Futbol benim için çocukluğumdan kalma bir sevgidir. Benim
babam futbol ile ilgilenmezdi. Bu bakımdan ben futbol sevgimi kendi irademle
kazanmış biriyim. Hatta babamın hangi takımı tuttuğunu bile bilmem. Mahalle
maçları yaparak ve maçlara giderek futbola olan ilgimizi, sevgimizi
gösteriyorduk. Hatta Perşembe günü buzluğa suları doldurur, Cuma günü Cuma pazarında
bunları satıp maça gidecek parayı kazanırdık. Öyle derbiler hatırlıyorum ki
sabah erken saatlerde Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarları ile birlikte
kuyrukta kapıların açılmasını beklerdik. Kapılar açıldığında beraber stada
girip rakip taraftarların aralarından müsaade isteyerek kendi sempati
duyduğumuz takımın tribünlerine geçerdik. Benim çocukluğumda futbol böyle
güzeldi, böyle sevgi doluydu işte.
Gel zaman git zaman futbolda ne zaman parasal durumlar
meydana çıktı, televizyonların ve sponsorların devreye girmesiyle birlikte
amatörlüğün yerini sözümona profesyonellik, yani para aldı. İşin içine para
girince herkes bundan menfaat sağlamanın peşine düştü. Stat anarşizmi ve şiddet
olayları arttıkça arttı. Bunlara bir de TV programları eklendi. TV programlarında
reyting uğruna taraftarlar tahrik edildi. Sözde futbolda holiganizmi bitirmek,
şike soruşturmasında kirlenen futbolu temiz hale getirmek için bazı kanallar
program üstüne program yaptı. Bana göre hepsi hikâye. Eskişehirspor-Fenerbahçe
maçında, Fenerbahçe’nin mağdur olmasına rağmen şikayetçi olmadığı kırmızı kart
olayının ardından bir TV kanalı Hakem Fırat Aydunus’un özel yaşamına giriyor.
Canlı yayında Fırat Aydınus’un evinin önünde eşi ve çocuğu konu edilerek taciz
ediliyor. Bir başka programda eski Hakem Erman Toroğlu, Manchester United
kafilesinin İstanbul Atatürk Havalimanı’na inişinin ardından yaşananlarla
ilgili Galatasaray taraftarlarına “bunlar hayvan” deme cesareti gösterebiliyor.
Bunun gibi örnekleri çok sayabiliriz. Emin olun TV’de küfürler vs. yasak
olmasa, RTÜK’e takılmasa oradaki yorumcular taraftarlardan daha beter birbirine
girer, ağza alınmayacak küfürler ederler ve kafalarına göre takımlara,
yöneticilere, taraftarlara atıp tutarlar. Sonra pişkin pişkin “Biz temiz futbol
istiyoruz!” diye ortaya çıkarlar.
3 Temmuz şike sürecinden sonra futbolla ilgilenmeyen birçok
kişi spor camiasına adım attı. Bunlardan fevri çıkışlarıyla, herkese
sataşmasıyla reyting kazandıran Rasim Ozan Kütahyalı spor programlarının gözde
ismi oldu. Kütahyalı’nın Erol Köse’den tutun Adnan Oktar’a kadar sataşmaları
beni ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren kısım sporla ilgili söylenenler ve
yaşananlar. Rasim Ozan Kütahyalı geçenlerde Sneijder, Hagi’den daha büyük daha
kariyerli oyuncu demiş! Şaşırmadım, Kütahyalı’nın futbol bilgisi ancak bu
kadar. Ben oturup doğru düzgün maçları izlediğini, hatta futbolu sevdiğini bile
sanmıyorum. TV kanallarına reyting getirdiği için futbol camiasının içine
sokulmuş biri olarak görüyorum.
Son günlerde en çok dinlediğim şarkıcı Mehmet Erdem’in
Herkes Aynı Hayatta şarkısındaki sözleri galiba bu yazıya bir anlam katıyor.
“Herkes aynı hayatta / kendini birşey sanma / ne kadar çok bilirsen / o kadar
bela başa”. Keşke Rasim Ozan Kütahyalı beyefendi kendi dalıyla ilgilenseydi.
İnanın daha çok sevilir, daha çok sayılırdı.
Sporda şiddetin önlenmesini amaçlayan tasarı, TBMM Genel
Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşmıştı. Bu tasarıda şiddeti teşvik edecek
açıklamaları yayımlayan basın ve yayın organı işleticisine 100 bin TL’den 500
bin TL’ye kadar idari para cezası verilecek diye madde vardı. Sanıyorum bu yasa
yorumcular için geçerli değil. Çünkü yorumcular dilediği gibi konuşup
taraftarlara, camialara hakaret etme hakkı bulabiliyor. Güya şiddeti önlemek
için birçok spor programı seviyesizlikte sınır tanımıyor. Sorsanız bunlar
futbolu konuşuyor, temiz futbolun öncülüğünü yapıyor! En son olarak, Bir TV’de,
“Sneijder şimdi uçakta” geliyor diyerek Galatasaray taraftarlarını havaalanına
yollayan bu arkadaşların, insanlarla nasıl kafa buldukları ortada. Reyting
uğruna insanların duygularıyla oynuyorlar. Kısacası sporda şiddeti bitirmek
için önce bu tarz spor programlarına bir önlem alınmalı. Spor programlarından
Lig TV’de Şansal Büyüka’nın sunduğu Maraton ve NTVSpor’da Rıdvan Dilmen ve
Güntekin Onay’ın sunduğu Yüzde Yüz Futbol’a ayrı bir parantez açmak isterim.
Çünkü onlar gerçekten spor programı yapıyor. Ve o programları izlerken hem
keyif alıyor hem de çok şey öğreniyoruz. Ben sizin yerinizde olsam bu
programları izlerim…