MÜSLÜMAN?IN FERASETİNDEN KORKULMALIYDI

Abone Ol

Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Müslüman ın

ferasetinden korkun, çünkü o baktığı zaman Allah ın nuruyla bakar buyuruyordu.

Basiret, feraset, merhamet ve adalet, bunlar bize ait

kavramlardı.  

Şimdi ne oldu da bunlardan uzaklaşıldı Şimdi ne oldu da

hepimizin öz malı olan bu kadim değerler unutuldu

Ateşkes ve sükûnetin yerine, çatışmayı ve vuruşmayı

konuşuyoruz artık.

Merhamet ve adaletin yerine, ölümleri, zulümleri, vahşeti

ve katliamları konuşuyoruz.

Basiret ve ferasetin yerine, gafleti ve delaleti,

yanılmayı ve aldatılmayı konuşuyoruz. Barışın ve kardeşliğin yerine, bitimsiz

kavgaları, acımasız savaşları konuşuyoruz.

Birlik ve dirliğin yerine, dehşetli bir düşmanlığı, teker

teker parçalanmayı konuşuyoruz.

***

Böyle olmayabilirdi oysa.

Çünkü bu millet sizlere büyük bir fırsat vermişti.

Bu millet size güvenmek istemişti.

Dindarlık iddianız sayesinde bütün hatalarınız görmezden

gelindi.

On bir yıl kol kola gezdiğiniz eski dostlarınız

tarafından ortalığa saçılan ve aslında her biri skandal olan ses kayıtları,

şaibeli konuşmalar, içinizdeki cahillerin kutsallarımızla ettiği alaylar bile

duymazdan gelindi.

Geçmişteki politikacıların başına gelmesi halinde çoktan

siyaset mezarlığını boylatacak çaptaki olaylar, sırf sizin Milli Görüş geçmişiniz

sayesinde, sırf içinden çıktığınız o tertemiz baba ocağı sayesinde sineye

çekildi.

Üstelik tam da kâfirlerin ve zalimlerin bütün bir

coğrafyamız üzerinde karanlık planlar yaptığı, kanlı senaryolar yazdığı

zamanlardı.

Güvenmişti bu millet size.

Hamasî nutuklarınıza kanıldı, vatan millet söylemlerinize

inanıldı.

Yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaranlar, coğrafyamız

üzerinde hesaplar yaptıklarında, siz de İslam Birliği ile çıkabilirdiniz

karşılarına.

Merhum Erbakan Hocanız sayesinde bu imkân elinizde vardı.

Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın övgüsüne mazhar

olabilir, bütün o hesaplara Müslüman ferasetiyle yaklaşabilirdiniz.

Yahudilerin de, Hıristiyanların da, onların dinine

girmedikçe hiçbirimizden razı olmayacaklarını bilebilir, Küfür tek millettir

şeklindeki evrensel ilkeyi asla aklınızdan çıkarmayabilirdiniz.

Mesela bin yıldır birlikte yaşadığımız, yüz yıllar

boyunca canımızı verdiğimiz, onların da bizim için Çanakkale den Sarıkamış a

kadar canlarını feda ettiklerini bildiğimiz Bağdatlı kardeşlerimizi yalnız

bırakmayabilirdiniz.

Sözgelimi Batılı liderlerin Haçlı Seferi olarak tarif

ettiği Afganistan savaşında bekçilik yapmayı reddedebilir, Kâbilli

kardeşlerimize ölüm yağdıranlarla birlik olmayabilirdiniz.

Veya NATO nun ne işi var Libya da dedikten sonra, aynı

NATO nun böl, parçala, yut operasyonunda rol almayabilir, İzmir deki askeri

üssümüzü Libya savaşının karargâh merkezi yapmayabilirdiniz.

Ya da Suriye nin iç savaş yangınını söndürebilmek için

canınızı dişinize takabilirdiniz. Diyalog kanallarını asla kapatmayabilir, hem

rejimle geliştirilen ilişkilerin geçmişi, hem de muhaliflerin üzerindeki

etkiniz sayesinde bir an evvel ateşkes masasına oturulmasını sağlayabilirdiniz.

Ve fakat bunların hiçbirini yapmadınız.

Sizi daima uyardık, ama uyarılarımıza kulak tıkadınız.

Derdimizi çok iyi bilmenize rağmen, içinden çıktığınız bu

yapının davasını çok iyi tanımanıza rağmen, Yahu şu kardeşlerimizi de bir

dinleyelim demek yerine, elinizden geldiğince yaftaladınız. Ürettiğiniz medya

ordunuzu üzerimize saldınız, kurşun askerlerinizle canımızı yaktınız.

Biz NATO ve Amerika nın varlık sebebinin hepimizi yok

etmek olduğunu söyledikçe, siz o yarım asırlık köhnemiş ortaklığın temellerini

daha da sağlamlaştırdınız. 

Bir yandan seçim meydanlarında Batılılara meydan okur

gibi görünürken, bir yandan da aynı Batı bloğunun on üç yıldır her istediğine

evet dediniz.

