Nedim gibi: Gülen misin, ağlayan mısın

Abone Ol

Gülen teşkilatının medyasının başındaki elemanlarından H. Gülerce’nin bir saptırma, bir inkar, bir kandırmaca konuşması daha düştü internet medyasına.

Kendilerini her türlü ortamlarda pazarlama uzmanlığı ayak altı olmuş H. Gülerce, soyadının Gülence diye anıldığı o yakınlık günlerinin muhasebesine oturmuş... Yenilir, yutulur kılmaya çalışıyor.

Biz mi Maskesini çok yırttık ama, iktidar, silahşorlük makamına atadığı için onu, yazmayı sürdüreceğiz.

“Erbakan Hoca’ya özür borçluyuz

Rahmetli Erbakan’a bir özür borcumuz var bizim. İnsanlar bulunduğu yeri savunuyorlar. Hangi hareketin içindeyseniz onu savunuyorsunuz. Sevdiğiniz insanlarla beraber olduğunuz için de insan sevdiğinde kusur aramıyor, bahane arıyor. Görüyorsunuz bazı yanlışlar var. Filmi geri sardığınız zaman, evet Erbakan Hoca’ya haksızlık yapıldı. Fethullah Gülen’in haddine değildi ‘hükümeti bırakın, gidin’ demek.”

İnsanlar bulunduğu yeri savunduklarından, ben de onları savunuyordum, diyor. Yüksek maaş, makam arabaları, şoförler, kahyalar, yamaklar, bankalardaki hesaplar o kadar önemli değilmiş.

Neden bulunduğu yerde oturup kalan, ölünceye kadar keyfim keka diyen insanlardan farklı olmayı düşünmemiş H. Gülerce. Gülen medyasının ikinci adamıydım diye övünmekten hiç geri kalmıyor oysa. Hak, adalet, zulme karşı olmak gibi duygularını aldığı ücret dumura mı uğratmıştı

Sevdiği insanlarla beraber olduğu için, sevdiğinde kusur aramamışmış. F. Gülen’i hatasız, kusursuz kabul etmeye bünyem, bütçem, eğitimim, yetiştiğim teşkilat müsait olduğundan, ben de öyle olmuştum, diyemiyor.

F. Gülen’i çok sevdiğini, onda hata ve kusur aramayacak kadar çok sevdiğini itiraf ediyor.

Mademki bu kadar seviyordun, şimdi ne oldu o sevgiye Banka hesapları mı donduruldu, sorusu yersizdir burada. Kelimelerin içine girildiğinde bugünkü H. Gülerce’nin, o günkü H. Gülence olduğu hemen farkedilir.

Bazı yanlışlar varmış...

Erbakan Hoca’ya haksızlık yapılmış...

F. Gülen’in haddine değilmiş, gitsinler demek...

H. Gülerce dalgasını geçmeyi sürdürüyor, sırtını iktidar mevkutelerine, tv’lerine dayayarak...

F. Gülen medyasının ikinci adamına şimdi mi düşer bunları söylemek. Yoksa gemini mi çekmişlerdi, yemini keseriz diyerek...

“Demirel oyuna getirdi.

Erbakan Hoca’dan özür diliyorum. Yani şimdi hayatta olsaydı, gider kendisinden helallik isterdim. Biz o gün cemaat olarak bir darbeyle çok ciddi korkutulduk. Rahmetli Erbakan’ın vazifeyi bırakıp, Çiller’e devretmesini savundu. Tansiyon düşsün diye düşündük ama orada Demirel oyun oynadı. Erbakan’dan istifa ettikten sonra görevi Çiller’e vermesi gerekirken, görevi vermedi, oyuna getirdi.”

Darbeyle çok korkutulmuşlar. Onca pisliğin üstüne oturup kalmaları, o korkunun neticesiymiş.

Korkmayanların niçin korkmadığını neden hiç merak etmemiş H. Gülerce. Erbakan Hoca ve partisinin ve gazetesinin mücadelesi, dik durması, insanlık yönüne, Müslümanlık yönüne neden hiç katkı yapmamış. Kapasitesini, bizim çocuklarımızın harçlıklarının gaspından alan himmet dolarları mı doldurmuştu

Kısa dalgacı H. Gülerce’nin savunmalarından medet uman iktidar medyasının bu günlerini hiç kimse unutmasın.

H. Gülerce’nin iktidar bizi çok korkutmuştu. Benim F. Gülen’i nasıl sevdiğimi herkes çok iyi biliyordu, diyeceği günler çok uzak değil gibi...

