Aslında bir beşer olan Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin
de başına benzer musibetler gelmişti. Biricik oğlu İbrahim, henüz on sekiz
aylıkken hayata gözlerini yummuştu. Bu acı olay karşısında bir baba olarak o da
gözyaşlarını tutamamıştı. Ölenlerin ardından yaka paça dövünerek ağlamayı
kesinlikle yasaklayan Rahmet Elçisi, oğlu için ağlamasına şaşıranlara şu cevabı
vermişti: Akan bu gözyaşları merhamettendir. Şüphesiz göz ağlar, kalp de
mahzun olur. Biz ise, Rabbimizin razı olacağı sözden başka söz söylemeyiz. Ya
İbrahim! Bizler senin ayrılığınla pek mahzun ve kederliyiz.
Her canlının mutlaka tadacağı bir gerçektir ölüm. Dünyaya
veda edip gidenin sevenleri açısından son derece elim olan bu olay, büyük de
bir musibettir aynı zamanda. Bununla birlikte insanoğlunu saran sıkıntılar
ölümle sınırlı da değildir. Ruhsal, fiziksel ve ekonomik sıkıntılar, kaza ve
felaketler, hastalık ve geçimsizlikler, takatimizi zorlayan çeşitli
hâdiselerdir. Aslında olumsuz gibi görünen bu durumlar hemen her birimiz için
sabır ve imtihan vesilesidir.
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece iman ettik
demekle bırakılacaklarını mı sandılar ayet-i kerimesi, müminlerin hayatta meşakkat ve sıkıntılara her an
hazırlıklı olmaları gerektiğine vurgu yapmaktadır.
İnsanlık tarihinde en çetin imtihanlara peygamberler tâbi
tutuldu. Yüce Rabbimiz, Hz. Âdem i (A.S.) cennetteki yasak ağaçla sınadı ve
akabinde yeryüzüne gönderdi. Hz. İbrahim (A.S.), ateşe atılmak ve biricik
evladını kurban etmekle sınandı ve neticede Halilullah payesini kazandı. Hz.
Yakup (A.S.), evladı Hz. Yusuf un (A.S.) hasretiyle gözlerini kaybetti. Hz.
Yusuf (A.S.), sultanlığa giden yolda karanlık kuyudan ve zindandan geçti. Hz.
Eyyûb (A.S.), yaraları bütün bedenini saran bir hastalığa tutuldu ve Rabbine
sığındı. Hz. Musa (A.S.), Firavun un zulmünü yok etme mücadelesinde zorlu
yolları aştı. Babasız olarak dünyaya gelen Hz. İsa (A.S), inkârcıların
ayıplamalarına ve öldürme teşebbüslerine maruz kaldı. Habibullah Hz. Muhammed
Mustafa (S.A.V.) Efendimiz, Hak yolda evinden, yurdundan ve sevdiklerinden
oldu. Bir beşer olarak en zor imtihanlardan geçti. O, bizzat yaşadığı
musibetler karşısında sabrın, metanetin ve mümince duruşun nasıl olması
gerektiğini bizlere gösterdi. Üzüntü ve kederi sükûnet ve vakar ile karşılamayı
tavsiye etti. Acımız gözyaşına dönüşse de gözyaşımızın isyana dönüşmemesi
gerektiğini anlattı. Yüreğimiz, acının kıskacında ezilse de, belimiz zahmet
yüküyle bükülse de, dilimizden bizi bu imtihan dünyasına gönderen Rabbimize
karşı en ufak bir isyanın dökülmemesi gerektiğini hatırlattı.
Resulûllah (S.A.V.) Efendimizi hayatına model olarak
seçen bizler, imtihanın ne zaman ve ne şekilde geleceğini bilemediğimizden:
Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O dur. ayet-i kerimesinin bilinciyle hareket ederiz.
Bununla beraber: Biz ALLAH Teâlâ ya aidiz ve yine O na döneceğiz. Allah ım!
Sıkıntılarımın mükâfatını senden bekliyorum, bunun karşılığını bana ihsan et,
benim için onu daha hayırlısıyla değiştir. diye gönülden dua ederiz.
Mümin olmak, nimetlere erişince ALLAH Teâlâ ya
şükretmektir. Mümin olmak, sıkıntı ve meşakkatle karşılaşınca isyana
sürüklenmeden sabır ve metanetle ALLAH Teâlâ ya teslim olmaktır. Mümin olmak,
acıyı isyana değil, kazanıma dönüştürebilmektir. Mümin olmak, can sıkıcı bir
durum karşısında soğukkanlılığı ve feraseti elden bırakmamaktır.
Buharî, Cenaiz:42, No:1241, 1439
Ankebût sûresi:2
Mülk sûresi:2
Ebû Dâvud, Cenâiz:22,
No:3119, 2/208