Müminlerin Oğullarını Öldürme Geleneği: Firavun’dan Kalan Miras

Abone Ol

İnsanların gönlünde çocuklara karşı bir merhamet ve şefkat bulunur. Vicdan böyle yaratılmıştır. İnsanın vicdanı ve tabiatı, çocukların masumiyetini hisseder. Onlar, merhametin ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Bu ifadeyi mecazi olarak anlamayınız. Allah, evlilik kurumu aracılığıyla karı ve koca “arasına sevgi (meveddet) ve rahmet koymuştur” (Rûm 30/21). Buradaki rahmet, çocuk demektir (Mukâtil b. Süleymân, Tefsir). Rahmet ve rahim aynı kökten gelir ve her ikisi de Allah’ın Rahim sıfatının tecellisidir. “Akraba ziyareti” diye tercüme edilen “sılai rahim”, esasen “rahmi birleştirmek” manasına gelir. Dünyaya gelirken aynı rahimden doğan kardeşler, büyüdüklerinde farklı diyarlara dağılırlar. Sılai rahimle dağılan bu parçalar, birleştirilir; rahmin cüzleri birbirine kavuşur. Varlık âlemine gözünü açan çocuğun yeri, anne rahmidir ve cenin, rahmetin ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Rahmete merhamet etmek gerekir. Hz. Peygamber, “Büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir” buyurarak bir yol çizmiştir (Tirmizî, Birr, 15). Buna göre davranmayan Hz. Peygamber’in çizdiği yolu yitirmiş; şekillendirdiği kimliği kaybetmiştir (Mübârekfûrî).

Firavun Kadrosu’na Atanabilmenin İlk Şartı: Bebek Katili Olmak

Mısır’da iktidarı elinde bulunduran Firavun’un, zaman zaman İsrailoğullarının erkek bebeklerini öldürdüğüne dair ayetler bulunmaktadır. Tarihi veriler, bu katliamın düzenli mi yoksa belirli periyotlarla mı yapıldığını belirlemekte yeterli değil. Bununla birlikte Kur’an’da, bu cinayetlerin çeşitli zamanlarda gerçekleştiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Bebek katliamı meselesiyle ilgili ayetleri dinleyen Medineli Yahudiler de kendi kutsal metinlerindeki bilgilerden ve atalarından öğrendikleri anlatılardan yola çıkarak bu hususların doğruluğuna itiraz etmemişlerdir.
Kur’an’da Firavun’un İsrailoğullarının erkek çocuklarını katlettiğine dair ilk anlatım, Hz. Musa’nın çocukluğuyla ilgilidir. Bu konu ayette şöyle geçer: “Musa’nın annesine ilham ettik: Onu emzir! Başına bir şey gelmesinden korktuğunda onu denize at! Korkma! Üzülme! Onu sana geri getireceğiz! Peygamber yapacağız!” (Kasas 28/7). Bu ifadeler, Hz. Musa’nın doğduğu yıl, bir dizi çocuk katliamı yaşandığını gösteriyor.

Bebek katliamı düzenli olarak her yıl yapılıyor muydu? Bu sorunun cevabıyla ilgili Süddî’nin (ö. 127/745) açıklaması oldukça tutarlı görünüyor: İsrailoğulları en ağır işlerde, angarya çalışıyordu. Köleydiler (Kasas 28/4). Ortalama insan ömrü düşüyordu ve yaşlı nüfus ölüyordu. Erkek bebeklerin ölmesiyle işçi sınıfı olacak ara nesil kalmadı. Bu durumda Kıptiler, ağır ve angarya işlerde kendi evlatlarını çalıştırmak zorunda kalacaktı. Öyleyse köleliğin sürmesi için çocuk katliamı planlı yapılmalıydı. İstatistiklere göre nüfus planlaması için Firavun’la görüştüler ve bir yıl katliam yapılırken bir yıl katliama ara verildi. Hz. Musa katliamın yapılacağı yıl doğmuştu (Taberî, Tefsir, I, 648).

Zulme Rıza Zulümdür!

