Zihni değişim muhafazakâr kesimde korkunç ve insanı
ürkütecek boyutta. Geçmişin munis, sakin, soğukkanlı ve sabırlı insanları şimdi
tam tersi bir psikoloji içindedirler. Gözlerini bürüyen hırsın, tamahın,
öfkenin, şiddetin sınırı yok. Günün olaylarıyla değişebiliyorlar. Dün beyaz
dediklerine bugün kara, kara dediklerine de beyaz diyebiliyorlar.
70 yıl boyunca çektikleri zulümlere sabırla, metanetle
karşılık verirken, içten içe adım adım yeni bir dönem ve zamana evrildiler.
Tepkileri veya karşı koyuşları asla öfke ile değildi. Haklarını elde
ettiklerinde de soğukkanlılıklarını korudular.
Dönem dönem kimi darbeler yediler. Bu darbeler bir bütün
olarak bu millete yapıldı. Hemen her kesim farklı biçimlerde ezildi. 1960
darbesiyle sağın, 1971 solun, 1980 de hem sağ hem de solun, 28 Şubat ta ise İslâmcıların
üzerinde bir silindir geçti. Bu süreçte sol eski gücünü yitirdi. Bu, Sovyet
Rusya nın dağılmasıyla daha da hızlandı. Sağ siyasal kesim eskiden beri sistem
ile iç içe olduğundan her döneme ayak uydurabiliyordu. Milliyetçi kesim belli
dönemlerde meydanlara sürüldü, devlet adına çatıştılar ve koruma altında idiler
ama bir zaman sonra onlar da törpülendi. İslâmcı kesim 28 Şubat ile birlikte
üzerlerinde geçen büyük ve acımasız silindir etkisi çok farklı oldu.
Milli Görüş ün siyasal düşüncesi öfkeye, şiddete, hırsa,
nefrete kapılmadan yol alması genel anlamda bir güven duygusu getirdi. Aynı
zamanda temkinli, daha munis ve insancıl olmasını sağladı.
Fakat biriken bir öfke vardı. Ne olduysa Muhafazakarların
içinden dik durma adına bir şahinler grubu türedi. Onlar lehine de koşullar
hazırlandı ve kendilerini meydanlarda buldular. Dik durma adına alabildiğine
sertleştiler. Öfke, belli odaklara yönelince bütünüyle oraya abandılar. Haklı
haksız denmeden bütün bütüne bir kesimi hedef aldılar. Ergenekon , Balyoz ve
benzeri ne kadar hamle varsa burada taraf oldular. Postallılardan kurtulma
adına yapıldı bunlar ve bundan ötürü de tek yön ve hedefleri vardı: AB
Hamlelerde sınır tanınmadı. Bu hamlelerin hiç biri yönetenlerin iradesi ile
değildi. Bunu ilk günden beri anlatageliyoruz. Bir güç belli bir kesimi tasfiye
etmek adına bir operasyon yapıyordu. Ne yazık ki muhafazakâr kesim bu hamleyi
yapanlardan çok daha sert davrandı. Öfkeli tutum medyalarına da yansıdı. Öfke
kustukça birilerinin içinin yağları eridi. Yapı da bunun üzerine inşa oldu.
28 Şubatçı güvenlik güçlerinin sert tutumlarından
insanlar çok çekti. Bursa da İmam Hatipli bir kız polisten kaçınca arabaların
altında kaldı. Ya da Malatya daki aile. Bunların benzeri pek çok. Güvenlik
güçlerinin bu tutumu sadece onlara karşı değil, devletin hedef seçtiği hemen
her kesime aynı davranıyor. Bugün ise on yıl kadar iktidarın ortakları olan
cemaat, paralel kesim hedefte. 28 Şubatçıların yaptığı onlara uygulanıyor.
Yapan aynı güçler.
Burada yadırgadığımız muhafazakâr iktidar çevresinin bu
kadar acımasızlaşması.
Yönetim kadroları bizi çok da ilgilendirmiyor. Hesaplaşma
yapılacaksa onlarla ile adil ve hukuki olarak yapılmalı. Paralel kesiminin
kurumlarına el konuluyor, çalışanları kapı dışarı ediliyor, ekmekleri ellerinden
alınıyor, rızk kapıları kapatılıyor. Bunların tepkilerine, çırpınmalarına bile
gülebiliyor ve eğlenebiliyorlar. Oh olsun diyebiliyorlar.
28 Şubatçıların Anadolu sermayesini yeşil sermaye
diyerek yaftalaması, iş yerlerinin kapanması, insanların işsiz güçsüz
bırakılmaları ne kadar acı ise bugün yapılanlar da aynı.
Onların kurumlarını devlet ele geçiriyor, bu kesimin
mensupları oraya çörekleniyor. Başkasının acıları üzerine konabiliyorlar.
Biraz insaf, biraz izan, biraz merhamet ve güler yüz, ve
tebessüm çok mu fazla geliyor. Onlar zulmettiler diye siz zulüm yapmakla mı
yükümlüsünüz ey muhafazakârlar. Neden Peygamberin, şefkat ve merhameti,
anlayışı örnek alınmıyor. Neden Mekke nin fethindeki duruş örnek alınmıyor,
neden