Menü aynı:  Pişkin döner

“Misafirimiz Yunan Başkanvekili şerefine, Sayın Adnan Menderes Şale köşkünde bir suvare verdi.

Bu saltanatlı gecenin günlük gazetelere geçmeyen dedikodularını biz verelim:”

Yunanistan Başbakanı Karamanlis’i misafir etmesini merhum Menderes’in, bu satırları yazarak anlatmaya başlamış bir muhalif kalem.

Günümüzde de yine bir Türk Başbakan, bir Yunan Başbakanı’nı misafir etti.

Merak ettiğim husus şudur: Lüküs hayat meraklısı uçak yolcularından değil ama, iktidar yanlısı diğer gazetecilerin birinden Davutoğlu-Çipras toplantılarından aktarılan notlar düştü mü gazetelerinin sayfalarına Ben görüp okuyamadım da...

Menderes, Karamanlis ile Şale’de iken, o gün yazılan şu satırlar, bugün nasıl anlatılırdı acaba

“Büfe açılmıştı. Aklınıza ne gelirse, içiniz ne çekerse vardı: İstakozdan çilekli pastaya kadar...”

Çilekli pasta başbakanların davetlerinde var mıdır hâlâ

“Herkes elinde tabak, çırpınıyordu:

– Biraz Çerkes tavuğu...

– Biraz balık...

– Biraz meyva...”

Gelecek ihtilalin gerekçeleri arasında ülkemizde iki sene önce başlayan bir kıtlık da vardı, gibi İsmet Paşa cümlesi duymamıştık halbuki. Çırpınmak da ne ola

Muhalif gazeteci bir iktidar davetini yazarken, orada yaşanmış olmasa da bir iğneleme, bir hiciv kırıntısı da sunmuş.

Faruk Nafiz Çamlıbel bir şair. DP’li olmasına rağmen halini, duruşunu, pozisyonunu, demeçlerini beğenmediği bir DP milletvekiline, garson ne isterdiniz, diye sorunca bakın ne demiş

– Beyefendiye bir döner... Pişkin olsun!

Davutoğlu’nun Çipras şerefine verdiği davette böyle bir sahne yaşansaydı, şöyle mi yazılırdı dersiniz

O zat-ı muhterem Bülent Arınç bey garsona tabağını uzattığında ve garson da ne istersiniz diye sorduğunda...

Nerde şimdi Faruk Nafiz gibi nükte yapacak bir AKP’li şair milletvekili Erdem Beyazıd hakkını ANAP’ta kullanmıştı. Nuri Pakdil de milletvekili olmadığına göre... Yani Bülent Arınç bey’e pişkin döner sipariş edecek bir şair milletvekilleri olmadığından mı dersiniz, yemekli davet notları yazmaması iktidarcı köşecilerin

Muhalif gazeteci dedik... Eğlendi, yedi, içti... Fazla kaçırmış olmalı ki, yazısının sonunda kusmuş.

“Saat gece yarısını geçmişti. davetliler Şale’den çıkıyorlardı. Uğurlanış pek, pek, ama pek sertti. Evet, sert.

Trafik memurları, günlük Türkçeleriyle:

– Haydi... Çabuk... Durma yok!..

Kumandasiyle davetlileri arabalarına tıkıyorlardı...”

Yıldız Sarayı yapılar grubu içinde bir “Devlet Konukevi” niteliği taşıyan Şale Köşkü’nün önündeki yolun trafikle bir ilgisinin olmayıp, sadece misafir arabalarına tahsis edildiğini kim, ne bilsin

Muhalif gazeteci demiştik, değil mi Yazdı mı böyle yazar. Kokusu bugünlere ulaşan bir “çıkarma” ile bitirmeyi de ihmal etmez.

“Bir gazeteci:

– Aman çabuk, dedi, çabuk... Sıra coplara gelmeden kaçalım!”

Şimdi gelelim bizim diyeceklerimize...

Muhalif gazeteciler, yani CHP’nin beslemeleri böyle yazarlarken, iktidara yakın gazeteciler neler yazmışlar, bu Şale Köşkü davetini nasıl anlatmışlardır Bir nevi ev sahibi sayılırlardı...

Tıpkı bugünkü gibi...

Yani o gün onlardan kimse yoktu.

İzlerine rastlamadık, notlarını okumadık...

Not: Bu geçmiş günler yazısını, bir olayı bahane ederek günümüzün okuyucularına hatırlatmamızın bir sebebi var.

Bugün onlarca şehit veren güvenlik güçlerimizi suçlamak telaşında olanların hangi gelenekten geldiklerini göstermek istedik.

