Ne kadar çoksa yasa - o kadar çorba tasa

Abone Ol

Onlar var, çekme tasa

Medyadan bir haber:
“Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi, başlığı altında derneklere kayyım atanmasının önünü açacak bir düzenleme, TBMM Genel Kurulu’ndan geçerek yasalaştı.”
İktidar partisi mensuplarına “yol göstermek” inadını muhafaza etmeye çalışan Yusuf Kaplan bir tweeti ile dahil olur muhaliflerin sessizlik korosuna.
“STK’ları terör bahanesiyle kapatılacak. Kolayca kayyım atanabilecek. Teröre karşı bir adım gibi bu. Ortam değiştiğinde felaket olabilir. Her İslami çalışma irtica/terör yaftasıyla engellenebilir. Çok tehlikeli bu! Bu yasa girişimi derhal durdurulmalı!”
İki cümlesini çok önemsediğimiz sayın yazar Yusuf Kaplan’ın, sonra yaşadıklarını da taze tweetinden kayda aldıralım.
“İçişleri Bakanı’mız sayın Süleyman Soylu aradı. Yarım saat konuştuk.
STK yasasının asla sivil toplumu zayıflatmayacağını, STK’ların İslami çalışmalarını engellemesinin söz konusu olmayacağını, buna ilk önce kendisinin karşı duracağını söyledi.
Paylaşıyorum.”
Biz de iki cümlesini sayın Kaplan’ın niçin önemsediğimizi paylaşalım.
“Ortam değiştiğinde felaket olabilir.”
“Her İslami çalışma irtica/terör yaftasıyla engellenebilir.”
Bir paragraflık tweetinin tümünde “Çok tehlikeli” dediklerinin izahını STK’lar kapatılacak, kayyımlara kalacak ihtimalleriyle anlatan sayın Kaplan, felaketin adını da koyuyor: İslami çalışmaların engellenmesi...
Kimlere anlatılıyor bu olacaklar? Kimler uyarılıyor, dikkatleri çekiliyor? Kimlere aman ha deniliyor?
Yasayı Meclis Genel Kurulundan, gelme hızı yavaşlatılmadan geçiren AKP’li insanlara söylenmiyor. Yazar Kaplan’ın muhatabı, etiketlerinin her türlüsünü kapsatarak anlatacağımız ve burada anacağımız AKP insanları değildir. Çünkü onlar, bu yasa ile bir hayallerine daha kan veriyorlar, can veriyorlar. Seçimlerden önce mutlaka anlatmışlardır, hem de örneklendirerek, böyle bir yasaya ülkemizin şiddetle ihtiyacının olduğunu. Biz hatırlamasak da...

Bu hafıza tazelemenin ışığında bir daha okursak sayın ünlü yazar Kaplan’ın paylaşma erdemini tattığı tweetini; görürüz ki uyarılan biziz, denk alınmasını istediği ayaklar bizim ayaklarımız. Kenarından, köşesinden, kıyısından ortasından, kapısından bacasından, ihalesinden ödülünden AKP’ye bağlanmayanlar, umutlanmayanlar, muhalif kişilik taşıyanlar.
“Ortam değiştiğinde felaket olabilir.”

Ortamın değişmesi, ittifakçılarını hesaba katmasanız bile AKP’nin iktidarda olmaması ise ve bunu da AKP’lilerin yapmayacağını biliyorsanız, birer birer ayrılıp parti sahibi olmaya çalışanları hesaba katsanız bile ikaz size yapılıyor, muhaliflere yapılıyor.
“Ortamı değiştirmeyin!”
Yoksa ne olurmuş?
“Her İslami çalışma irtica/terör yaftasıyla engellenebilir”miş!
Boşuna “yafta” kelimesini seçmemiştir sayın yazar Kaplan bey. Bir bildiği mutlaka vardır. Bize düşen, onlara muhalifler olarak bize düşen, yine hafızamıza müracaat ederek onları ve olanları anlamaya çalışmak olacaktır.
Yafta: Menderes’in göğsüne yapıştırılan idam kararı. Necip Fazıl’ın seçim meydanlarında okunarak oy toplanan şiirindeki o mısra: “Bir de, geri adam, boynumda yafta...”
İkna odalarıyla ünlü, “Gitsinler”ci FETÖ tezgahıyla ortaklı, “Batı çalışmalı”, İsrail’e yanaşmalı, Arabistan yollarını göstermeli 28 Şubat’tan kaç gün geçti ki?
Ünlü yazar sayın Kaplan, AKP’nin son icraatı bir yasayı böyle bir paragraflık tweeti ile aklından muhaliflik geçirenlere başarılı sayılacak kelimeler bulup anlatmışken, karşımıza aynı şahsın ikinci tweeti çıkmasın mı? Yukarıda, taze tweet dediğimiz.

