Neye Yarar!

Abone Ol

Bazı insanlar ömürlerinin tamamını herkesten alacaklı olduğuna inanarak geçirir. Bu alacaklar hiçbir zamana tahsil edilemediği için her türlü seviyesizliği, ilkesizliği ve de hadsizliği yapmakta beis görmezler. Hatta haklılığına o kadar çok inanmıştır ki başka bir hak kavramını gözü görmez, anlamaz ve algılamaz. Hatta kendi inandığı haklılığın karşısına düşen her şeyi batıl ve fasit olmakla itham eder. Haliyle her türlü saçmalığı yapmaya, kötülük mekanizmalarını işletmeye hakkı olduğuna inandığı için bunu yaparken kendisine verilmiş kutsal bir izin ile bunu yaptığını düşünüyor. Böylelikle kendine bir meşruiyet alanı yaratmış oluyor. Belki de sadece bu nedenlerle bile kendini engelleyen hiçbir ahlâk ilkesine veya yasaya bağlı görmüyordur. Artık yarattığı bu auranın en büyük destekçisi ve takipçisi olarak böyle bir hayata inanıp buna herkesin inanmasını ve itaat etmesini bekliyorlar. Ne acı ne tuhaf!

Kişisel ya da toplumsal bütün ilişkileri bu çerçevede okuyup buna göre değerlendirmek, buna göre reaksiyon geliştirmek demek bu hastalıklı bakış açısını kişisellikten çıkarıp toplumsallaştırmaya götürmek anlamına gelir. Bu bakımdan bu bakış açısını kendi içerisinde masum ve de bir mantık çerçevesinde değerlendirmek toplumsal açıdan bir yitimi de beraberinde getirir. Hele böylesi hastalıklı bakış açısı kendisine taraftar toplamışsa bu çok daha yıkıcı bir etkiyi de beraberinde taşır. Yani bir taraftan her şeyi kendi haklılığını tesis etmek için istismar eden, güç kullanan ve çeşitli manipülasyonlar yapan bir zihniyet, diğer taraftan bütün bu süreçlerin bir mağduru olarak kendini konumlayan bir mağduriyet algısı. Zamanla buna inanan ve itibar eden kitleler. Tam bir çıkmaz sokak.

Elbette bir adım uzağa çekilip bakabilen herkesin fark ettiği bu saçma ve anlamsız durumun; aslında belli başlı stratejilerle hareket ettiği ve aynı zamanda çok fazla kitlelerin damar denilen ince noktalarına temas edip oraları istismar ederek onlara çeşitli tuzaklar kurduğu anlaşılabiliyor. Bir yandan her şeyi sömüren, istismar eden diğer yandan da her şeyden mağdur olan, hakkı yenen durumunda olup buradan da bir şeyler devşirme peşinde olan tuhaf bir zihniyet. Bütün bu olup biten karşısında anlamaktan yorulanlar ile anlamsızlığı onaylayarak yorulanların çaresizliklerinin benzerliği. Kurtların bir türlü dökülemediği ama kurtlananların her geçen gün fazlalaştığı fasit daire. Dön babam dön! Her şeyin alıcısının bulunduğu berbat bir ortam.

Yaşanılan şey aslında bir yapma ve bozma işleminin yansımasından ibaret. Her bir adım uzaklaştıkça tıpkı şu şarkının sözlerindeki gibi bir durum karşımıza çıkıyor; “Ali yazar Veli bozar / Küp suyunu çeker azar azar / Üzülmüşüm, neye yarar / Keskin sirke küpüne zarar.” Bu yüzden anlamak üzgünlüğü artırırken anlamsızlığa onay vermek ruhsuzluğu genişletip onu bir karakter haline getiriyor. Yok saymak da yokmuş gibi davranmak da bu hastalığın bütün hücrelere kadar tesir etmesinin önünü açıyor. Anlamsızlığın, saçmalığın yol bulması demek hakikatin gölgelenmesi demektir. Sahteyi hakikat sanma yanılgısının yeniden hâkim olması manasına gelir ki bu da bir ömrün yitimi gibidir. Anlamak ve agâh olmak gerekir her şeye rağmen. Hoşça bakın zatınıza.