Müslümanların kendileriyle sınanışları

Abone Ol

Karmaşık dönemde Müslümanlar kendi kendileriyle

sınanıyorlar. Bu hayatın doğasında olabilen bir durum mudur, yoksa insanın

içinde bulunduğu durumla bir sınanış mı Zamanın karmaşıklığı, Batı dan gelen

karanlık, karmaşık, kaba, çirkin ne varsa bir magma halinde Müslümanların

üzerine abanmış durumda. Nefsin bitmez tükenmez isteklerini sınırlayacağına ona

yol veriyor. O ise sahibini dinlemeden en uçlara kadar çekinmesiz gidebiliyor.

Batı nın kavramlarıyla düşünülüyor ve yaşanıyor. Oradan

gelen ne varsa bir kutsallığa bürünüyor zamanla. Öyle ki kimi kabullenilmesi

mümkün olmayan durumlara bırakın tepki vermeyi sessiz kalarak kabullenebiliyor,

zamanla da kanıksıyor. Çok geçmeden o durumlar hayatının bir parçası

olabiliyor.

Batı, insanlığın gözünde erişilmesi güç bir erim gibi.

Batı nın hemen her yaşayış biçimi benimsenmesi gereken zorunluluk olarak

beliriyor. Ondan uzak durmak yerine içselleşiyor.

Zengin olmanın yolları helâl ve emeğe dayalı olandan

değil de nereden nasıl gelirse gelsin, ne olursa olsun kabul görüyor. Faizmiş,

aşırı kazanmış, emek hırsızlığıymış bunlar artık çok da umursanmıyor. Alın

teri denen gerçek asla akla getirilmiyor. Emeğin hakkı verilmiyor. Onda da tam

bir Batılı gibi düşünülüyor.

Çalışanların durumlarına bakılmadan bir çırpıda kapıya

konulabiliyor. Aç kalması umursanmıyor.

Demokrasi denen olgu artık bir vazgeçilmezliğe bürünüyor.

Bu durumu kabullenirken onu kendi dünyasında meşru kılmak için olmadık yol

yöntem ve yorumlara başvuruluyor.

Bir parti başkanı bir devlet yetkilisi en lüks araçla

seyahat etmek zorunda gibi gösteriliyor. En lüks yerlerde yaşamayı, tatil

yapmayı, eğlenmeyi gerekli ve zorunlu görüyor. Bu, sadece yöneticiler için

değil gücü elinde bulunduranların tamamı bunu hayatının bir ilkesi olarak

benimsiyor.

Kişiler Müslüman ız diyor, zaman zaman Sevgili Efendimiz

ve arkadaşlarını örnek olarak gösteriyor, ama onların yürüdüğü yol, yaşadığı

hayat biçimini asla benimsemiyor.

Bir taraftan emperyalizme karşı gibi görünüyor bir yandan

da emperyalizmin sömürü araçlarını, malzemelerini sonuna kadar tüketiyor.

Kendisine silâh olarak dönen ve dönecek olan ne varsa onları kullanmaktan asla

kaçınmıyor.

Moda tüketimini en son uca kadar kullanıyor. Giyimden

kuşama tam bir batılı gibi yaşamayı yeğliyor. İsraftan asla kaçınmıyor.

Müslüman sosyete, Müslüman burjuva hayatının bir gerçeği oluyor.

Bir evin veya ailenin gereksinimi olan normal bir araba

iken, birden çok ve alabildiğine lüks olanından kaçınılmıyor. Aşırı tüketimin

emperyalizme hizmet, insanlığın zararına olduğunu düşünmüyor. Düşünmeye zamanı

bile olmuyor. Aklının ucundan dahi geçmiyor.

Adalet onların öngördüğü tarzda kabul görüyor. Kendisine

düşman gördüğü kimseleri haklı ya da haksız hakiki bir adalet ile değil,

karşıtlık düşüncesiyle yargılıyor ve mahkûm edebiliyor. Sistemin bir parçası

oluveriyor.

Merhamet denen vicdani durum hayatından tamamen çıkıyor.

Sapkınlıklara bırakın tepki vermeyi zamanla benimsiyor.

Alkol, fuhuş, uyuşturucu türü durumlara bir özgürlük

alanı olarak bakılıyor.

Şiir, sanat ve edebiyat hayatta bir Müslüman ın ruh

dünyasını yansıtan eserler olarak değil seküler bir bakış egemen oluyor.

Sekülerlik hayatın bütün alanlarını kapsıyor. Din

hayattan çıkarılıyor. Bir başka deyişle hayat dinin dışında bir algıya

dönüştürülüyor.

Gündelik hayat Sevgili Efendimizin gösterdiği yolda

değil, gittiği yol üzre değil, ona uyarlanmış, uydurulmuş bir algıya

dönüştürülüyor. Elde edilen ganimetleri, gelirleri asla kendisinin ve ailesinin

çıkarına dönüştürmüyor. Hatta en sıkıntılı zamanlarında bile onları uzak

tutuyor. Ve bu kimseler kendilerini has Müslümanlar olarak görüyor,

görebiliyor.