Mukallitler ve "yapılması gerekenler"

Abone Ol

Bugün yaşayan kimi mukallitler, çağımızdaki kimi insanlar, biz, bizden öncekilerin yaptıklarını yapıyoruz, biz atalarımızın izinden gidiyoruz demektedirler.

Gerek Avrupalılar ve Amerikalılar, gerekse onların Türkiye deki uzantıları olan mukallitler ne yapıyorlar Bir şeyin doğru olup olmadığını kanıtlamak için daha öncekilerin çıkardıkları kanunlara veya geçmiştekilere bakıyor ve onlara uyuyorlar. Bugünkü meclise dikkat edin; bir şeyi savunurken ya falan veya filan böyle dedi diyorlar, ya da AB de Avrupa nın falan ülkesinde böyledir, Batı nın filan ülkesinde böyledir diyorlar. Bir şeyin doğruluğunu daha evvelkilerin onu yapmış olmasında arıyor ve gösteriyorlar!

Sömürü sermayesi ortaya bir laf atar, sonra onun çığırtkanlığını yapar; kimi mukallitler de bu çığırtkanlığa uyarak çağın gereği budur der, ona tartışmadan ve düşünmeden uyarlar! Geçmişte böyle uygulandı, şu olumlu sonuçlar alındı, buna istinaden biz de uygulayalım veya uygulamayalım diye tartışacaklarına, geçmiştekiler öyle yaptılar, öyleyse biz de yapalım diyerek, körü körüne ona uyulması gerektiğini ileri sürerler!

IMF ekonomi politikaları, AB tarım politikaları, faizli ekonomi, başörtüsü yasağı, zina serbestliği, lüks hapishaneler, idam cezasının olmaması, smokin kıyafetleri mecburiyeti ve daha niceleri...

Bütün bunlar görüşülmeden, tartışılmadan, gözü kapalı kabul edilir ve uygulanır!!! 

Bunu yalnız Batılılar yapmaz; onların bizdeki kimi uzantıları ile geçmiş çağların takipçisi kimi mukallitler de aynı şeyi yaparlar. Yanlış-doğru araştırma ve incelemesi yapılmadan, geçmişte uygulananlar aynen kabul edilir! Uygulanamadığı için artık terk edilenlerin yerine de Avrupalıların yaptıkları aynen taklit edilir! Herkes bir mezheptedir ama o mezhebi bilenler bir-iki kişi yani parmak sayısıncadır; onlar da usulü fıkhı bilmezler!

Velhâsıl, insanlık içindeki mukallit zihniyetliler, düşünüp araştırmadan, körü körüne geçmiştekilerin yaptıklarından akılları sıra beğendiklerini taklit etmektedirler.

***

Oysa, Allah ın emrettiği dört çift delille gerçekleri bulmaktır.

Bunlar da "akıl" ve "nakil"dir.

Aklî olanlar; matematik/geometri, mekanik, fizik, kimya, hayvanat, nebatat, psikoloji ve sosyolojidir.

Naklî olanlar; kitap, hikmet, sünnet, istishab, icma, örf, kıyas ve istihsan delilleridir.

Bir şey, sayısı on altı olan bu ilimlere dayalı delillerle tartışılmalı, gerçekler ona göre bulunmalı, bilinmeli, öğrenilmeli ve ondan sonra uygulanmalıdır.

Yoksa, bir şeyi birileri yaptı diye biz körü körüne taklit ederek onu yapmayız. Çünkü yapanın şartları kendisine aittir. Kendisi için o doğru olabilir ama bizim için doğru olmayabilir. Bizim içtihat ve icmalarımız da bizim için doğru olur, onlar için doğru olmaz.

Geçmişte yapılanlar, tarihte yapılanlar öğrenilmeli, başka ülkelerde uygulananlar öğrenilip bilinmeli ama sonuçlara bakılarak ders alınmalı ve ona göre içtihat yapılmalıdır.

***

Demek ki, biz müçtehitlerin içtihatlarını bilmeliyiz, Batılıların ilimlerini ve uygulamalarını bilmeliyiz; ama biz onlardan alacağımız derslerle ve bilgilerle kendimiz kendimize göre içtihat etmeli ve kendi çözümlerimizi kendimiz üretmeliyiz.

Bir taraftan geçmiştekilerin yaptıklarına körü körüne uymanın zararlarının bilinmesi gerekir, diğer taraftan onların yaptıklarını insanlık tecrübesi olarak bilmek gerekir. Öğreneceğiz ama kendi içtihat ve icmalarımızla hareket edeceğiz. "Onlar her söze kulak verirler, en iyisine uyarlar." Âyeti, yaşayanlarla istişare etmeyi farz kılmaktadır. Bu aynı zamanda geçmiştekilerin yaptıklarını araştırmamız gerektiğini de bize bildirmektedir.