ŞANLI ZAMANLARINDA OY İSTERLERDİ

Bİr cami... Ülkemizin şehirlerindeki camilerden bir cami... Cuma namazı kılınmış, tesbihat yapılmış, imam dua edecek. İşte tam bu sırada, cemaatten biri ayağa kalkıyor. Herkes, acelesi olanlardan sanırken, o konuşmaya duruyor.

“Hoca efendi!”

Cemaat, ellerini duaya kaldırmaya hazırlanırken, imam merakta.

“Filan rahatsız olduğu için gelemedi. Onun için de dua edelim.”

Böyle bir sahne yaşasanız Cuma namazı kıldığınız camide tepkiniz ne olur Olayı anlamaya yönelik...

Gelemeyenler olur. Yoklama mı yapılıyor ki, mazeret beyan ediliyor

Yoksa bu camide, bir dua listesi mi var, diye düşünmez misiniz

Yavuz Donat yazmış, 10 Mart 2016 tarihli Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde. Biz yine ordan malzeme yaptık.

Cemaatten biri dediği, ayağa kalkıp Hoca efendi’ye seslendikten sonra bakın nasıl bağlamış sözlerini.

“Mehmet Keçeciler Bey’in rahatsızlığı sürüyor... Cuma’ya gelemedi... Onun için de dua edelim.”

Cemaatten biri denilen o insan, belli ki Mehmet Keçeciler Bey’in yanından geliyor. Cemaati tanıma hassasiyeti olan biri olsaydı, rahatsızlıklarından dolayı gelemeyenler listesi uzun olmaz mı idi

Ve hemen sonra cemaatten biri daha kalksaydı, başka biri daha kalksaydı, öteki biri daha kalksaydı ve onlar da gelemeyen tanıdıkları için dua isteselerdi, ne olacaktı İkindi vaktine kadar cemaat listenin bitmesini mi bekleyecekti

Herkese olmaz, özel insanlar var, diyenlerden misiniz yoksa Dostu Yavuz Donat düzeltme yapmaya çalışırken hem de.

Zamanın, tam da Mehmet Keçeciler’in konuşacağı zaman olduğunun üstüne basarak yazısına giriş yapan Yavuz Donat, iktidarın, paralel yapı dediği eski destekçilerinin yayın organlarına müdahalesine dikkat çekmek maksadı gütmemektedir.

Mehmet Keçeciler konuşacaktı ama, o “zaman” olsaydı, gibi anlaşılmasın diyoruz.

İyi olsun da konuşsun demesi, gerekçeyi baştan söylemesidir.

Mehmet Keçeciler bey şimdiye kadar konuşmuş da ne olmuş, şimdi konuşsa ne olacak, itirazını etmesin hiç kimse

Anıları çok diyor Yavuz Donat usta. T. Özal dönemini bilir, darbeler üzerine yazabilir diyor. Sanki AKP iktidarı, milletine, yaşadığı o zor ve yıkıcı günleri unutturmuş gibi... Seçimlerde, o günler yine gelir ha, korkutuculuğu yapılmıyormuş gibi... Bir kaç kişinin tuzunun kuruluğu neyi değiştirecek.

Camilerimizde tüm Müslümanlara dua edilir... Sağlıkları için, saadetleri için, selametleri için, işlerinin helal olması için, kardeşlikleri için... Dualarımızın gizlisi saklısı mı var

Rahatsız bir siyasi insan için bir camide imamdan ve cemaatten özel bir istekte bulunulmasını duyurmasını usta gazeteci Yavuz Donat’a biraz çok gördük.

“Darbeler konusunda bildiklerini kamuoyu ile paylaşması” için istiyorum dese de.

Bu ülkede insanların bir çoğuna makamlarını, darbeler konusunda bildikleri sağlamadı mı

Paylaşmak deyince de akıllara Mesut Yılmaz’la paylaşılan “yarasa” deme seviyesizliği gelmez mi

Mevzuu derin. Biz de dua ederiz tüm Müslümanlara. Hayırlar niyaz ederiz. Camide ilanla duyurulan siyasi kişilere de sağlıklı uzun ömürler dileriz; bir şey yapmasını şart koşmadan hem de.

Bu Yavuz Donat yazısının çağrıştırdığı olayı acık ve net yazarak bitirirsek cümlelerimizi, iyi anlaşılacağımızı sanıyoruz.

Paralel yapı içindekilerden biri, dışarı çıkmışlığına inandırmak için insanları, aynen şöyle demişti: Toplandık, salya sümük ağladık, bir siyasetçinin vefatını istediğimizde...

Sizler de hatırladınız, değil mi

Onlar, şimdi böyle dualar peşindeler mi, dersiniz