Neden Kudüs? (1)

Abone Ol

Çünkü Kudüs, küresel siyasetin, dünya güç dengelerinin altın oranı da o yüzden…

Küresel siyasette söz sahibi olmak, dünya nizamına kendisi şekil vermek isteyen bütün medeniyetler tarih boyunca Kudüs’e hâkim olmak için mücadele vermişler ve bu mücadeleden kim zaferle çıkmışsa, yani Kudüs’ü kim hâkim olmuşsa -bunun tasallut ya da hadim olma bağlamında bir farkı yoktur- küresel siyasete o medeniyet yön vermiş, dünya nizamını o tesis etmiştir… Tarihin akışı bize bunu öğretiyor…

Kudüs’ün altın oran ya da başka bir tabirle mihenk taşı olduğunu bilen herkes mücadelesini Kudüs’e hâkim olmak için vermiştir… Bunu Hıristiyan’ı ve Yahudi’si bildiği için bütün mücadelelerini, siyasetlerini, söylemlerini Kudüs üzerine inşa etmişler ve etmeye de devam ediyorlar…

Hatırlayalım ki bütün Haçlı Seferleri Kudüs için yapılmıştır ve hâlihazırda yürütülen Haçlı savaşı da yine Kudüs merkezlidir…

Müslümanlar Kudüs’ü zihinlerinde ne zaman canlı tutmuşlarsa, bu kadim şehre hâkim olup hizmet etmişlerdir… -ki Kudüs şehirlerin en kadimidir… Müslümanların namaz kılmak için yöneldikleri, tavaf ettikleri Kâbe’yi bağrında barındıran Mekke şehri bile betonarme binalar ve gökdelenlerle ne yazık ki tarihi dokusunu ve kokusunu yitirmiştir… 4 kilometrelik surlarla çevrili kadim Kudüs ise sizi sararak mistik bir atmosferde adeta tarihi adımlatır…- Kudüs ve ilk kıblemiz Mescid-i Aksâ Müslümanların zihninden çıktığında ise ne yazık ki şu an olduğu gibi boynu bükük kalmıştır… Ancak ben şu kanaatteyim ki; Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın boynu büküklüğü kendi esaretlerine değil, Müslümanların duyarsızlığınadır…

Amerika başkanlık seçimlerinde vaatler Kudüs üzerine kurgulanır… Son ABD seçimlerinde Hillary Clinton seçim yarışı esnasında seçildiği takdirde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağı vaadinde bulundu ve fakat başkan seçilen Trump bu karara imza attı…

Bu bile bize şunu anlatıyor, Batı’daki yarış “kim Haçlı ordularına komutanlık edecek” yarışıdır… Ki Rusya ile ABD arasında yaşanan savaş da bu çerçevede değerlendirmelidir kanaatindeyim…

İsrail’in kurucu devlet başkanı Ben Gurion, “Kudüs’süz bir İsrail’in anlamı yoktur” derken yine aynı manaya işaret etmiştir… Çünkü İsrailoğulları biliyor ki Kudüs kendi ellerinde olursa dengeler kendi lehlerine gelişecek… Haliyle Kudüs’süz İsrail’in de bir anlamı kalmıyor…

Kudüs’ün işgalinden sonra Mescid-i Aksâ’nın yakılması üzerine sabaha kadar uyuyamayan Golda Meir de aynı gerçeğe dikkat çekmiştir… Golda Meir’in uykularını kaçıran elbette Mescid-i Aksâ’nın yakılması değil, Müslümanların bu vahim hadise karşısında uyanma ihtimalidir… Ama sabah olduğunda Golda Meir derin bir oh çekmiştir; çünkü Mescid-i Aksa’nın yakılması Müslümanlar için bir anlam ifade etmemiştir…

Ve yine İsrail’in kurucularından, sonra Dışişleri Bakanlığı ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunan Şimon Peres de kendilerine vaat edildiğine inandıkları topraklar ve gargat ağacı üzerinden aynı mesajı vermiştir… Şimon Peres, gargat ağacının kendileri için önemini anlatırken, “Biz bize vaat edilen için çalışırız, gerisi Yahova’nın işi” demiştir… Onlara vaat edilenin ne olduğunu sanırım bilmeyen duymayan kalmadı… Ve tabi bu Yahudi milletinin iddiasıdır… Yahudi milleti ifadesini özellikle kullandım; çünkü bugün Yahudilik, bir milletin iddialarının harmanlandığı bir öğretinin adıdır…

Yahudi milletinin en büyük özelliklerinden biri bir şeyi iddia olarak ortaya atıp sonra onu iman haline getirmesidir ve bu uğurda dünyayı yakıp yıkmaktan çekinmezler…