Muhatabımızı sevmek, gönüllere ulaşmak

Abone Ol

Önümüzdeki dönem, memleketimiz siyasetinin muhtemelen yeniden şekilleneceği, AK Parti’nin artık iktidarda olmayabileceği bir dönem gibi gözüküyor. Ancak bu, bazılarının zannettiği gibi sorunlarımızın çözümü değil. AK Parti’nin hükümetten indirilmesi değil bizim hedefimiz, Saadet Partisi’nin, Millî Görüş’ün iktidara gelmesidir. Eğer ana hedefe ulaşmak için ara hedefleri çok fazla önemsersek yolumuzu şaşırırız.

Bilinen bir hikâye var; adam aracıyla giderken freni patlamış ve kaza yapmış. Mahkemeye çıkmış, hâkim anlat ne oldu demiş. Adam başlamış anlatmaya; yokuş aşağı hızlanırken, bir baktım yolda bir çocuk. Çocuktan kaçmak istersem sağ tarafta bir pazar yeri var, pazar yeri çok kalabalık, çoluk çocuk bir sürü insan var. Ne yapayım demiş, mecburen hiç olmazsa pazar yerindekileri kurtarayım, yoldan gideyim, sadece çocuğa çarparım demiş. Hâkim demiş ki, peki o zaman niçin pazara girdin, o kadar insanı ezdin demiş. Hâkim bey ne yapayım, çocuk pazara kaçtı demiş. Görüldüğü gibi ara hedef, ana hedef haline gelmemeli. Ara hedef ana hedefe dönüştürülür ise tamamen yolu şaşırma riski var. Bu örnekle daha iyi anlaşıldığı üzere AK Parti’yi iktidardan indirmek gibi nihai bir hedefimiz yoktur.

Bizim hükümete gelerek Türkiye’nin doğrultusunu değiştirmek, İslam birliğini kurmak, adaletsiz gelir dağılımını düzeltmek, eğitime bir şekil vererek karşısındakine faydalı olan gençleri yetiştirme mecburiyetimiz var. Hedefimiz bu.

Sadece kendisi için yaşamayan, sen sevdiğini yap, istediğini yap yeter, diye yetiştirilen gençler memleketimizin en büyük sorunudur. Adam kayırmacılık olmayan bir nizam bizim istediğimiz. Adaletle hükmedilmeyen düzeni kökten değiştirmektir bizim hayalimiz. Eğer tek hedefimizi AK Parti’yi hükümetten indirmek olarak ilan edersek varacağımız yer ne olur belli değil. Bizim hedefimiz insanları kurtarmak, bizim hedefimiz o veya bu partiyi tercih etmek değil.

Hoca, her zaman, “60 tane parti var ama aslında 2 parti var, Millî Görüş ve diğerleri” derdi, şimdi parti sayısı 200 küsura çıktı, değişen bir şey yok, Millî Görüş ve diğerleri. Kendimiz güçlenmeden, kendimizi tanıtmadan, kendimizi vatandaşa göstermeden, bildirmeden bizim varabileceğiniz bir yer yoktur. Bu da başkalarının yaptığını kötülemekle değil, ne olduğumuzu, ne yapmak istediğimizi açıkça anlatabildiğimizde gerçekleşir.

Bütün siyasi çalışmalarda kendimizden bahsetmek, planlarımızdan, hayallerimizden bahsetmek mecburiyetimiz vardır. Bizim herhangi bir partiyi diğer partiyi tercih etmediğimizi, bilakis hakkın hâkim olması için hangi parti olursa olsun onun yanlışlarını söyleyecek, doğrularına sevinecek ve destekleyecek bir teşkilat olduğumuzu çok açık bir şekilde göstermemiz lazım. Uzun vadede hiçbir partiden İslam birliğini kuracak, memleketimize hakkı adaleti tesis edecek bir yaklaşım görmediğimiz için kendimizin iktidara gelmesinden başka da yol göremiyoruz.

Bizim siyasi mücadelemiz diğer partilerin aksine bir siyasi ikbal, makam, mevki kazanma, makam arabasına binme, makam koltuklarında oturma mücadelesi değildir. Bizim mücadelemiz, Türkiye’nim istikamet üzere olması, İslam ülkelerinin lehine, ümmetin kardeşliğini tesis edecek şekilde çalışmasının sağlanmasıdır. Bu olmadığı sürece hangi partinin iktidarda olduğu bizim için ne fark eder? Bir yeni seçimde bizim bir netice alabilmemiz için, memleketimize, İslam âlemine ve dünyaya Hakk’ın hâkim olması için gayretimizi artırmamız gereken bir dönemdir. Acaba bizi o partiden mi sanırlar, bu partiye yaklaştı mı zannederler, AK Parti’yle mi bunlar temas kurdu, CHP’nin mi yakınındalar gibi soruları hiç düşünmeden hak neyse bunu yapmaktır. Kendimizi milletimize görünür hale getirmemiz gerekiyor, görünür olmak için de “bunlar bizim her şeyimize karşı” zihniyetinin aşılması lazım.