Hz. Musa’nın annesinin gönlüne gelen bu ilham, Kur’an’da bir başka şekilde de anlatılır: “Musa’yı tabuta koy! Tabutu nehre at! Nehir onu sahile atsın ki benim ve senin düşmanın olan biri onu alsın” (Tâhâ 20/39). Tabutun küçük bir sanduka olduğunu anlıyoruz. Yetişkin erkekleri öldürüyor olsalardı sahile varması halinde annesinin Hz. Musa’yı sandukaya koymasının bir yararı olmayacaktı(Taberi, Tefsir, I/ 652). Buna göre Hz. Musa’nın beşikte olduğu dönemde Mısır’da İsrailoğullarının yenidoğan erkek bebekleri boğazlanarak katledilmiştir.İsrailoğullarına hatırlatılan bu bebek katliamı, bir başka ayette şu şekilde hatırlatılmaktadır: “Hatırlayın: Sizi Firavun’un ordusundan ve Mısırlılardan (âli fir’avn) kurtardık. Size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı yani oğullarınızı boğazlıyor ve kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Rabbiniz, sizi bu katliamdan kurtararak size büyük bir bela (nimet ve külfet) verdi.” (Bakara 2/49). Ayette işkence ve soykırım Firavun’a değil onun kabilesine, ordusuna ve adamlarına nispet edilmiştir. Aslında bunlar, soykırımı Firavun’dan aldıkları emirle yapmaktadırlar. Buradan da anlaşılıyor ki “başkasının talimatına uyarak bir cana kıyan, bir canlıya işkence eden, aynı eylemin ortağıdır. Eylem ona nispet edilir. Dolayısıyla bir eşkıyanın tehdidiyle ya da bir yöneticinin emriyle bir başkasını öldüren kişi de katildir. İkrah altında cinayet işlese bile ona kısas uygulanır” (Taberî, Tefsir, I/645-646). İşte bundan dolayı küfre rıza küfür; zulme rıza, zulümdür (Isfahani, Metâliu’l-Enzâr, 591).

İkinci Çocuk Katliamı

Hz. Musa peygamber olduktan sonra ikinci bir bebek katliamı daha gerçekleşmiştir. Bu kez Firavun, Hz. Musa’ya inanan Müslümanların oğullarını boğazlamıştır. Bunun nedeni, oğulların babaların yolundan giderek kavgayı ve davayı sürdürme ihtimalleridir. Kabile kültüründe ilkeye dönen bu sosyal gerçekliğin, küçük aile ve ulus devlet kültürüyle yıkıldığını söylemek mümkündür. Küçük aile, insanı bireyselleştirmiş ve ulus devletler, insanı aşiretin değil kamunun “her zaman emir almak zorunda olan ve hiçbir zaman itiraz edemeyen ferdi” haline getirmiştir. Bu yeni insan formuna göre artık “babasının fikri değil ulus devletin ideolojisi” hakikattir.

Tevrat’ın nüzulünden önce gerçekleşen katliam, Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Musa, katımızdan verilmiş hakikati onlara getirdiğinde, (Firavun’un istişare meclisindekiler) “Onunla birlikte olan inanmış kişilerin oğullarını öldürün, kızlarını diri bırakın!” dediler. Oysa inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır” (Mü’min 40/25). Firavun’un bu ikinci katliamı yapmasının “dini hassasiyetle kamufle edilmiş” siyasi bir nedeni bulunmaktadır: Mısır inancında krallık, babadan oğla geçerken tanrısallık da yeni iktidara aktarılmış oluyordu. Bu durum Firavun’un “En üstün tanrınız benim” (Nâziat 79/24) ifadesinde görülmektedir. İnsanların tevhide inanması halinde Firavun siyasi otoritesini kaybedecekti. “Siyasi istikrarsızlık” tehdidini kullanarak bürokratları etkilemeye çalıştı ve toplantıda şöyle dedi: “Bırakın onu öldüreyim de kurtarmak için Rabbini çağırsın! Onun, dininizi değiştireceğinden yahut ülkede huzursuzluk çıkaracağından kaygı duyuyorum”(Mü’min 40/26). Ancak Hz. Musa’ya inananlar, soykırımcılara karşı mücadele edenlerin Allah’ın yardımına mazhar olacağından emindi (İbn Atiyye, Tefsir, IV, 555).

Firavun Kültürünün Takipçisi Siyonizm

Gazze Soykırımı esnasında çekilen görüntülerde çocukların kasıtlı olarak hedef alındığı görülmektedir. Kreşler, okullar, çocuk parkları topluca bombalanarak ya da su, ekmek, gıda sırasında bekleyen küçükler, keskin nişancılar tarafından hedef alınarak katledilmektedir. Firavun’da öğrendikleri “nüfus planlaması” yöntemini uygulamaktadırlar.

Siyonizm, kendisine karşı direnen liderlerin ailelerini -özellikle- oğullarını yok etmeye odaklanmıştır. Bu amaçla İsmail Heniyye’nin evlatları Gazze’de, Halil Hayye’nin oğlu Katar’da şehit edilmiştir. Gazzeliler, atalardan gelen fikir ve kültürü sürdüren ve modern aile kalıplarına teslim olmamış bir halktır. Bu mesele yani “Gazze’nin sosyal yapısı ve kültürel değerleri” ayrı bir makale konusu olsa da bilinen hakikat şudur: Siyonizm, evlatların babalarının kavgasını sürdürmemesi için her türlü tedbiri almaya çalışır. Eğitim, kültür ve mevki-makam yoluyla teslim alamadığını katlederek ortadan kaldırır. Ancak Siyonizm’in unuttuğu hakikat şudur: “Fikirlere asla kurşun işlemez!”