Mustafa

Abone Ol

Ailesi ona "övülmüş, övgüye lâyık" anlamında Muhammed adını vermiş dünyaya gözlerini açtığı zaman. O da, adına uygun yaşayışıyla, örnek oluşuyla adıyla "müsemmâ" bir insan-peygamber olmuş. Ahmet, Mahmut gibi adlarının yanı sıra onun bir adı daha vardır: Mustafa... Mustafa adı ne güzel bir addır "müslüman" ve "müslümanlar" için...

Allah ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği peygamberinin adını taşıyan müslüman bir kişi, o ada lâyık olmaya çalışır... Bu yüzden müslüman bir aile, çocuğunun kendilerinin değil de, kendileri gibi peygamberinin yolundan gitmesini ister böyle bir seçim yapmakla... "Çocuklarınıza güzel isimler veriniz" buyuruyor, o adı güzel kendi güzel insan...

Ailelerin çocuklarına ad koymalarını oldum olası çok önemsemişimdir. Çünkü bu durum, aynı zamanda ailenin düşüncesini, felsefesini, inancını ve hayat anlayışını da yansıtır. Başka bir ifadeyle aile, çocuğuna müslüman adı koymakla, bütün insanlara müslüman olduğunu deklare etmektedir. Yani kelime-i şahâdetin gereği gerçekleştirilmektedir: "Şahit olun ey insanlar! Ben Allah a ve peygamberine inanıyorum ve Allah ın resulünü kendime örnek alıyorum" demektedir.

***

Bu yüzden olsa gerek ki, çocuklara verilen adlar aklıma ailenin inanç ve düşünce yapısını getirir. Anne ve babalar ne beklentilerle, ne düşüncelerle ve ne umutlarla çocuklarına ad koyuyorlar. Fakat zaman içinde "olması istenen" ile "olan/gerçekleşen", bazı durumlarda birbirinden çok farklı sonuçlar veriyor. Bazen umulan, beklenilen, niyet edilen gerçekleşirken bazen de tam tersi gelişmelere şahit olunuyor. "Mustafa İsmet" İnönü nün hayatını okurken şahit olmuştum böyle bir çelişkiye...

"Reşit Bey çocuğu kucağına alıp bütün müslüman okur yazar babalar gibi Tanrı ya şükretti ve Tanrıya yeni doğan oğluna uzun ömür, açık zihin ve mutlu bir gelecek nasip etmesi için yalvardı. Daha sonra da âdetlere uyarak, kucağındaki oğlunun başına doğru eğildi ve onun kulağına, evvelâ göbek adı olarak Peygamber in adını fısıldadı: Mustafa. Sonra da seçtiği ve beğendiği adı söyledi: İsmet! Bu gök kubbe altında Mustafa İsmet, bir Osmanlı ailesinde, bir Osmanlı çocuğu olarak imparatorluğun nüfusuna böyle geçti" (Şevket Süreyya Aydemir, İkinci adam İsmet İnönü, İstanbul 1965, s. 21).

Hz. Peygamber in adı olan Mustafa, "seçilmiş" anlamına gelmektedir. Mustafa ile de yetinmeyen aile, bu defa peygamberlere mahsus olan "günahsız, günah işlemeyen" anlamındaki bir sıfatı ikinci bir ad olarak koyuyorlar çocuklarına: İsmet. Kim bilir ne düşüncelerle ve ne umutlarla konmuştur Mustafa İsmet adı!

Bu çocuk büyür, birtakım maddî rütbeler elde eder, değerlerini paylaştığı toplumda... Gel zaman git zaman bu rütbeleri aldığı imparatorluk devleti yıkılır. Yeni bir devlet kurulur, onun rütbesi yeni devlette de devam eder, bu devlette önemli görevler üstlenir Mustafa İsmet...

***

Aşırı devletçiliği ve birtakım başarısızlıkları yüzünden devlet başkanı tarafından görevinden azledilir Mustafa İsmet. Fakat azimlidir o, yılmaz, bekler, ta ki kendisini azleden kişinin makamına oturur yani devlet başkanı olur. Halktan intikam alırcasına devlet başkanlığı döneminde halka kan kusturur. Ekmeği bile karneye bağlatır. "Allah" adının ağza alınmasını dahi yasaklar. Minarelerden "Allahüekber" denmesine tahammül edemez ve onu "Tanrı uludur"a çevirtir, aksine hareket edenleri para ve hapis cezasına çarptırır.

Devran dönmektedir. "Ebedî şeflik" su almaya başlamıştır artık. Demokrasi kendini hissettirir ve "tek adam"ların hiç sevmediği seçimli dönem başlar. Halk onu bir daha çıkmamacasına sandığa gömer. Böylece, hiçbir makamın kimseye baki olmadığı gibi, geldiği ya da getirildiği makamı kaybeder.

Daha sonra sivil siyaset yapmaya kalkışır. Sorunlarını dinlemek bahanesiyle halk ile yüz yüze geldiği zamanlar olur. Bir defa dahi olsun "Allah" lafzını ağzına almayan Mustafa İsmet halktan oy ister. Bu kadar katı olmamasını söyleyen çevresindeki insanlar, hiçbir zaman başarılı olamazlar, "Allah" dedirtemezler... Sadece bir seferinde, Konya da halka seslenip konuşmasını bitirdikten sonra kürsüden ayrılırken "Allahaısmarladık" diyerek güya Allah ın adını anar. Ardında duran istek sahiplerine döner, "oldu mu " der alay ederek! Lafız olarak bile olsa, onun Allah ile irtibatı bu kadardır.

Mustafa İsmet İnönü den "Mustafa İsmet" oluşa mugayir söz ve davranışlar: "Tarihin herhangi bir devrinde bir halife, zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusu geçirirse, o kafayı behemahal koparacağız."

İsmet Bozdağ a göre, "Atatürk hayatı boyunca yazdığı ve konuştuğu metinlerde laiklik i bir defa bile kullanmamıştır. 1937 yılında anayasaya sokan İsmet İnönü dür."

Millî Mücadele den sonra İzmir İktisat Kongresi nde (17 Şubat-4 Mart 1923), bütün müslüman ve gayri müslimlerin uyacakları bir hafta tatilinin belirlenmesi hususu gündeme gelir ve tüccar grubunca hazırlanan üç maddelik teklif oy birliği ile kabul edilir. Bu teklife göre, hangi din ve mezhepten olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının cuma günü tatil yapması öngörülür. 2 Ocak 1924 te de meclis onaylar.

1924 yılında millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen cuma tatili uygulamasına siyasî, iktisadî ve içtimaî bakımdan yakın ilişki içinde bulunulan Batı dünyası ile bütünleşme mecburiyeti gerekçe gösterilerek, 1935 te Başvekil İsmet İnönü nün imzasıyla (13 Mayıs 1935) meclise sevkedilen kanun teklifi benimsenerek cumartesi saat 13 ten itibaren pazar günü resmî tatil ilân edilir.

"Mustafa İsmet" İnönü nün Kur an-ı Kerim le mücadelesi ise ayrı hikâyedir.