O HALKA

Abone Ol

Erdem Beyazıt ağabeyi gördüm. O her zamanki edasıyla o köşede öylece oturuyordu…

“Tasavvuf seni senden alır,

seni sana sensiz verir.”

Bir insan meşâyih olmazsa, meşâyihi bilmez. Meşâyih olmak için kemâle ulaşmak lâzım. Nasıl ulaşacak kemâle Her şeyden geçecek. Terk-i dünya, terk-i cisim, terk-i terk olacak. Kâmil insan olunca, insan ruhu küllî irâdeye geçer. Bu nedir Fenafişşeyh mecazdan

hakikate geçer. Noksan sıfattan kemâl sıfata geçer. Ruh o zaman kâmillerin seyrânı oluyor.

Her kim ki tuttu destini soyundu varlık postunu

Dest: El.

Kim tutarsa El’i, varlığından kurtuldu. Bu varlık nedir Mal, mülk, eşyalar... Bunlardan geçer. Âhiretten de geçer. Çünkü hakikatin perdesi vardır. Bunları da geçerek hakikate ulaşır. En son kendi varlığından da kurtulur.

Buldu hakikat dostunu, bildi bu dünya fanidir

Hakikat dostu kimdir Allah’tır. İnsanların dünya muhabbetini gönlünden atması için ancak yine bir meşâyihe ihtiyaç vardır.

Mâsivânın illetinden pâk edip bu gönlümü

Kıl tarîk-i Nakşıbendin hâdimi Allah için

***

İşte o kuytu yerde bağdaş kurmuş dervişâne oturan Cahit Zarifoğlu değil mi

“Bir Hadis-i Şerîfte şöyle buyuruluyor:

Allah’a giden yollar muhlûkatın nefesinin adedinin çokluğu kadardır.

Çoktur Allah’a yollar. Niye Çünkü Cenâb-ı Allah’ın bin bir ismi vardır. Her bir isim için zikir yapılır. Onun için tarîkatların sayısı çoktur. Veya bazıları 2-3 isimle, 2-3 esma ile zikir yaparlar. Onun için çok oluyor. Fakat Nakşibendi Tarîkatında bir esrar var.

Nasıl bir esrar var Sair tarîkatlarda bilhassa cehrî veya riyazet tarîkatlarında insan dünyadan çekilir. Ölmeyecek kadar yer. İbadete kendilerini veriyorlar. Nefislerini terbiye ediyorlar. Ondan sonra kalplerinde aşk tecelli ediyor.

İnsanın kalbinde aşk tecelli ederse, bu dünyayı da çıkarır. Âhireti de çıkarır. Cennet de bir arzu. İnsanlar ne için ibadet yapıyorlar Cennete gitmek için veya cehennemden kurtulmak için. Âhiret bâkî, dünya fânidir.

Dünyayı sevmek haramdır. Dünya insanı batırır. Âhiret haktır. Fakat insanların kalbinde aşk tecelli ederse, o zaman âhireti de çıkarır gönlünden. Sonra kendi cismini de sevmez. Canını da sevmez. Onun için diyor ki:

Kıyamazsan başa cana, ırak dur girme meydana,

Bu meydanda nice başlar kesilir, hiç soran olmaz

Eğer sen başından canından korkuyorsan bu meydana girme. Başından canından geçeceksen bu meydana gir. O zaman ne olur Cânânı bulursun. Canından geçmezsen cânân bulunur mu

Bir Leylânın mecnûnuyam, cânân ilinin cânıdır,

Bir dilberin meftûnuyam bu can A’nın kurbanıdır

Her zaman her yerde söylenen bir Leylâ ile Mecnûn hikayesi vardır. Fakat çok mecnunlar olmuştur. Burada Leylâ mürşittir. Mecnûn ise mürittir. Müridin meşâyihe olan sevgisidir. Burada aşk mecazîdir. Ama hakikate ulaşacaktır. Aşk, hakikate ulaştıracak aşk, bir evliyaullahın aşkıdır. Bir kıza âşık olmak mecazî aşktır. Evliyaullahı sevmek, ona âşık olmak haktır. Cenâb-ı Allah ‘ın emridir.

Bir dilberin meftûnuyam bu can anın kurbanıdır

***

Mustafa Miyasoğlu, o her zamanki hâleti rûhiyesiyle derin hülya ve muhabbetlerin kucağındaydı…

“Tasavvufa girip de, tarîkata girip de meşâyihini sevenler ne oluyorlar Allah’ı seviyorlar. Çünkü meşâyih sevgisi Allah sevgisidir. Bunlar meşâyihlerini o kadar çok seviyorlar ki, o sevgi bunların her şeyini yok ediyor.

Kepenekteki arzu nedir Ateşe atıp kendisini yakmaktır.

O da öyle âşık olmuş. Ateşe atıp, yakıyor kendisini.

Aşk-u muhabbet hânesi âlem A’nın divânesi,

Hep cümle hüsnün ânesi, bir Yusuf-u Kenan’ıdır

Hep güzelliklerin anası…

Kepenek, aşkının arzusu için kendisini ateşe atıyor.

İnsanın kalbinde de türlü arzular vardır. Onların hepsi birer kepenektir. İşte illet odur. Kalbin derdi odur. Onları yakan ne oluyor Aşık... Meşâyih aşkı. Peygamber aşkı. Allah aşkı.

Şems-i Hüdâ pervanesi cümle maâdin kânıdır.

Bilenler onun divânesi.

Niye divanesi Çünkü onda o kadar güzellik var ki, bu güzelliği görenler, o güzellik kimlere aksetmişse, ne olmuşlar

Divane olmuşlar, kendilerinden geçmişler. Fakat divanenin anlamı akıldan divane değil. Allah’a vermiş kendisini. Allah’a verdiğinden dolayı her şeyi unutmuş. Buna da divâne deniyor. Bir kelâm daha:

“Sebül-Mesânî”dir yüzü...

“Sebul-Mesânî”: Fatiha suresi. Evliyaullah’ın yüzünde Fatiha suresi yazılıdır. Bu okuyana. Okumayana değil. Okuyamayan için aynı senin benim gibi yüzü vardır.

Evliyaullah’ın manevî yüzünü, Fatiha suresini okuyor. Fatiha suresini okuyunca ilmin merkezine dalıyor. İlmin noktasına dalıyor. İlim bir noktadır. O nokta da aşk. Allah aşkı. Bu Allah aşkı da, Allah sevgisi de meşâyih vâsıtasıyla geliyor insana.”

***

Mustafa Miyasoğlu ağabeye Allah’tan (c.c.) rahmet diliyorum. İnanıyorum ki “o halka” ebedi yolculuğunda hep yanı başında olacaktır. Zira, çokları fark etmese de, “o halka”nın şimdiki sahibi, Fatih Camii’nde cenaze namazındaydı..

NOT:  Bugün 6 Ağustos 2013 Salı… İktidar ve TBMM’de grubu bulunan partiler, 2012 yılında yeni ve sivil anayasa vaadini yerine getiremedi. Sınıfta kaldı. Umutlar bu yıla sarktı. Cemil Çiçek, liderlerle görüşerek yeni bir süreç başlattı, Du bakali n’olacak Her şeye rağmen yine de takipteyiz…