Müslüman liderlerin onur ve asaleti

Abone Ol

Müslümanları temsil edenler, bağlı bulundukları medeniyetin onurunu omuzlarında taşırlar, taşımalıdırlar. Bağlı bulunduğu büyük medeniyet ve inancın temsilcileri onun yüceliğinin gerektirdiği gibi davrandıklarında ancak kendileri olabilirler. İnsan büyüklüğünün kibrinden söz etmiyoruz. Kibir zaten haram. Haram olanla hayat sürdürülmez.

Güzellik ve iyiliklerin onuru, asaleti her hâl ve davranışa yansır, yansımalı. Bir lider sadece kendisini temsil etmiyor. Sorumluluğunu aldığı halkın veya inancın veya medeniyetin hem temsilcileri hem de sözcüleridirler. Onlardan yansıyan olumsuzluklar sadece kişiliklerine atfedilmez. Kimi temsil ediyorlarsa onlara mal edilir yaptıkları. “İşte Müslüman liderler böyledir!” denildiğinde bu bir genelleme oluşturur. Genel anlamda bu medeniyetin ve inancın insanları bir bütün olarak aşağılanır, töhmet altında tutulur.

Bir insan haysiyetiyle, onuruyla yaşar ve kalıcı olur. Günümüz dili göstergeleri çok farklı. Teknik kimi oyunlarla bu çok daha olumsuz olarak resmedilebiliyor. Olduğundan çok daha olumsuzlanabiliyor, dolayısıyla aşağılanabiliyor. Asıl sorumlular bu resmi verenlerdir.

Ne kadar güçsüz ve zayıf olursanız olun, sizler temsil ettiğiniz insanınızın, medeniyetinizin onurunu yüce tutmak durumundasınız.

Emperyalizm ve onu temsil edenler bir güçtür. Onlar her ortamda kendilerini önemserken kendi medeniyetlerini de önemsiyorlar. Güçleri gereği kibirlidirler, zalimdirler ve hatta insanı ikrah edecek denli de davranabilirler. Bu, onların ne olduğunun asıl göstergesi. Onlar bu kibirlerinin ve zalimliklerinin bulamacında yaşamaya devam ederler. Bu dünya hayatından olumsuzluklarıyla çeker giderler. Tarih, onları olduğu gibi kayda geçirir.

Müslüman geçinen bu zavallı liderler sadece adlarıyla oradadırlar. Ezilirler, büzülürler, sevgi pıtırcıkları gibi rol kesebilirler, kendilerini bir süreliğine kurtarmış gibi de olabilirler. Asıl olan bu değildir. Bu, aynı zamanda temsil ettikleri halkların veya medeniyetin de aşağılanması anlamına geliyor.

Trump’ı deli olarak varsayabilirsiniz, onu uçuk olarak da görebilirsiniz. O ne yaptığını çok iyi biliyor. Bir kedi olarak fareleriyle dalga geçiyor. Bu, Müslümanların onuruna çok ağır gelebilecek bir davranıştır. Bir Müslüman liderin ona “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” yüzüne karşı ettiği duanın ne kadar zavallıca olduğu ortada.

Şu zamanda Müslümanları temsil eden siyasetçilerin bu tutumlarından ötürü artık güven duygusu da giderek azalıyor. Giderek siyasal eylemin anlamsızlığı gibi görünebiliyor. İnsanlığı ve Müslümanları umutsuzluğa neden olabiliyor. Bunlarla bir yere varılamayacağı düşüncesini iyice kökleştirebiliyor. Bu, tam anlamıyla bir yenilgidir.

Müslümanların hiçbir zaman hemen hiçbir koşulda umutsuz olmasını gerektirecek hiçbir şeyleri yoktur. Gerek bireysel ve gerekse toplumsal varlıkları kendilerine bağışlanan manevi üstünlüklerini korumakla yükümlüdürler. Bu, onların yaşama bilinci ve onurudur.

Üstün ırk yoktur, üstün insan da yoktur. İnsana değer katan, bağlı bulundukları medeniyetin yüceliğidir. İnsanı yücelten de budur.

İslâm, Allah’ın insanlığa bağışıdır. Bu bağışın gerektirdiğiyle yaşamaya çabalar ve yaşar. Onurlu ve asil haliyle parmakla gösterilirler. Nerede olurlarsa olsunlar onlar temsil ettiklerinin özgünlüklerini ve güzelliklerini yansıtırlar.

Filistin’in Gazze halkının direnişi sadece kendileri adına değildir. Müslümanlar ve hatta insanlık adına bir direniş ve varoluştur.

Zohran Mamdani’nin New York’un göbeğinde “Ben Müslümanım” demesi Müslümanların ve hatta insanlığın yüreğine su serpmiştir, güven vermiştir ve bu da onu yüceltmiştir. Sıradan bir insanın, bir gencin bu çıkışı elbette ki değerlidir. Çünkü Müslümanlar adına bir direniş ve bir haykırış içindedir.

Onurlarıyla yaşayanlar, onurlarıyla kalıcı olurlar.