Diğer bir önemli husus; bizim yerel tespitlere çok daha fazla ağırlık veriyor olmamız lazım. Bir ilçede, bir mahallede çalışma yaparken hükümetin yaptıklarından, AK Parti’den, Tayyip Bey’den bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur, hem bunlar kabul de görmez, görmüyor. Kişinin sevdiğinin eleştirilmesi bir reaksiyon doğuruyor, kendi rahatsız olduğu konularda bile savunma ihtiyacı hissediyorlar. Hep beraber görüyoruz, biz yanlarında olmadığımız zaman şikâyet edenler biz anlatmaya başlayınca savunur hale geliyor. Demek ki bir üslup değişikliği lazım. Bizim şahıslarla uğraşmamamız lazım, bizim kendimizi ortaya koymamız lazım, özellikle de yerelde yerel sorunları anlatmamız lazım. Hatta yerel sorunlar derken muhatabımızın, diğer partiye gönül vermiş seçmenin şahsi sorunlarına eğilir hale gelebilmemiz lazım. Mahalle teşkilatının, ilçe teşkilatının, il teşkilatının görevi Türkiye’nin sorunlarını tartışmak, Ankara’daki hükümetin uygulamalarına yön vermek, fikir vermek, hizaya getirmek değildir. Bu, Genel Merkez’in görevidir. Hiçbir zaman mahalle teşkilatı Ankara’yla ilgili konuları konuşmamalıdır, faydası da olmuyor zaten. Seçmen, niçin sevdiği bir kişi varken muhalif olarak gördüğü birisine güvensin? Bizim bir an önce muhalif olarak görüntüden çıkıp komşu görüntüsüne dönmemiz lazım. Bir dost haline dönmemiz lazım. Bizim muhalefet eden parti değil, Saadet Partisi olmamız lazım seçmenin gözünde. Mahalle teşkilatlarının, ilçe teşkilatlarının en önemli görevi insana dokunmak, insana ulaşmak, insanımızla bir gönül bağı kurmaktır. Çoluğunun çocuğunun sınavını, okulunu sormaktır. Teyzesinin, annesinin, dedesinin hastane işlerini sormaktır, halini, hatırını, işini sormaktır. Bunlarla ilgili yapabildiği yardımı yapmaktır. Zaten bunları sorduğumuzda sorunu olanlar bize anlatacak, açılacak, sıcaklık, yakınlık doğacaktır. Bizim yapacağımız en önemli şey, dinlemeyi bilmektir. İnsanlarımızın şu an en büyük sıkıntısı bir muhatap bulamaması, sorunlarını iletememesidir. Kimse dinlemiyor, herkes akıl veriyor. Biz, dinleyen kulak olmalıyız. Biz, kendisini önemsediğimizi göstermeliyiz. Eğer dinler hale gelirsek, eğer hastaysa hatırını sorup, elini sıkıp geçmiş olsun, var mı yapacağımız bir şey diyerek bir sıcaklık uyandırabilir isek ilk adımı atmış oluyoruz ama daha bitmiyor, bunun pekiştirilmesi lazım. Birkaç sefer başka başka vesilelerle temasın tekrarlanması lazım, ta ki bizim akli olarak değil, hissi olarak karşı tarafla bir bağ kurmamıza kadar. Bu da seçime yaklaşık 3 sene kaldığına göre şimdiden başlarsak ancak başarılabilecek bir iş. Kalbe dokunmadan hiçbir zaman başarılı olma şansımız yoktur. Karşımızdakinin kardeşimiz olduğunu bilip onu severek, ama gerçekten severek ve sevdiğimizi hissettirerek ona yaklaşırsak bizim önümüzde hiç kimse duramaz. Başarının sırrı güvendedir, vatandaşın bize güvenmesi için de karşısında gerçek bir insan, gerçek bir dost görmesi lazımdır. Sosyal medyadan, televizyonlardan bu güvenin sağlanması imkânsızdır. Yeni dönem teşkilat çalışmalarımızda bu kadim geleneğimize yeniden dönmemiz elzemdir.