Öç alan öcüleşir, af eden afiyet bulur

Abone Ol

Konya Yüksek İslam Enstitüsünde okurken, küçücük evimizde

yemek yiyebilmemiz için altı kişilik bir masa ve sandalyeler satın almıştım.

Satın aldığım kişi Konyalı değildi ve memur emeklisi

olarak gelmiş, emekli parasıyla bir dükkân açmış ve satış yapıyordu.

1978 yılında yani 78 kuşağının çok hızlı olduğu bir

dönemde sohbet ederken satıcı acısını dinleyecek birini bulunca anlatmaya

başladı: Oğlum lisede iken komünist oldu. Gözü kara olduğundan olayların içine

onu sürdüler. Sonunda birini öldürdüğü için aranıyordu ve kaçtı.

Ankara da olduğunu bize telefonla bildiriyor. Adres

vermiyor. Ankara da olduğunu o söylüyordu. Doğru mu yanlış mı bilmiyoruz.

Sığındığı yoldaşları oğlumun zor durumunu kullanarak

başka olayların içine sokmuşlar. Suç üstüne suç işletmişler. İtiraz edecek

olduğunda polise teslim etme tehdidinde bulunmuşlar derdi.

O günlerde Üniversite öğrencisi beş bin gencin

birbirlerini öldürdüğünü gazeteler haber olarak verirlerdi.

Abartılı olsa bile bin kişi değil bir kişi bile haksız

yere öldürülürse Kur an ın ifadesiyle Bütün insanlığın öldürülmesi gibidir

Ölen bir defa ölür, öldüren bin defa ölür.

12 Eylül 1980 yılında binlerce gencimizin çoğunluğu

Avrupa ya kaçtı.

Gençliğinin baharında dört yılını olayların içinde

geçiren bu delikanlılar, kaçtıkları yerlerde geçimlerini kazanacak hiç bir

özellikleri yoktu.

Bir meslek sahibi değillerdi, üniversite de bitmemişti.

Tek bildikleri şey meydanları birbirine katmak,

yaralamak, camı-çerçeveyi kırmaktı.

Gittikleri ülkelerin resmi ve resmi olmayan adam öldürme

şebekeleri bunları değerlendirdi.

Komünizm, Rusya nın komünist liderleri eliyle öldürüldü

ve tarih kabristanına defnedildi.

Ama bizim kaçak çocuklarımız, gurbet ellerde sığındıkları

ülkeler tarafından kullanıldıkları oranda tutuyorlar, kullanamadıklarını

ülkelerine kelepçeli olarak teslim ediyorlardı.

İşte o gençlerimiz, bildikleri işi yapmaya başladılar ve

para karşılığı terör ihalelerine girip aldılar.

Nizamülmülk ün, Alpaslan ın oğlu Melikşah için yazdığı

Siyasetname isimli eserinin kırk ikinci faslında devletin gözünden düşenlerin

yapancı devletlerin hizmetine gireceklerini, zararlarının daha fazla olacağını

geçmişten örnek vererek anlatır ve bu tür insanların ülke içinde mağdur

edilmeden tutulmaya dikkat edilmesini söyler.

Rabbimiz buyurur:

İyilikle kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en güzel

olanla defet. Bir de bakmışsın ki, seninle arasında düşmanlık olan kişi sanki

sıcacık bir dost oluvermiş.

Buna (kötülüğü iyilikle defetmeye) ancak sabredenler

kavuşturulur. Buna ancak (Kur an dan) büyük bir haz alanlar kavuşturulur.

Eğer şeytandan olan bir kötülük seni

kışkırtacak/dürtecek olursa hemen Allah a sığın. Şüphesiz O, her şeyi işiten,

her şeyi bilendir. (Fussılet süresi ayet 33-36)

İntikam ateşiyle yanan ve içinde büyüttüğü öç alma

çıbanının mikroplarını etraftakilerin yüreklerine de saçan,

Kin üretip kan akıtan insanların yüreklerine iyilik ve af

havası estirelim,

Rahmet damlalarından sağanak oluşturalım ve yürek

yangınlarını söndürelim,

İslam sığınağına alarak devletleşmiş teröristlerin maşası

olmalarını engelleyelim.