O bebeler hesap soracak, buna inanın!

Abone Ol

Ortadoğunun ve burada mukim bulunan Müslüman halkların tarih boyunca kaderi acı çekmek, gözyaşı dökmek ve ölmek oldu. İşin vahim tarafı, hala da bu böyle devam ediyor. İslamiyet dışındaki inançlar için de kutsal olması yanında, özellikle 19. yüzyıldan itibaren bölgenin enerji kaynakları açısından bereketli oluşu da, bölgeyi bir bakıma "dünyanın ağırlık merkezi" konumuna getirdi. Her ne kadar, güç dengesi açısından Batı ve ABD dünyanın "merkez" tabir edilen ekseninde yer alsa da, Ortadoğu dünyanın "bamteli" gibi görünüyor.

Bizim "hak" ve "batıl" olarak isimlendirdiğimiz, doğu ile batının mücadelesi, yüzyıllardan beri bu coğrafyada sürüyor. Birbirinin antitezi olan inançlar, yüzyıllardan beri bu bölgede birbirlerine üstünlük kurma, bölgenin hakimiyetini ele alma mücadelesi veriyorlar. Yaklaşık bin sene önce yapılan haçlı seferleri, nasıl ki bölgedeki İslam etkisini ve hakimiyetini kırma amaçlıysa, bugün sürdürülen ve sadece zamanın şartlarına göre şeklî olarak değişmiş bulunan yeni saldırılar ve girişimler de aynı amacı güdüyor.

Bu bölgedeki hakimiyeti sadece enerji kaynakları, petrol, doğalgaz vs gibi görmemek lazım. Bu işin bir de moral yönü var. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksanın İsrail işgali altında olması, o mübarek Kudüs şehrine girişte işgalci Yahudi askerlerin keyfiyetine tabi olunması, o mübarek mescitte namaz kılmak için bile işgalcinin insafına kalınması gibi önemli hususlar var mesela. İslam açısından en mübarek 3 mescitten birisinin işgal altında olması başlı başına bir üzüntü kaynağı olmaya yeter de artar bile.

Bir de bu üzüntünün yanına, dünyanın gözleri önünde ve gözlerinin içine baka baka yapılan aşağılık katliamları ekleyin. Gazze şehrinin tüm dünyayla bağlantısını, tüm Müslüman aleminin gözleri önünde kesip keyfi geldiğinde bombalayan "Ortadoğunun bağrındaki hançer" İsrailin hiçbir insaf, vicdan, insanlık değerinin yanından bile geçmeyen uygulamalarını düşünün bir kez daha.

Savaşın bile bir hukuku vardır. Savaş sırasında, misal okullar, hastaneler, siviller, savunmasızlar, aman dileyenler vs hedef alınmaz. Bütün bunlar "Ortadoğunun bağrındaki hançer" için zerre kadar önemli ve geçerli değil maalesef. Dünyanın gözü önünde masum insanların, bebeklerin, çocukların, kadınların, yaşlı genç ayırt etmeden tüm bir şehrin tepesine bomba yağdırıyor ve utanmadan kendini savunmaktan, utanmadan işgal ettiği toprağın kendi hakkı olduğundan bahsedebiliyor. Okulu bombalıyor, yetimhaneyi bombalıyor, evi bombalıyor, hatta ambulansları bile bombalamaktan geri durmuyor. Elbette ki güvendiği ağababaları var; ancak güvendiği şeylerden birisi de Müslümanların "uysal koyun" tavırları, buna bağlı olarak en rezil katliamlara, en aşağılık saldırılara karşı bile üç beş tepki dışında tepki vermemeleri topyekün ayağa kalkmamaları.

Hükümetlerin verdikleri "çok sert" tepkileri ve "kınamaları", "sorunun çözümüne dair" yaptıkları toplantıları ve yayınladıkları "laf salatası" açıklamaları, ülke kamuoylarının "gazını almaya" yönelik efelenmeleri kaldırıp çöpe atın peşinen. Günümüz İslam dünyasının tepkisiz ve etkisiz hali, ne kokar ne bulaşır vaziyeti bu zalimleri cesaretlendirmeye, bu aşağılık katliamların, bu baş belası planların devamının da gelmesini sağlayacak maalesef. İnsanları kandırarak durumu idare etme kurnazlığındaki idareciler, bir yandan İsraile ve onun destekçisi Batıya, ABDye bela okurlarken, öte yandan da aynı baş belalarıyla "müttefikliğe", "ortaklığa" devam edecekler.

Her zamanki gibi bu barbarca saldırılarda hayatını kaybedenlerin masumiyeti üzerinden birtakım cümleler kurulacak. Kurulacak, ancak bu suçluluğun itirafı şeklindeki cümleler, o mazlumların iki ellerinin de yakamızda olmasını engellemeyecektir. Babasının kucağında cansız yatan o bebeler, gün gelip bu katiller sürüsüne gerektiği tepkiyi veremeyen ve bu katillerin destekçileriyle "ortaklık" yapan, "müttefik" olanlardan da muhakkak hesap soracaktır, buna inanın!