“İçişleri Bakanımız sayın Süleyman Soylu aradı. Yarım saat konuştuk.”
İlk altı kelimeyi görünce, bizim neslin bildiği ve yaşadığı telgraf günlerimiz geldi aklıma. Elt, acele, yıldırım gibi sınıfları olan telgraf haberleşmesinde ücretlendirme kelime başına olduğu için az kelime ile anlatmak isterdik meramımızı. Mesela bu giriş cümlesi, “Bakan aradı” şeklinde yazılırdı en fazla o telgraf günlerinde.
Gerçi kurulan cümleyi sıfatlarla donatmamak günümüzde de geçerli olmuştur. Mesela bir futbol kulübünde yönetici de olan Albayraklı bir iş adamı, bir gece yarısında, “Erdoğan’a telefon ettim. O da Dışişleri Bakanı’nı aradı” sade tweetiyle namını yürütürken aklına babasının yaşadığı telgraf günleri gelmiş olamaz. Ayrıca o bir yazar değil, nakliyeciydi.
İçişleri Bakanı ile 2020 yılı biterken yarım saat konuşmak çok önemli olmalı, ki biz de inanırız, sayın yazar Kaplan özellikle vurgulamıştır.
Yıl biterken hatırlanacak son olayların içinde sayılmasından ziyade bu görüşme, gazetelerin “Beştepe’de ödül töreni! Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan flaş açıklamalar” şeklinde duyurduğu “Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri”nden haberli olanlara bir mesaj, daha başka nasıl verilebilirdi.
Lakin muradı sadece bu değildir sayın yazar Kaplan’ın. O, ilk tweetinin çok önemli olduğunu da anlatmaya çalışıyor.
Sivil toplum zayıflamayacak...
İslami çalışmalar engellenmeyecek...
Neden? Çünkü, “Buna ilk önce kendisinin karşı duracağını söyledi” diye anlatılan bir İçişleri Bakanımız var.

İlk önce bir bakan karşı durursa, elbette ardından gelen bürokratları da olacak. Tedbir denilen daha nedir?
Cep telefonlarının yaygınlaşmaya başladığı yıllardan, yine mi bir yaşadığımız günler parçası diyeceklerin hafızalarını canlandırarak söylersek, bir tv reklamı nüktesi düşsün şimdi sayfamıza.
Cep telefonu satan dükkancı genç, müşterisi kızı ikna etmeye çalışıyordu; aletinin özelliklerini sıralayarak. “Bu telefon yedinci kattan düşse dahi ona hiç bir şey olmaz!”
Müşteri daha alt katlarda oturuyor ve çalışıyor olmalıydı ki, dükkanın tezgahtarına bir soru sordu: “Garantisi var mı?”
Böyle bir suali ilk defa duyuyormuş şaşkınlığı yaşadığını, mimikleri ve duruşuyla anlatan o dükkancı genç, kendinden çok emin bir tavırla duyurdu, merak edilenin başka yerde aranmaması gerektiğini.
“Garantisi benim! Şüpheniz olmasın!”
“Paylaşıyorum” diyerek görevini yaptığını ve insanlarımızı rahatlattığını iddia eden, iddia sahibi yazarlarımızdan sayın Yusuf Kaplan’ın tweetleri bize de bu yazımızı yazdırdı.