır. YÖK ün öncü ve örnek bir

kuruluş olmasının önü açılmalıdır. Ancak bu sayede yükseköğretimin kısa, orta

ve uzun vadede ihtiyaç duyacağı strateji, hedef ve projelerin tespiti ile

Türkiye nin mevcut ve gelecekteki muhtemel ihtiyaçlarını tespit edip yükseköğretimi

buna göre planlayacak bir yol haritası hazırlanabilir.

Bu elbette ki devlet aklı nın yapacağı bir şey değildir.

Çünkü devlet öğretmek ister, halbuki eğitim öğrenme merkezlidir. Bu

öğrenme ancak sivil bir anlayışla kotarılabilir. Sivil anlayışı geliştirmek

ise, kötünün iyisi ni seçmekle değil, iyisi ni seçmeyi öğrenmekle mümkün

olacaktır. Alternatif olmadığı durumlarda yeni alternatifler üreterek

sivilleşmeyi kurumsallaştırmak ise yeni nesillerin omuzlarında yükselecektir.

Bu noktada öğrencisine dokunan üniversite hem kendine hem de ülkesine en

büyük iyiliği yapmış olacaktır.