Biz Müslümanız, Elhamdülillah, Kur’an’ımız ve sünnetimizin tekliflerine uygun İslami taleplerimizi dile getirmek üzerimize farzdır. İnandığımız gibi yaşayabileceğimiz bir sistemin inşa edilmesi için gayret etmek Müslümanlık görevimizdir. Yöneticilerimizden dinimizi rahatlıkla yaşayabilmek için bir takım taleplerde bulunmak en temel insan hakkımızdır.
Öyleyse yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ve bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapmış bir memlekette yeni bir anayasa yapılacaksa ve bir sistem değişikliğine gidilecekse Kur’an ve sünnetin teklifleri, Müslümanların somut İslami talepleri öncelikli ve belirleyici unsur olmak zorunda değil midir?
En azılı ve bölücü terör örgütleri ve Müslümanlara yıllarca zulmetmiş, camileri bile ahıra çevirmiş kesimler bile bu konuda taleplerini cesurca dile getirirken, İslami hedef ve idealler için yıllardır ağır bedeller ödemiş STK’ların, derneklerin, vakıfların, cemaatlerin, tarikatların, hoca efendilerin, akademisyenlerin ve Müslüman siyasetçilerin bu süreci bir fırsata çevirerek İslami taleplerimizi açıkça dile getirmelerinin tam da zamanı değil midir?
Fransız laiklik hukukuna göre yönetilmek, İsviçre medeni hukukuna göre evlenmek, İtalyan ceza hukukuna göre mahkeme olmak, Alman borçlar hukukuna göre ticaret yapmak zorunda bırakılan Müslümanlar olarak, bahsi geçen bu alanlara dair dinimize, değerlerimize, tarihimize ve kimliğimize uygun çözüm önerilerini dile getirmek hakkımız değil midir?
Kur’an ve Sünnetin kesin olarak yasakladığı içki, kumar, faiz, zina, eşcinsellik gibi günahların alenen işlendiği, vergiye tabi olduğu ve reklamının yapıldığı bir düzende nesillerimizi muhafaza edebilmek adına yeni sistemde bu haramlarla ilgili elle tutulur düzenlemelerin yapılmasını talep etmek üzerimize farz değil midir?
Kur’an’ımızda Hz. Adem’in bile bir babası olduğuna dair sıkı deliller bulduklarını iddia eden Kur’an’cı kardeşlerimiz, Müslümanlar adına yapılan bir Anayasaya ve sistem değişikliğine dair Kur’an’da hiç mi bir şey bulamadılar? Neden Kur’an merkezli ciddi ve somut teklifler üreterek bir gündem oluşturmadılar.
Ehl-i sünnetimiz üzerinden neredeyse İsrail’i bile ikinci sınıf düşman konumuna düşüren, bunca derdimizin arasında satranca dair bile sünnetten onlarca delil getirebilen kardeşlerimiz, Efendimiz’in (s.a.s) hadislerinde ve sünnetinde bu konuyla ilgili hiç mi bir şey bulamadılar? Hâlbuki Kur’an’ımızın ve sünnetimizin teklifleri asıl bu konuda büyük bir hararet ve ciddiyetle gündeme getirilmeli değil miydi?
Hiç olmazsa genç nesillerimizin başörtüsü ve imam-hatip dışında yeni İslami hedef ve talepler konusunda bilinçlenmesi ve idealize edilebilmesi, yöneticilerimize Kur’an ve sünnet doğrultusunda rehberlik edilebilmesi için bu meselelerin sağlıklı bir şekilde konuşulması, tartışılması ve ayakları yere basan gerçekçi projelerin üretilebilmesi oldukça önemlidir.
1993 yılında anaysa ile ilgili yaptığı basın toplantısında “İnandığı gibi yaşama hürriyetinin içerisinden en önemli husus fertlerin hukukunu seçme hakkıdır. Bir insan başkasının inancına göre, başkasının koyduğu kurallara göre yaşamak mecburiyetinde olmamalı, kendi inancının gerektirdiği hukuk içinde yaşama hakkına sahip olmalıdır. Bir ülkede çeşitli inançlara sahip insanlar olacağı için yapılan anayasaların kanunlar içerisinde en temel özelliği çok hukuklu anayasa olmasıdır.” diyerek hem Kur’an’ın hem de sünnetin direktifleri doğrultusunda muhteşem projeler üreten Erbakan hocanın bu konuşmalarını, İslami talepler konusunda ağzını bıçak açmayan kesimlere şiddetle tavsiye ederiz.