NEYİ NASIL KONUŞACAĞIZ

Abone Ol

İçimizi kemiren kurt giderek tüketiyor bizi.

Aslında biz bizi tüketiyoruz.

Bu kültür coğrafyasında birlikteyiz. Ortak değerlerimiz

var. Büyük bir medeniyetin toprakları üzerinde yaşıyoruz. Her durum ve hâlde

bizi birbirimize bağlayan bağlarımız bulunuyor. Kavimlerimiz, meşreplerimiz,

kabilelerimiz, siyasal partilerimiz, bulunduğumuz ortamlardaki kolonilerimiz

farklı da olsa bir milletiz. Sokağa çıktığımızda yüzleşiyoruz, birbirimiz

görüyoruz,  katları ve daireleri çok olan

apartmanlarda aynı kapıdan içer giriyoruz. Alışveriş yaptığımız mekânlar aynı. Biz,

ya komşuyuz, ya akrabayız, ya da yüz tanışıklıklarımız oluyor.

Bu durumda nasıl oluyor da birbirimizden bu kadar nefret

ediyoruz. Birbirimize bu kadar hasım kesildik, düşman olduk ve birbirimizi

öldürüyoruz

Ölümler, cinayet ve katliamlar çoğaldı. Aynı ortamda

yaşama imkân ve şansımız giderek azalıyor.

İnsan olma erdemini yitiriyoruz. Millet olma bilincinden

her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz.

Yıllardır süregelen kötülük tohumları bir sarmala döndü.

Sarmaşık gibi her yanımızı sardı. Kurtulma çabamız yok. Çıkmazlarımızı

büyütüyoruz.

İnsanların feryatlarını, çığlıklarını duymuyoruz,

acılarını duyumsamıyoruz. Dört bir yanımızda yanan yüreklere, tükenen umutlara

el atmıyoruz, kulak vermiyoruz, gönlümüzü mazlumlarla birleştirmiyoruz.

İnsanı öldürerek güçleneceğimizi umuyoruz. Buna çanak tutuluyor.

Azmış, yetersizmiş, dahası gerekliymiş gibi bir algı oluşuyor. Nefret ve

öfkenin boyutları ölçülemiyor. Sınırsız bir kötülük bütün ruhları sarmış.

İnsanı kurtarma yerine insanı öldürme, yok etme bir

ideoloji.

Yazı yazıyoruz, düşünme çabasındayız. Duygularımız dumura

uğramış. El atma, bir olumsuzluğu, kötülüğü, şerri, ortadan kaldırma çabasından

yoksunlaştık. Partilerimiz, cemaatlerimiz, derneklerimiz, kurumlarımız var ve

ayrı. Bunları zihinlerimizde putlaştırıyor, dokunulmaz kılıyoruz. Onlar adına

yürütülen her eylem iyi olsun, kötü olsun alkış alıyor, övgü yağdırılıyor.

İnsanlar öldürülüyor, canlar yanıyor, yürekleri ateş sarıyor onların karşısında

el çırpan, bayram eden, sevinenlere tanık oluyoruz. Partiler ve liderleri adeta

dokunulmaz. Onların ağızlarından çıkan her şeye ibadet aşkıyla sarılınılıyor.

Nefreti körükleyen diller, insanın içini yakan ateşli

bakışlar, birbirilerini boğacak yutacak davranışlar ilgi görüyor. Ölüm dansları

yapılıyor. İnsanları öldürenler ve bu uğurda ölenler kutsal bir sorumluluk

yerine getirdiklerini sanıyorlar. Öldürüyor ve ölüyorlar, pisipisine

gidiyorlar.

Bu kavga bir cihat değil, kutlu bir savaş değil.

Karşımızda ehli küfür yok. Ölürken, figan ederken Allah diyorlar. Bu insanlar

musallamıza geliyor, bu insanlarla kabristanımız aynı. Onların cennet ve

cehennemlerini belirleyecek olan biz değiliz, olamayız. Biz kimsenin ne

cehennemi ne de cennetiyiz.

Biz bu dünyayı ve öteyi cennete kavuşturacak adımlarda,

hamlelerde bulunmadıkça bu topraklar üzerinde huzur içinde yaşamamız

beklenemez.

Yüreği yanmayan, acı çekmeyen bir insanlık var. Evet,

sözünü ettiklerimiz biziz, başkası değil. Biz kendimizin hem zalimi hem de

mazlumuyuz. Biz aydınlık dünyamızı karartan kör ruhlularız. Biz cehennemimizin

ateşini harlandıran cehennem zebanileriyiz.

Suçu başkasında değil kendimizde arayalım.

Şu yaşananlardan sonra neyi nasıl konuşacağız, ne

diyeceğiz. Ne yapsak ne etsek boşuna. Biz içimizdeki cehennemin kızgın

alevlerini söndürmedikten sonra bir hiçiz.