On üç yıl boyunca İslam Birliği ni bir kere bile ağzınıza

almadınız. Her şeyinizi borçlu olduğunuz Erbakan Hocanızın hangi niyetlerle kurduğunu

gayet iyi bildiğiniz D-8 i bir kere bile çalıştırmadınız.

Hatta uluslararası toplantılarda İslam Birliği nin hayal

olduğunu, din temelli birlikteliklerin asla kurulmaması gerektiğini söylediniz.

Avrupa Birliği nin bekleme odalarına kendinizi hapsetmeyi

göze aldınız. Bu milletin dişinden tırnağından arttırarak ödediği vergilerle

Avrupa Birliği Bakanlığı kurdunuz.

Biz sizi hakikate çağırdıkça, biz kardeşlik vazifemizi

yapmaya çalıştıkça, siz tarih boyunca düşmanımız olan kavimlerle dostluklar

kurdunuz. Haçlı ordusunun liderleriyle at pazarlıklarına giriştiniz.

ARADAN TAM ON ÜÇ YIL GEÇTİ

Demokrasi getireceğini söyleyen dostlarınız sayesinde,

Bağdatlı, Basralı, Kerküklü, Musullu, Felluceli kardeşlerimiz, on üç yıldır kan

ağlıyor artık. Her bir evden şehitler verildi. Ülke fiili olarak parçalara

bölündü. Irak yurdunun her köşesinde bombalar patlıyor bugün.

Bahtsız Afgan kardeşlerimiz hâlâ kendine gelebilmiş

değil, bu gidişle gelebilecek gibi de değil. Kâbil sokaklarında Amerikan

askerleri devriye geziyor. Atanmış sömürge valilerinin yönetiminde her bir

evden ağıtlar yükseliyor bugün. Kaddafi ölünce her şey düzelecek sandığınız

Libya da, iç savaş tüm hızıyla devam ediyor. İliştirilmiş medyalarınız hiç

bahsetmese de, ülkenin yeraltı kaynakları Batılılar tarafından sömürüldükçe

sömürülüyor. Ömer Muhtar ın ve talebelerinin uğruna şehit olduğu topraklar,

yeryüzünün lânetlileri tarafından paylaşılıyor bugün.

Ve Suriye, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ın Şam ehli

bozulursa, bilesiniz ki sizde hayır kalmaz diyerek kıymetini haber verdiği

Suriye. İslâm tarihi boyunca medeniyetimizin parlayan yıldızı olan Suriye.

Oysa bugün her bir şehri yakılmış, yıkılmış olan Suriye.

Beş yıldır fitnenin kol gezdiği Suriye. Beş yıldır bir kez olsun Müslüman

ferasetiyle yaklaşmadığınız Suriye.

Obama gibilerinin sözlerine kandığınız, Esad yönetiminin

üç günde devrileceğini sandığınız Suriye. Eline her silah geçirenin, kafasına

göre sokak devletleri kurduğu Suriye.

Mahallelerinde ya da köylerinde sabah bir grubun, akşam

başka bir grubun, ertesi sabah ise bambaşka bir grubun söz sahibi olduğu ve

birbirini öldürdüğü Suriye.

Yüz binlerce canını kaybeden, bu bitimsiz kavga devam

ettiği sürece yüz binlerce canını daha kaybedecek olan Suriye.

HÂLÂ VAKİT VAR BİLESİNİZ

Çok canımız yandı, çok kanımız aktı ama hâlâ nefes alıp

vermedeyiz.

Asla her şey bitti diyemeyiz.

Asla geri dönülmez bir yola girildiğini düşünemeyiz.

Bütün acılarımıza rağmen, hâlâ anlaşma masasının

kurulabileceğine, hâlâ kardeşlik ikliminin sağlanabileceğine inanıyoruz.

Hiçbir şey için geç değil, birbirimize kin ve nefretle

değil, af ve merhamet nazarıyla bakmalıyız.

Tefrikayı değil, artık vahdeti konuşmalıyız.

Mezhepsel, ırksal, ya da siyasal ayrılıkları gömmeli, her

namaz vaktinde birlikte döndüğümüz aynı kıblede buluşmalıyız.

Şu zor zamanları atlatmak için çalışıp

çabalamalıyız. 

Daha fazla fitneye, daha fazla çatışmaya meydan

vermemeliyiz.

Batı dünyasının dayattığı gündemlerle değil, kendi

yazdığımız gündemlerle toplanmalıyız.

Hiç kimse yapmıyorsa bile, kardeşlik elini evvela biz

uzatmalıyız.

Türk üyle, Kürt üyle, Arap ıyla, Acem iyle birlik

olduğumuzda, dünyayı bile değiştirebileceğimize inanmalıyız.

Asla umudumuzu kaybetmemeliyiz.

Varlık sebebimizi yerine getirmeli, yaşadığımız azabı

artık rahmete çevirmeliyiz.  

Çünkü bizler adında bile barış olan dinin fertleriyiz.

Çünkü bizler son hak dinin inananlarıyız.

Çünkü bizler rahmet Peygamberinin (S.A.V.) ümmetiyiz.