Kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tatbikat Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurlandı.
İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran’dan öğreniyoruz ki, Mustafa Bey sağlığında bu camiye birçok kez gelmiş…
İş, sanat, spor, siyaset dünyası oradaydı… Devlet oradaydı. Cenazesi oldukça kalabalıktı.
Dikkatimi çekti; Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi’nden getirilen ve Mustafa Koç’un tabutunun üzerine örtülen Osmanlı sancağında şunlar yazılıydı:
“Lâ ilâhe İllallâhu el-Melikü’l-hakku’l-mubîn. Muhammedun Resûlullâh sadiku’l-va’di’l-emîn.” (Hak ve gerçek olan kâinatın sahibi Allah’tan (C.C.) başka ilah yoktur. Güvenilir ve sözünde sadık Muhammed (S.A.V.), O’nun elçisidir.).
***
Kuşkusuz, Mustafa Koç’un ardından hayat öyküsünü konu edinen kitaplar yazılacaktır.
Fakat bir “sırrı”nı burada paylaşmak istiyorum.
Yunanistan’la işlerin sarpa sardığı bir dönemde Mustafa Koç belli başlı işadamlarını arayarak, bir gurup işadamıyla birlikte özel bir uçakla bu ülkeye giderler ve Yunan işadamları ile bir araya gelirler. İki ülke arasında gerilen ilişkilerin yumuşatılması için, komşu meslektaşları ile temaslarda bulunurlar…
***
Daha kim bilir bilinmeyen ne hikâyeleri vardır, Mustafa Bey’in. Bakalım, ardından hangi kitaplar yazılacak
BİR KAMER GENÇ GELDİ, GÖÇTÜ!
* 12 Eylül 1980 İhtilali’nden bu yana Türkiye’nin gündeminde olan bir isim esasen Kamer Genç. İhtilalden sonra oluşturulan Danışma Meclisi’nde Tunceli’yi temsil etti, o günden sonra uzun yıllar Meclis’te Tunceli’yi temsilen bulundu.
* Önce sol partilerden Tunceli milletvekili olarak Meclis’e girdi, ikinin biri olarak. Daha sonra Deniz Baykal’la anlaşamadığı için SHP ile yolları ayrıldı. Hiç de umulmadık bir biçimde ve zamanda, o zamanki misyonuna oldukça ters olan Doğru Yol Partisi’ne girdi, iki dönem DYP’den milletvekili seçildi.
* DYP’de her milletvekiline kısmet olmayan makamlara da oturmayı başardı; makamı, arabası, şoförü, sekreteri, sonsuz telefon ve temsil hakkı olan Meclis Başkanvekilliği yaptı.
* Genç’in pervasızlığı ve uluorta konuşmaları kendisini partisinden ayrılmak zorunda bıraktı. Deniz Baykal’la sık sık yetkili organlarda tartışır, Baykal ve ekibini ‘hizipçilikle’ suçlardı. Deniz Baykal’a karşıydı ama 1989’da Daniella Mitterand’ın başkanı olduğu Fransa Özgürlük Vakfı ve Kendal Nezan’ın başkanlığını sürdürdüğü Paris Kürt Enstitüsü tarafından 14-15 Ekim tarihlerinde düzenlenen ‘Kürtler, İnsan Hakları ve Kültürel Kimlik’ konferansına Genel Başkanı Prof. Erdal İnönü’nün yasak koymasına karşılık, partisinden Cumhur Keskin, Salih Sümer, Mehmet Ali Eren’le birlikte katıldı.
* Bakan olamadı ama SHP’de iken bir dönem ekonomiden sorumlu ‘gölge devlet bakanlığı’ yaptı.
* Kamer Genç’in en ünlü yönlerinden ikisi de şüphesiz attığı laflar ve kazandığı/kaybettiği tazminatlar oldu. Aynı zamanda Meclis’te hemen her dönem sorduğu sözlü ve yazılı soru önergeleriyle de dikkatleri üzerinde toplayan Genç, bir dönem kendisine, ‘Yediğin haltlar bini aştı’ diyen ANAP’lı Murat Batur’dan 5 milyon TL tazminat kazandı. 3 ay sonra ise ‘terbiyesiz’ dediği için bu kez Batur’a yine 5 milyon TL tazminat ödemeye mahkûm oldu.
* Attığı laflarıyla da ünlendi Kamer Genç. İşte birkaç örnek: Güneş Taner’e: “Bakan değil hamal bile olamaz.”, Yılmaz Hocaoğlu’na: “Kafanı keserim.”, Adnan Kahveci’ye: “Bir bakanlık odacısı kadar maliye biliyor.”, Deniz Baykal’a: “Tabanını kaybeden milletvekilleri partiyi karıştırıyor.”, Turgut Özal’a: “Çankaya ormanları içinde oturan zat.”
