Ne günlere kaldık?

Abone Ol

12 Eylül darbesinin Türkiye’nin sosyolojik yapısında yaptığı en büyük değişim ve dönüşüm; konuşmayan, düşünmeyen, sorgulamayan, analiz etmeyen insan prototipleri oluşturmasıydı. Bu değişim ve dönüşüm, televizyon ekranlarını bir silah ve dönüştürme unsuru olarak kullanan medya zihniyetinin, özellikle diziler vasıtasıyla yerine getirdiği bir süreci karşımıza çıkarmıştı.

Reyting canavarı televizyon kanalları, haftanın her gününde bir diziyi ekranlarımıza getiriyor.

Bu dizilerde Türk aile yapısına kesinlikle uymayan, gayri meşru ilişkileri içselleştiren, ahlaksızlığı gözümüzün ve evimizin içine sokuşturmaya uğraşan, milli ve manevi değerleri yozlaştırmaya çalışan medya zihniyeti, insanlarımıza örnek alınması gereken birer karakter sunarak adeta “karakter biçimlemesi” yapıyor. Dikkatinizi çekiyor mu bilmem, televizyon ekranlarında yayınlanan dizilerin başlangıcında “Maaile olarak seyredebilirsiniz” şeklinde bir giriş yer almıyor. Hemen hemen hepsinde, “7 yaş üzeri” ve “Şiddet ve korku” girizgahı var.  Maalesef gözümüzün içine sokulan, ahlakımızı dejenere eden, iffetin değil şehvetin başrole konulduğu bu dizilerdeki kahramanlarla kendilerini özdeşleştiren insanlarımız da,  onlar gibi giyiniyor, onlar gibi düşünüyor, onlar gibi hareket ediyor, onlar gibi hayatlarına çeki düzen veriyor. Bu dizilerin hayatımızda yaptığı en önemli dönüşümlerden ve sosyolojik kırılmalardan birisi de, insanlarımızın, “Benim elimde böyle bir imkan yok, ama elime fırsat geçse ben de aynısını yaparım” moduna getirilmiş olmasıdır.

Yaşı uygun olanlar hatırlayacaklardır…  1980’li yıllarda TRT’nin tek tabanca olduğu dönemde pazar günleri bir dizi yayınlanırdı. Karakterlerinin hemen hepsinin arızalı olduğu, kimin eli kimin cebinde belli olmadığı, tüm pisliklerin ve pespayeliklerin gözümüzün içine sokulduğu bu dizi Dallas’tı.

Dallas dizisinin en kötü karakteri Ceyar’dı. Ceyar, her türlü pisliği, her türlü rezilliği, her türlü entrikayı yapar, ailesine de çevresine de kan kustururdu. Şirret mi şirret, rezil mi rezil bir adamdı.

Türk televizyonlarında bugünlerde yayınlanan dizilerdeki kötü karakterlere baktığınızda, 1980’li yılların herkesin zihninde bir fenomen haline gelmiş Ceyar’ına rahmet okuttuğunu göreceksiniz.

Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adlı romanından televizyona uyarlanan Aşk-ı Memnu adlı diziyi hatırlayın… Amcasının karısına kem gözle bakan, onunla gayri meşru bir ilişki içine giren ve izleyenlerin bu rezil ilişkiyi onaylaması istenen diziyi. Yahut, tüm karakterlerin birbirleriyle intikam hissi içinde olduğu, tüm hayatların birbirine karıştığı ve herkesin birbirine kazık atmaya uğraştığı Ezel dizisini. Hatta bir televizyon ekranında “Aldatmak” isimli kepaze bir dizi bile yayınlanmıştı.

Diğer yandan hafta içinde öğle kuşağında yayınlanan kadın programlarında ise kimin eli kimin cebinde belli olmayan, her türlü arızalı ilişkilerini milyonların gözünün önünde faş edenler de ahlak ve maneviyatımıza sokulan bir hançer gibi karşımızda duruyor. Bu ahlaksızlık furyasında, bu insanların televizyon ekranlarına sanki bilerek çıkarıldıklarına dair bir izlenim yaşıyoruz.

Bu kepazelik silsilesinde gözümüzün önüne getirilen bu tipler, sanki ajanslardan özel olarak seçilip getiriliyor. Özel hayatlarını milyonların önünde  anlatmaları ve televizyonların da bundan reyting damıtması için bin bir özenle hazırlanıp birbirleriyle kavga ettiriliyor, şahsi meseleleri sanki çok önemliymiş gibi gözümüzün içine sokuluyor… Bir zehirli ahtapot gibi ekranlarımızı kuşatan bu anlayış bertaraf edilmedikçe, Türkiye’de yaşanan sosyolojik kırılmanın nerelere evrileceğini söylemek inanın çok zor görünüyor.  

Türkiye, çok ağır ve zorlu bir süreçten geçiyor…. Siyasal ve ekonomik olanı zaten insanlarımızın hayatlarını altüst ederken, sosyal olarak da bir medya cenderesine maruz bırakılmış durumdayız. Medya, Türk toplumunu kendi arzuladığı bir sosyal yapıya dönüştürmek için elindeki tüm imkanları kullanıyor. Medya, bizleri dönüştürmek, ahlak ve maneviyatımızı hançerlemek için ekranlarını bir silah gibi bizlere doğrultmuş durumda.

Korkuyoruz, yakın zaman içinde insanlarımızın hepsi hem dizikolik zombiler haline dönüşmüş, hem de hayatı okumaktan aciz, kendi iradeleriyle hiçbir şeye karar veremeyen zavallı yaratıklar olarak kurgulanacak.

Ne günlere kaldık ey gazi hünkar! Eşek olmuş vezir, katır olmuş defterdar!

Gerçekten ne günlere kaldık!