“Nice az topluluk, çok topluluğa galip gelmiştir”

Abone Ol

Akşamın karanlığında bin kişilik bir salonun karanlığını, avuç kadar küçük bir ampulün ışığı kovar ve karanlığı aydınlığa dönüştürür.

Evin ağır kokusunu, gülyağının bir damlası değil, daha azı, kötü kokuyu giderir.

Gözle görülemeyecek bir mikrop, sapasağlam adamı yatağa düşürür.

Küçücük bir kurşun, yiğidi kabre sokar.

Yüz kiloluk sütün içine dalan bir avuçluk yoğurt, birkaç saatte sütü sütlükten çıkarır yoğurt yapar.

Bakara Suresi’nde Müslüman İsrailoğullarının komutanı, o dönemin en güçlü kabul edilen ve korkulan Calut, Batı kaynaklarında Golyat’a karşı yapılan savaşta sayılarının azlığından şikâyet edenler olduğu gibi Müslümanların bir kısmı da,

“Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle çok topluluklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” dediler” dediklerini haber verir. (Bakara süresi, ayet 2/249)

Ayetin önünde ve arkasında gelen ayetler, komutan Talut’un askerlerini denemelerden geçirdikten, sabır ve emre itaat eğitimi verdikten ve de duasını yaptıktan sonra Allah’ın yardımı ile o korkulan çok topluluğa galip gelindiğini haber verir.

Sevgili Peygamberimizi, hapsetme, sürgün etme, öldürme konusunu parlamentolarında tartışan ve sonunda Sevgili Peygamberimizin hicretiyle sonuçlanan olaydan bir sene sonra Bedir mevkiinde karşı karşıya geldiklerinde Müslümanlar 313 kişiydiler, kâfirler 950 civarında idiler.

Yani bir Müslüman’a üç kâfir olmasına rağmen zafer Müslümanlarındı.

Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen komutasında 200 bin asker, Alparslan’ın komutasında 20 bin veya elli bin gibi ayrı rakamlar olsa da yine galip gelen Alparslan’dır.

Hicretin 12’inci yılında miladi 634’te, Hazreti Ebubekir (Allah ondan arzı olsun) döneminde Bizans İmparatoru Heraklius’un emriyle sayısı 80 bin, 200 bin veya 400 bin diye yazılan ordusunu Müslümanları silip süpürmek içi gönderir ve şimdiki Ürdün sınırları içinde kalan Yermük’te karşılaşırlar.

Sahabeden Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın komutası altında 25 bin mücahit var.

Sonuç Allah’ın yardımıyla zafer Müslümanlarındır.

“Biz Müslüman’ız, yenilmeyiz” demeyin. Uhud Harbi’ni Sevgili Peygamberimiz yönetiyordu.

Askerlerden bir kısmının peygamberimizin sıkı tembihine rağmen okçular tepesini terk etmeleri sebebiyle harbi kaybettiklerini ayet haber verir.

Afganistan’ın asker sayısı, Rus orduları karşısında çok azdı.

Silah hiç yoktu.

İşgalci askerlerin elinden aldıkları silahlarla savaştılar ve Rus ordusuna galip geldikleri gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasına sebep oldular.

Hemen arkasından Amerika işgale geldi ve o da arkasına bakamadan kaçmak zorunda kaldı.

Hiçbir televizyonda strateji uzmanları, ABD ile Afganların silahlarını karşılaştırmaya gitmediler bile.

Çünkü imanla süslenmiş sağlam bir yürekten başka hiçbir şey yoktu.

Ayetler, hadisler ve cihat emirlerinin konuşmalarından anladığımız kadarıyla zafer için aranan şartlar:

1-İslam’ın tarif ettiği şekilde iman olacak. Bu imanın gerektirdiği amel-i salihi işleyerek, hedefe Rabbin rızasını ve cennetini koyacak, ona kavuşma arzusuyla yanıp tutuşacaksın.

2-Haklı olacaksın.

3-Haklılık yetmez, güçlü olacaksın.

4-O gücün, eğitimli olacak.

5-Dayanıklılık eğitiminden geçeceksin.

6-Yüreğine sabır zırhı giydireceksin, sebat edeceksin.

7-Ecelin değişmeyeceğine imanın tam olacak ve ölümden korkmayacaksın.

8-Çağın savaş araç gereçlerine sahip olacaksın.

Nedense bu en sonuncu şartı, günümüzde en öne alıyorlar ve “silah olmadan olmaz” diyerek diğer altı şartı ihmal ediyorlar.

Çağdaş eğitimden geçerek maddeci, materyalist, paragöz, imansız, gayesiz, ahlâksız insan yetiştireceksin, sonra onu en son teknolojiyle yapılmış savaş uçağına pilot yapacaksın ve havaya yollayacaksın.

Parayı verenin gösterdiği noktaya silahını sıkar.

Şu anda “casuslukla” suçlanan insanların durumunu düşünüverin yeter.