* 1989’da ANAP’lı Alparslan Pehlivanlı Meclis Genel Kurulu’nda Kamer Genç’e çanta, Genç ise önündeki su dolu bardağı rahmetli Pehlivanlı’ya fırlatmıştı. Ancak aynı muamele yıllar sonra Genç’in başına geldi. Meclis Genel Kurulu’nda bir konuşması sırasında, Merve Kavakçı’nın dayısı olan, milletvekilleri arasında munisliğiyle tanınan eski Aksaray Milletvekili (Refah Partisi) Zeki Ünal kürsüde konuşurken, Meclis’i yöneten Kamer Genç’in yüzüne su dolu bardağı fırlatıverdi. Etme bulma dünyası...
* Kamer Genç hemen her dönem Tunceli’yi bir şekilde gündeme taşıdı.
***
Kamer Genç de bu dünyadan göçüp gitti. Genç’in şu yaklaşımı da belki hayat felsefesinin anlaşılması açısından manidar; “Bir gün benim odama 3 kız geldi. Şimdi, güzel de kızlar. Başlarını örtmüşler. Ya dedim, bakın, kızlar, şimdi sizin en güzel yeriniz gözleriniz, yüzünüz. Dedim ki bu yüzünüzü, saçlarınızı açın. Sendeki de kıl, bendeki de kıl. Yani bunun bir farkı yok ki… Kadınları kara çarşafa sokmakla bu memleket medeniyet seviyesine kavuşamaz…”
İnançlı kesimi son derece rencide eden, incitici ve de dostça olmayan bir yaklaşımdı bu. Benzer görüşlerini tekrarladı durdu, Kamer Genç.
Ne diyelim; Lekümdînüküm veliyedîn. (Senin dinin sana, benim dinim bana.).
ÇARPICI BİR MİLLİ GAZETE ÖYKÜSÜ…
Sene 1977… Milli Gazete ile tanıştığım yıllar… Her zaman alamasam da gazete bayisinin önünden geçerken ilk sayfaya bakmayı hiç unutmazdım.
Sene 1980’i gösterdiğinde Almanya’ya gittim. Zaten Almanya’da Milli Gazete’nin olduğunu biliyordum. Almanya’da da almaya devam ettim ama her zaman alamıyordum.
Sene 1983… Fransa’ya gittim. Bu arada bir sene Milli Gazetemizden ayrı kaldım işler yoluna girince hemen abone oldum. Kaldığım yer bekârların barındığı bir oteldi. Yemekhane masasının üzerinden Milli Gazete hiç eksik olmazdı. Milli Gazete’yi okuyan arkadaşım Mehmet Serin gazeteyi beğenmiş, bana her ay masrafın yarısını vermek istedi ben de, “Hayır olmaz!” dedim. “İstersen sende abone ol” dedim. O da abone oldu, böylece abone ikiye çıktı.
Bir seferinde halamın oğlu vardı, Libya’da çalışıyordu. Ona posta ile Milli Gazete gönderdim. Öğrendim ki üç ayda ulaşmış gazete. Sonra göndermekten vazgeçtim. Şimdi düşünüyorum da Libya’ma neler oldu Şimdi gazete göndersem sanırım hiç varmaz, güzelim Libya’yı ne hale getirdiler
Adnan Bey, Milli Gazete’yi Fransa’nın Lyon şehrindeki en büyük alışveriş merkezinde okuyorum, bir genç yanıma geldi, oturdu. On dakika sonra, “Abi babam da bu gazeteden okuyor” dedi. İyi bir dost olduk, dostluğumuz hâlâ devam eder.
Sene 2001… Kısmet oldu lokanta satın aldım. 2001’den şimdiye kadar lokantamda Milli Gazete hep masanın üzerinde durur, hiç eksik olmadı. Milli Gazete âşıkları gelir, okurlar.
AK Parti modasına kapılan bazı kardeşlerimiz abonelerini durdurdular. Bazıları zannettiler ki Milli Gazete iflas eder, kapanır gider. HAKKI söyleyen Milli Gazete devamlı var olacaktır.
Tekrar konumuza dönersek, bazı köşe yazılarını fotokopi çekip Türk müşterilere verdiğim günler de oluyor.
Milli Gazetemizin 44. yılını kutlamak için anılarımı yazmış oldum.
Milli Gazetemizin ayakta durması için emeği geçen bütün kardeşlerime saygılar sunarım. (ADNAN ALTIPARMAK-FRANSA).
NOT: Bugün, 25 Ocak 2016, Pazartesi. 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!