Neyin seçimi?

Abone Ol

Hangi akıl sahibidir ki şu sınırsız kâinatın yönetimindeki muazzamlık karşısında hayranlık duymasın…

Varlık aleminin tek kural koyucusu, hüküm sahibi, yöneticisi Allah’tır. Tüm mahlûkat mutlak itaat halindedir. Konulan kurallara tam uyumla kulluk görevlerini kusursuz olarak yerine getiriyorlar. Sonuçta rahmet tablosu sergileniyor. Rahman ismi tecelli ediyor. Ne büyük yönetici, ne muazzam yönetim. Eğer kullukta bir kusur yapılsa, örnek olarak ay dese ki, “artık 23,5 derece değil 30 derece eğimle döneceğim” ve öyle yapsa; 1- Allah’a karşı kullukta isyan etmiş olur. 2- İfsat olur, düzen insicam bozulur, Allah (cc) Rahman ismini tecelli ettirtmez. Ancak her şey mutlak itaat halindedir. Kâinatta ifsat olayı sadece irade verilen insanın isyankâr olduğu kadardır.

İnsan, diğer varlıklardan farklı ve üstün özelliklerle teçhiz edilerek yaratıldı. Ona “eşref-i mahlûkat” unvanı verildi. Çünkü o sadece kul değil aynı zamanda halifedir. Sadece Allah’ın kurallarına uyan değil aynı zamanda onları Allah adına uygulama şerefini ve sorumluluğunu taşıyan, irade sahibi siyasi bir varlıktır. Ancak İmtihan gereği, Onu kendisine kul ve halife yapmak isteyen şeytana da müsaade edildi.

İşte insan için dünya hayatı budur. Ya Allah’a ya da Şeytana kul ve halife olmanın mücadelesi olayıdır. İşte “gerçek hayat” ve ona “pusu kuran hayat” bu. “ölümlü yalan ” ve “ölümsüz gerçek” in mücadelesi bu dur. Ya yaradılış gayesine uygun duruşla eşref-i mahlûk unvanını korur, Rahman isminin tecellisine sebep olur, mahlûkata şefkat eder ya da Şeytana ve Şeytanlaşanlara tabi olarak esfeli safilin durumunda “hayat süren leş“ olur, ifsat unsuru olarak mahlûkata zarar verir.

Kulluk ve halifelik görevini ulema; “Halik’ i tazim, Mahlûkat’ a Şefkat” olarak özetler. Bu görev ferdi imkânlarla yerine getirilemez. Mutlaka programını Kur’ ana ve sünnete endekslemiş kurumsal hiyerarşik yapı, organize güç gerekir.

Allah (c.c) kendisine kul ve halife olarak yarattığı insanı hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Ona her türlü Şeytandan sığınacağı kapısını hep açık tuttu. İnsanlık, aile, kabile, kavim ve milletler süreci ile sosyolojik tekâmülünü sürdürürken değişen sosyal ve siyasal şartlara göre yeni rehberler gönderdi. Hem sapmalara karşı kendini tanıtan, hem de değişen yaşam ve yönetim şartlarına göre kulluk ve halifelik kurallarını bildiren kitaplar ve peygamberler gönderdi.

Yönetim sistemi olmayan toplumsal yapı olmaz.

Özel yaşamı etkilemeyen yönetim sistemi de olmaz.

Yönetimlerse; Peygamberlerin ve Şeytanların öncülük yaptığı iki çeşitten ibarettir.

“…Hayatım ve ölümüm yalnız âlemlerin Rabbi içindir.” Hükmüne iman eden herkesin yönetimde iddiası olmak zorundadır.

Siyaset yönetim sanatıdır. Hiçbir şahsın İslami hareketin, topluluğun “Siyaset ile ilgimiz yok “ deme hakkı yoktur. Kulluk ve halifelik duygusu zaten fıtratta vardır. Ya Allah’ a kul olur ya da her şeyin kulu olur. Ya Allah’a halife olur ya da Şeytana.

Din, yaşam ve yönetim sitemidir. İslam dini ise tevhide dayalı yaşam ve yönetim siteminin adıdır. Allah (c.c) onun dışındakileri kabul etmiyor. Müminin kabullenmesi gibi lüksü olamaz. Dindar olan insan, kulluk kadar halifelik bilinci ile yönetimde iddia sı olan insandır.

İslam dini; İman, amel, muamelat, ve ukubat üçlüsünden oluşan bütünün adıdır. Parça bütün değildir.

