Nohudun, bildiğimiz gariban sofrasının vazgeçilmezlerinden nohudun ilginç bir öyküsü vardır, bilir misiniz? Hikâye şöyledir:
“Evin hanımı nohut pişirecektir. Nohut tencerede kaynamaya başlayınca, sıçramaya, tencereden kaçmaya başlar. Evin hanımına:
“Neden beni ateşe atıp kaynatıyorsun… Mademki para verip satın aldın, şimdi neden beni bu hallere uğratıyorsun” der.
Yemeği pişiren hanım da nohuda kaşıkla vurup der ki;
“Yok, güzelce kayna, sakın tencereden kaçmaya kalkma! Seni sevmediğimden veya senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum. Bir lezzet kazan, tatlan, güzel bir yemek ol! Bizim canımıza karış diye kaynatıyorum. Bu ateş sana eziyet etmek için değil. Çünkü ateş görmemiş, ham kalmış, kaynamamış şeyler lezzetsiz olur.”
Nohut, bu sözleri duyunca;
“Mademki böyle hanımcığım, güzel güzel kaynarım, sen artık kepçeyle vursan da kaçmam” mukabelesinde bulunur.
Hikâyeciğin sonunda Mevlâna;
“İnsan da beden tenceresinde, kızgın ateşte kaynayan nohut gibi acılarla, dertlerle, kederle pişer, olgunlaşır.
Allah’ın (cc) rahmeti, kahrından fazladır.
Bu yüzden de insanı belâlara uğratması, dert vermesi onun lütfundandır, rahmetindendir” der. (Mevlâna/Mesnevî, III/4159–4189)
***
Yukarda anlatılan işin “hikâye”si, elbette…
Bir de gerçeği var…
Bilmem farkında mısınız; fakir, yoksul, gariban sofralarından eksik olmayan nohudun kilosu neredeyse 20 TL’ye dayandı.
Yanlış okumadınız, bir de yazı ile yazayım; nohudun kilosu yaklaşık yirmi Türk Lirası, bugünlerde…
Fakir fukara, garip, gureba kilosu 20 TL’den nohudu nasıl alsın da koysun sofrasına!
Bilmem farkında mısınız; gıda başta olmak üzere son birkaç ay içinde temel tüketim malzemelerine o kadar büyük zamlar geldi ki…
Tarım ülkesi Türkiye… Nohudun kilosu 20 TL…
Tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiye, ama Bakan Bey’in ifadesine göre “dışarıdan et ithal etmek zorundayız…”
Nasıl oluyor da böyle oluyor?
***
16 Nisan’da anayasa değişikliği için referandum yapılacak… Getirilmek istenen, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi…”
Millet ne karar verecek belli değil!
Ama söyler misiniz referandumdan “evet” çıksa ne olur, “hayır” çıksa ne olur?
Bu iki sonuç, garibanın sofrasına yol, su, elektrik olarak dönecek mi, dönmeyecek mi?
* Bu iki sonuç, işsizliğe çözüm olacak mı, olmayacak mı?
* Bu iki sonuç, yatırım ve üretimi artıracak mı, artırmayacak mı?
* Bu iki sonuç, ahlak ve maneviyatı artıracak mı, artırmayacak mı?
* Bu iki sonuç, fabrika bacalarını tüttürecek mi, tüttürmeyecek mi?
* Bu iki sonuç nohut fiyatlarını aşağı çekecek mi, çekmeyecek mi?
Peki, ya sizce!..
EVET DE ÇIKSA, HAYIR DA ÇIKSA YARIN BİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK!
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet T.Takan’a dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Bazı satır başlarını buraya alıyorum;
* “Türkiye’de maalesef belli bir dönem geçirdik. Bu dönemde inançlı insanlara, hayatlarını kendi inançlarına göre tanzim etmek isteyen insanlara çok ciddi baskılar uygulandı. Yani, Allah taksiratını affetsin, rahmetli Ecevit’in Merve Kavakçı Meclis’e geldiğinde, başörtüsüne karşı o Meclis’teki hırçın tavrını hiç unutmam. Başörtüsünü devlete başkaldırı olarak gördü. Bunun üzerine insanlar kendi inançlarına sahip çıkabilmek için birtakım çabalar içine girdiler. Bu da siyasette kullanıldı.”
* “İslamcı tabirini hiç beğenmem. Ben Müslümanım, İslamcı değilim. İslamcı tabiri dediğiniz zaman buradan bir hedefe ulaşabilmek için İslam’ı kullananlar diye anlarım, onun için İslamcı ile Müslüman birbirinden ayrılır. Müslüman İslamcı değildir, Müslümandır.”
* “Bugün adeta referandumu bir inanç meselesi halinde takdim edilmeye kılıyor belli çevreler. Bunu doğru bulmuyorum. Yani ‘evet’ veren Müslüman, ‘hayır’ veren inkârcı... Yok ya! Öyle bir şey yok!”
* “Evet de çıksa, hayır da çıksa, yarın bir şey değişmeyecek. Zaten aynı iktidar var. Yalnız burada bu işin üzerinde çok böyle hassasiyetle duranlar, kampanyalar yapanlar bunu bir inanç meselesi haline getirenler en çok onlar üzülecek. Aslında hiçbir şey değişmeyecek.”
* “Bir ülke yönetilirken sadece bir noktanın üzerinde durulmuyor. Diğer siyasi hataları bununla telafi etmeye kalkarsanız bu olmaz. Ben başörtüsünü hallettim, dış politikada çok yanlış kararlar aldım ama bu buna değer... Yok arkadaş değmez. Bu başka bir iş, öbürü başka bir iş.”
* Ekonomide felakete doğru gidiyoruz. Israrla söylüyoruz. Yani efendim ben bu problemleri çözdüm, öbürünü de çözeriz zaman içinde, şimdilik bunu başaramadık veya bu kadar başarı şimdilik yeter daha ne istiyorsunuz diye takdim ederlerse... Onu da hiçbir zaman kabul edemeyiz.”
* “Bizim temel değerlerimiz var. O temel değerlerin başına gelen adalettir. Adalet ortadan kalkar, ben ondan sonra diğer temel değerleri hallederim derseniz, hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü adalet mülkün temelidir.”
MÜSTEHCEN TABLOLAR!
Ankara Türk Telekom Sosyal Bilimler Lisesi’nde eğitim görmekteyim. 2016-2017 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde göreve başlayan bir öğretmen tarafından 11. sınıflara İngilizce dersinde Türk milli eğitiminin temel esaslarına aykırılık teşkil edecek şekilde tamamen Yunan mitolojisi ve Yunan tanrıları (!) -konu olarak değil dönem boyunca- tanrıçaları ve mitler işlenmektedir.
Bu kapsamda müstehcen tablolar derslerde açılmaktadır.
İdareyle kurulan temasta söz konusu mevzunun zümre kararında yer aldığı ve idarenin bilgisi dahilinde olduğu söylenmektedir. Ve herhangi bir şey yapılmamaktadır.
Bu durum için gerekli kamuoyunun oluşturulması adına milli ve manevi değerlere sahip çıkmasıyla kamuoyunda yer almış gazetenize bilgi vermek istedim. (DUYARLI BİR OKUR)