Bu seçim kampanyası Saadet Partisi hariç, partiler arası
bir proje ve hizmet yarışı olmaktan çok savaş kampanyasına dönüştü. İlk bakışta
çatışma cemaat ile iktidar partisi arasında sürüyor gibi görünse de bu kavga
ortamında CHP ve MHP de yerini gönüllü olarak almış durumda. Belki de iktidar
ile cemaat arasındaki çatışmanın böylesine şiddetlenmesi CHP ve MHP ye
istedikleri ortamı hazırlamış bile olabilir. Çünkü, toplumun karşısına
projelerle çıkıp bunları anlatmak anlamına gelen seçim kampanyası; anlatacak
projesi olmayan siyasi kadroları polemik yarışına itiyor. Dedim/dedi
tartışmaları arasında seçim kampanyası son bularak sıra seçimlere geliyor. Bu
ortamda seçim kampanyası yürütülecek, halk da partileri dinleyecek ve sandık
başına gidecek. Kampanya boyunca ortalığı kaplayan toz-duman bulutu arasında
insanımız partilerin ne söylediği değil, hangisinin sesinin daha fazla
çıktığına bakmak zorunda bırakılıyor Bir diğer ifade ile kim söylemini
serleştirmiş, yüksek perdeden bağırır olmuş ise ortalıkta onların sesi
duyuluyor. Bu arda ülke sorunlarına çözüm aramak ve bulmak gibi partilerin bir
derdi olmuyor. Toplumumuzda oluşmuş Benim partim senin partini döver
düşünmeye ihtiyaç bırakmayan anlayış ve yaklaşımda topluma söyleyecek sözü
olmayan partilerin ve partililerin işini kolaylaştırıyor.
Böyle bir ortam içinde geçen seçim kampanyasının
sonucunda yapılacak seçimlerde insanımızın partilerin topluma sunduğu plan ve
projeleri değerlendirerek oy verdiğini düşünmek mümkün olabilir mi Zaten
istenen de insanımızın partilerin ne dediğini ölçüp biçerek sandık başına
gitmesi olmadığı için seçim kampanyası; çok, daha çok bağırma, giderek üslubu
sertleştirme, meydan okuma ve hakaret yarışına döndürmeye varıyor. Böyle bir
kampanyanın seçimlerle sonuçlanmasının adı da demokrasi oluyor. Yani halkın
kendini yönetecekleri seçmesi anlamına geliyor. Peki!.. Bu işte bir yanlışlık
yok mu Toplumlara en iyi yönetim biçimi olarak sunulan, hatta tartışılması
bile tehlikeli olan demokrasi bir özgürlükler rejimi niçin olamıyor Niçin
kimse sadece kendi söylediği dışında doğrunun olabileceğini kabul etmiyor
Niçin seçimler sadece çeşitli imkânlara sahip olmaları sebebiyle sesi daha çok
çıkanların öne geçtiği bir araç oluyor Doğru sadece daha çok bağıranın
söylediği olabilir mi Doğru, sahte kavgayı ve hakaret yarışını dehşetle
izleyen essiz kalabalıkların düşüncesinde olamaz mı
Aslında çağımızda kitleleri yönlendirmenin ana unsurunu
propaganda gücü, bunun için de sahip olunan propaganda araçları oluşturuluyor.
Meseleye bu açıdan bakıldığında seçim kampanyasında trilyonlar harcayarak
toplumu yönlendirmeye çalışan partiler ile gönüldeşlerinin 5 10 liralık
destekleri ile kampanyalarını yürütmek zorunda olanların eşit şartlarda bir
seçim kampanyası yürüttükleri, seslerini insanımıza eşit şartlarda
duyurabildiklerini söylemek mümkün olabilir mi Kısacası hiçbir ölçü tanımadan,
hedefe ulaşmak için her yolu mubah gören bir anlayış ile kendilerini bir takım
ölçülere bağlı kalmakla sorumlu görenler arasında nasıl olacak da şartlarda
denge sağlanacak
Bugün gelinen noktada zaten Meclis te temsil edilen
partiler arasındaki çatışmalarda ölçü kalmamış, herkes ağzına geleni rakibine
söyleyebiliyor, hatta hakaretler ve iftiralar havada uçuşuyordu. Böylesine
ölçüsüz bir çatışma ortamında hakaret edenlerin tek yapabildiği hakarete
uğrayanların mahkemeye gitmesi ve tazminat talebi oluyordu. Bir yandan hazine
yardımı alan, öbür yandan bir takım gelir getiren kurumlara sahih olmaları
sebebiyle ödenecek tazminat hakaret sahiplerini hizaya getirmeye yetmiyor.
Yani; Öderim tazminatı, ben hakaretlerime devam ederim mantığı geçerliydi.
Şimdi yeni bir cephe daha açıldı. Bu cephenin adı; cemaat-iktidar cephesi. İki
tarafın yayın organlarına bakıldığında ne demeye çalıştığım açıkça görülür.
Açılan bu yeni cephede de üstün gelmenin ötesinde hiçbir ölçü söz konusu değil.
Hedefe ulaşmak için her yol mubah anlayışı geçerli. Böyle bir ortamda yapılacak
seçimler ne ölçüde halkın iradesini yansıtacak merak ediyorum.