“Yönetimde iddiası olmayan hiçbir dini şahsiyet, grup ve cemaatin ilahi hüviyeti kalmaz .”

Ne acıdır ki, yönetimde iddiası olmayan “Ehli takva Müslüman” tipleri üretildi. Allah’ın (c.c) yaratıcı, yaşatıcı güç olduğuna inanıp da yönetimini hazmedemeyen asrın Nemrut ve Firavunlarının en büyük başarısı ancak bu olabilir.

Siyonizm’ in karakteri şeytanidir. Aynı enaniyete sahiptir. Allah’a kulluğu ve halifeliği hazmedemez. Vazifesi ifsattır. İnsana zulmetmeyi ibadet kabul eder. Doğuda da batıda da yönetimler de belirleyici güç olmayı başarmıştır. Protestanlıkla Kapitalist, Evangelizm ile siyasi emellerine ulaştı. Hiç bir yerde yaratılış gayesine uygun yönetim kalmadı. Bu ancak İslam dünyasından beklenir. Ne yazık ki İslam dünyası batılılaşma yarışına girdi. Her türlü temel hakları ve adaleti ön gören Kur’ anı unuttu, demokrasi paketlerinden medet bekliyor. Siyonizm ılımlı İslam projesi ile de İslam dünyasında hem Kapitalist hem de siyasi emellerine ulaşmış durumdadır.

Ilımlaşan, ehilleşen Müslüman tipinin hiçbir sorunu kalmadı. Yaşam ve yönetim sitemi ne olursa olsun, O namazı kılabileceği, Kur’ an ını okuyabileceği, ezanını duyabileceği ortama fit oldu. Almanya’da yönetime bir Türk kadının girmesi ile mutlu oluyor. Bütün ideali ülkesinin yönetiminin de İngiltere, Fransa, Almanya gibi olmasıdır. Kendi inanç ve medeniyet değerlerinden vazgeçti.

Ruhlar yaratıldığında Rab’lık sözleşmesi yapılmıştı, kabre girilince ilk soru Rabbin kimdir Sorusudur. O halde dünya hayatı Rab’ lık sözleşmesi ekseni etrafında şekillenen imtihan olayıdır. Büyük imtihanın ana metni Rab’ lık sözleşmesini kavramamış kitle kitle Müslüman kendini “Ehli takva” zannediyor. Eğer peygamberlerin böyle bir yolu olsaydı Kâbe’ yi tavaf etmekte hiçbir sorunları olmazdı. Ne onların çileli mücadelesi olurdu ne asrısaadet yaşanırdı. Ne Ebu Cehiller rahatsız olur, ne de saltanatları, zulüm sitemleri yıkılırdı.

Rab, mürebbiye, terbiye edici, eğitici yönetici, kural koyucu manasına gelir.

Peygamberimiz (s.a.v) “Evet onlar âlim ve rahiplerine secde etmezler ama Allah’ın değil onların kurallarına uyarlar. İşte Rab edilmek budur .”diye yaptığı tarifi açık ve nettir. Cahiliye döneminin tüm adetlerini batıdan ev ödevi olarak alıp yasalaştıran Müslüman acaba kimi Rab ediniyor farkında mı dır

Ebu Cehillerin hayal edemeyecekleri acı gerçekler yaşanıyor.

Rabbim Allah’ tır diyenler cezalandırılıyor.

MNP, MSP, RP, FP niçin kapatıldılar MNP ve FP’nin çok kısa süren ömürlerinde suç işleme fırsatları da olamazdı. MSP VE RP’li iktidarlar la Türk siyaset tarihinin yıldızları parladı. Peki niçin kapatıldılar çünkü Rabbimiz Allah’tır diyerek çıktılar yola. Başarılarının sebebi de, suçları da bu idi.

Her şeyin kulu kölesi olmaktan kurtulmanın tek yolu Allah’ a kul olmaktır. Eşref-i mahlûk unvanını koruyabilmek Allah’ın halifesi olma bilincinden geçer. Ancak bu ulvi vekâlet Rab’ lık sözleşmesine tabi olarak yürütülebilir.

Halik-i tazim de mahlûkata şefkatte ancak böylece mümkündür.

Yaşadığımız seçimler neyin seçimleridir Kural koyucu Rab’ları mı, yoksa Hakkın kurallarının uygulayıcılarını mı seçmeye çalışıyoruz.. Zor soru… Demek ki seçim öyle “İki hece“ değildir... Hem büyük fırsat hem de büyük imtihandır.