Müslümanlar ne de rahatlar değil mi?!.

Abone Ol

İnsan için dünya bir imtihan yeridir. Belirli bir zamana kadar hayat sürer sonra Emri İlahi geldiğinde “Dönüş yine Sanadır” diyerek son nefesi verir ve adına kabir dediğimiz bir âlemin giriş kapısının eşiğine varır.

Müslüman için rahatlık kavramı göreceli kavramdır aslında. Neye göre ve niçin rahatlığı tercih ettiği ayrı bir konu; asıl üzerinde durmamız gereken mesele “Müslüman rahat olmalı mıdır ” meselesidir. Evet, Müslüman mutmainne derecesinde rahat olmalıdır ama bu rahatlık vicdani yani itikadi açıdan olmalıdır. Yoksa dünya mihnet ve yokluk dünyasıdır. Müslüman için asıl ödül ve beklenti cennete kavuşmak ve Cemalullahı görmektir.

Günümüzde İslami kesimden bazıları “Müslümanlar için rahat bir ortamın olduğu ve artık pek çok engelin aşıldığı” şeklinde düşünmeye başladılar. Onlara göre isteyen sarığıyla, çarşafıyla isteyen peruğuyla, mini eteğiyle dolaşmakta kimse kimseye pek karışmamaktaymış. Bu düşünce kendi içerisinde doğruluk payı barındırsa da iyice düşünülüp etüt edildiğinde pek de haklı bir düşünce olarak durmamaktadır.

Başörtüsü konusunda doğrusu çok rahatız. Zira başörtüsü ile üniversitelere, kamu kurumlarına girilip çıkabiliyor hatta hanımlar başörtülü olarak çalışıyorlar da ama başörtülü hanımlarımızın özellikle mahrem/namahrem konularındaki hassasiyeti giderek kayboluyor. Tesettürü moda derekesine indirerek maksadını aşan kıyafetlerle, makyajlı haliyle arzı endam edebiliyor bacılarımız toplumda. Ve bundan pek çok dindar rahatsızlık dahi duymuyor.

Dindar bir nesil yetiştirmek konusunda da rahatız ama dinidar bir nesil yetişiyor farkına varamıyoruz. Çocuklarımız Fatiha suresini ezberliyor ama o surede Allah-u Teâlâ bize ne söylemek istiyor diye bilemiyor. Beş vakit namaz kılanların sayısı her geçen gün azalıyor. Cuma namazı kılanların oranında dahi düşme yaşanırken, oruç tutanların sayısında ciddi miktarda azalma olmaktayken bizler imam hatip okullarının, Kur’an kurslarının sayısının artmasıyla mutlu oluyoruz. Bu okullarda, kurslarda verilen eğitimin kalitesi her geçen gün zayıflamaktayken aileler çocuklarını buralara vermenin rahatlığıyla huzur içinde uyuyorlar.

Kardeşlik konusunda da ne kadar rahatız. Dilimizde “Ancak inananlar kardeştir” ayeti sürekli telaffuz edilirken çevremizde kardeşlerimiz zulüm görmekte ve kanı heder edilmekte; İslam diyarı virane hale gelmekte. Bizler ekran başında bu olayları rahatça seyrederken bir iki damla yaş akıtamıyor, kılımızı dahi kıpırdatamıyoruz.

Allah’la savaşmak diye tabir edilen faiz konusunda da pek bir rahatız doğrusu. Her akçeli işimizi banka aracılığıyla yapıyor, ev-araba alacaksak kredi kullanmakta hiç bir beis görmüyoruz. Hocalar, hacı amcalar bile bankamatik kuyruğunda birbirleriyle selamlaşırken, hutbelerde, kendi aralarındaki sohbetlerde faizin haram olduğu ve azının çoğunun bu haramlığı helale çevirmediği hususunda pek bir şey öğrenemiyoruz. Fakat hangi bankanın emeklilere daha iyi imkân sunduğu hususunda epey bilgi sahibi olabiliyoruz. Üstelik faiz bu dünyanın gerçeği olduğu hususunda ciddi ciddi fikirler üretip nasıl yapsak da faiz konusunu halletsek diye endişe içerisinde olanları bile var.

Sosyal yardımlar konusunda da ne kadar rahatız! Önceleri oturulan muhitler birbirine denk gelir grubu olan insanları barındırırdı. Müslümanlar yardımlaşır, dertleşir, kaynaşırlardı. Zamanla zenginleşmeye başlayan muhafazakârlar önce oturdukları semtleri değiştirmeye başladılar. Daha sonra yaptıkları irili ufaklı yardımları da hayır kurumları aracılığı ile yapar hale geldiler. Böylece alt sınıftan yüzler görmekten de kurtulmanın rahatlığına erdiler.

İsraf konusunda haddinden fazla rahatız doğrusu. İsrafın haram olduğunu hatta bir dere kenarında abdest alacak olursak orada bile tutumlu olmamızı emreden bir Peygamberin ümmeti olarak şimdilerde israf etmediğimiz hemen hiçbir şey kalmadı. Zaman, para, emek, insan… Ne varsa israf içerisindeyiz. Üstelik bunu bir böbürlenme aracı, üstünlük ölçüsü olarak görecek kadar da rahatız.

Hasılıkelam hasır üzerinde yattığından yüzünde iz kalan bir Peygamberin (s.a.v) ergonomik yataklarda rahat rahat uyuyan ümmetiyiz…

Minik bir tebessüm

Zor konu

Fuat Paşa, kendi elinde yetişmiş devlet adamlarından biri olan Hurşit Paşaya vezirlik rütbesi vermiş ve sonra da Şam valiliğine atamış. Fakat Hurşit Paşa, yaptığı yanlışlarla o derece halkın memnuniyetsizliğine sebep olmuş ki, Fuat Paşa onu vezir yapmaktan ve valilik gibi bir makama getirmekten büyük pişmanlık duymuştur. Bu pişmanlığını bazı meclislerde şöyle dile getiriyormuş:

-Cenabı Hakka her yaptığımın, her tasarrufumun hesabını veririm, ama Hurşit Paşa’yı niçin vezir ve vali yaptın diye sorarsa buna cevap bulamam.

İlgilisine Notlar:

•Avaz Avaz suskun olduğumuza bakıp söyleyecek sözümüz olduğunu sanmayın sakın.

•Otların dik duruşu rüzgâr çıkıncaya kadardır.

•Gecenin zifiri karanlığına olsak da biz biliriz ki güneş elbet doğacak.

•Bazen insanın hayallerini değil gözlerini karartması gerekir.

•“Beş dörtten büyüktür. Ama eğer dört helal kazanç beş haram kazanç varsa o zaman dört beşten büyük olur.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan