Mustafa Kemal: Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar

Abone Ol

Kâzım Karabekir Paşa, Paşaların Kavgası adlı eserinde 1923

yılının ortalarına gelindiğinde Ankara’da yeni bir havanın esmeye başladığından

söz eder: “İslâmlık terakkiye mani imiş.” “Halk Fırkası lâdini ve lâahlâki

olmalı imiş!”  “Macarlar ve Bulgarlar

gibi ufak milletler bizim gibi, Almanya tarafında bulunarak mağlup oldukları

hâlde, istiklâllerini muhafaza ediyorlarmış. Medeniyete girmişlermiş. Türkiye,

İslâm kaldıkça, Avrupa ve hele İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı İslâm

olduğundan, bize düşman kalacaklarmış. Sulh yapmayacaklarmış!”

Karabekir Paşa’nın, Mustafa Kemal Paşa’ya dair anlattığı hususlar

ise insanın havsalasını zorlayacak niteliktedir. Şöyle ki:

“10 Temmuz 1923 Ankara İstasyonu’ndaki kalem-i mahsus

binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak

hasbıhallere başlamıştık:

Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar’ dediler.

Kendisini Hilâfet ve Saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda

teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta

hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak

yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle

baktığımı görünce şu izahatı verdi:

Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya

mahkûmdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun

için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul

edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! Bu suretle

kalkınma kolay ve çabuk olur.’

Gazi’ye şu mütalâamı söyledim: Nereden, ne maksatla geldiği

bilinmeyen ve üzerinde kendi milli kudretimiz ile işlenmeyen fikirler, millî

bünyemizi sarsar. Tanzimat’ın da bu suretle kurbanı olduk. Bizi kuvvetle

çözemeyenler, yaldızlı formüllerle cevherimizi eritebilirler. Savaşla

kazandığımızı barıştaki yanlış ve vakitsiz adımlarımızla daha doğrusu Avrupalılara

aldanmakla elimizden kaçırdığımızı, onlar pek iyi bilirler. Bunun için ilim ve

ihtisasa hürmet etmek ve bilgili ve seciyeli adamlarımızla üzerinde işlenmemiş

fikirleri program diye kabul etmemek, yeniden aldanmamak için biricik yoldur.

Kendi millî müesseselerimizde işlenmemiş veya kontrol

edilmemiş bayağı fikirlerin tatbiki diğer bir bakımdan da tehlikelidir. Emirle

yaptırılacak, yani şiddet uygulanacak demektir. Bu tarz, belki itaat temin

eder; fakat sevgi asla! Bu hususta kendi tecrübelerimize de dayanarak

diyebilirim ki itaat görünüştedir ve muvakkattir.

Mustafa Kemal Paşa; Dinî ve ahlâkî inkılâp yapmadan önce

hiçbir şey yapmak doğru değildir. Bunu da ancak bu prensibi kabul edebilecek

genç unsurlarla yapabilirim’ düşüncesindeydi.” (1)

“Devletin yeni dininin Hıristiyanlık olması teklifi…”

Devletin dininin Hıristiyanlık olması konusu belli zaman ve

zeminlerde gündeme getirilmiş, hatta teklif dahi edilmiş bir husustur. Nitekim

yine Kâzım Karabekir Paşa 18 Temmuz 1923’de söz konusu teklifin tekrar gündeme

geldiğini belirtip konuyu şöyle anlatır:

“Ankara İstasyonu’ndaki kalem-i mahsusa binasına gitmiştim.

Teşkilât-ı Esasiye’nin tadil müzakeresinin ikinci günü imiş. Benim haberim

yoktu. Ben geldiğim zaman müzakere de bitmiş; kısmen de dağılmışlardı. Mevcut

azadan Tevfik Rüştü Bey; Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım,

kimseden korkmam’, dedi.

Ben ne konuştuklarını bilmediğim için sordum:

Nedir o kanaat ’

Tevfik Rüştü Bey’in solunda ve benim hemen karşımda oturan

Mahmut Esat Bey (Bozkurt) sert cevap verdi:

İslâmlığın terakkiye mani olduğu kanaati! İslâm kaldıkça

yüzümüze kimsenin bakmayacağı kanaati.’

Mustafa Kemal Paşa’yı, bu sefer kimlerin, nerelere götürmek

istediği görülüyordu. Ben şu mütalâada bulundum:

Eskiden beri dinler, aşağı-yukarı, bazı terakki adımlarına

engel olmuştur.

Fakat İslâmlığın terakkiye mâni olduğu, Avrupa

diplomatlarının uydurmasıdır! Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa

edebilirim. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, o da din

değiştirme gayretidir. Bence İslâm kalırsak mahvolmayız; tersine, yaşarız; hem

de yakın tarihlerdeki misaller gibi, itibar görerek yaşarız; icabında

müttefikler bularak yaşarız! Fakat din değiştirme oyunu ile birliğimizi ve

selametimizi kırarak bizi mahvedebilirler!

Daha yakın tarihlerimizde 1885’de İngiltere, Fransa ve

İtalya (Sardunya) devletleri bizi bizimle Ruslara karşı ittifak yaparak harbe

girmediler mi Daha içinden yeni Hıristiyan devletleri, İslâm Türk devletiyle

ittifak yaparak, İtilaf Devletleri’ne karşı dört yıl harb etmediler mi Şimdiye

kadar yüzümüze kimse bakmadı mı ki bundan sonra tam millî bir devlet olarak

ortaya çıktığımız hâlde, yüzümüze kimse bakmayacaktır.” (2)

1 Kâzım Karabekir, Paşaların Kavgası- İnkılâp

Hareketlerimiz, Haz: Faruk Özerengin, 5. baskı, Emre Yayınları, İstanbul 2000,

s. 142–144.

2 Kâzım Karabekir, age, s.146.