Modern insan ve anlamın çölü

Abone Ol

I. İnsan çölünde yalnızlık

İnsan, çağlar boyunca doğayla, tanrılarla, toplumla ve kendi benliğiyle mücadele etti. Fakat belki de ilk kez, bu kadar kalabalık bir yalnızlığın içinde yaşıyor. Bugünün dünyasında “insan kalmak” artık biyolojik bir durum değil, ahlaki ve düşünsel bir mücadele hâline geldi. Çünkü insanın etrafı, daha önce hiç olmadığı kadar insanla doluyken, ruhu o kadar boşaldı ki, kalabalığın ortasında bir çöl sessizliği hüküm sürüyor.

Bu çöl, kumdan değil, anlamsızlıktan oluşuyor. Teknolojinin, tüketimin ve hızın ortasında yönünü kaybeden modern insan, her gün yeni bir biçimde yeniden başlıyor ama hiçbir yere varamıyor. Her şey değişiyor; ama bu değişim, bir ilerleme değil, sürekli bir yer değiştirme hâline dönüşmüş durumda. Bu, varoluşsal bir savrulma. Yönsüzlük, insanın varlıkla kurduğu ilişkiyi bozan temel kriz hâline geldi. İnsan modern zamanlarda var olma sorumluluğunu üstlenemedi. Onun yerine, reklamlar, algoritmalar, trendler ve sahte arzular anlamın yerini doldurdu. Sonuçta, insan artık neye inandığını bilmeyen ama inanıyormuş gibi yapan bir varlık hâline geldi.

İlkesizlik, bu çölün doğal iklimi. Değerlerin yerini çıkarlar, anlamın yerini imajlar, düşüncenin yerini tepkiler aldı. İlke, insanın kendisine sınır çizmesiydi; şimdi sınır çizmek değil, her sınırı aşmak erdem sayılıyor. Fakat sınırını bilmeyen bir varlık, yönünü de bilemez. İnsan, sınırsızlık arzusunun içinde, kendi köklerini kurutan bir kum fırtınasına yakalanmış durumda.

Oysa her çöl, sadece ölümün değil, arınmanın da mekânıdır. Hakikat, çoğu kez sessizliğin içinde duyulur. Belki de insan, bu çölün ortasında yeniden kendini işitmek için susmak zorundadır. İlkesizliğin, tutarsızlığın, yönsüzlüğün ortasında, insan kalmak; yani anlamın susuzluğunu hissetmek ve hâlâ su aramaktan vazgeçmemek demektir.

Modern insanın çölünde yalnız kalması, sadece bir mekânsal veya fiziksel yalnızlık değil, zihinsel bir boşlukla da ilgilidir. İlkesizlik, yalnızca değerlerin yokluğu değil, düşüncenin kendi mantığıyla çelişmesi hâlidir. Tutarsızlık, insanın eylemleri ile inançları arasındaki uçurumun büyümesidir. Bu iki durum birlikte, insanı kendi iç çölünde savrulan bir varlık hâline getirir.

Zihni, bir zamanlar derin anlamların ve değerlerin şekillendirdiği bir pusula iken, şimdi sürekli değişen çıkarların, trendlerin ve kolay tatminlerin girdabında dönüp duruyor. Bu girdap, insanı edilgenleştirir; çünkü bir varlık ancak kendi düşüncesini yönlendirebildiğinde özgürdür. Düşüncesi başkalarının veya sistemin talimatlarına göre şekillenen insan, yönünü kaybetmiş bir denizci gibidir.

Modern toplum, bu yönsüzlüğü kullanışlılık adı altında sistemleştirir. İnsan, bir makinenin parçası gibi düşünülür: Kimliği ve tutkusu bir kenara bırakılır, yerine işlevi ve verimliliği konur. Bu, yalnızca ekonomik bir hesaplama değil, aynı zamanda düşüncenin ve iradenin araçsallaştırılmasıdır. Birey, kendini var eden değerleri unutup, sistemin istediği biçimde şekillendiğinde, kendi varoluşunu kullanışlılık adına feda eder.

Fakat insan, yalnızca edilgen bir makine değildir; kendi çölünün ortasında bir vaha yaratabilecek kapasiteye sahiptir. İlkesizlik ve tutarsızlık karşısında kimliğini koruyabilen, kendi değerleri ve sorumluluklarıyla hareket eden insan, çölün ortasında bile anlamı bulabilir. Bu, bir tür düşünsel dirençtir: Modern çağın çölünde kendi merkezini kaybetmemek, başkalarının yönlendirmelerine teslim olmamak ve kendi iç pusulasını takip etmektir.

Nietzsche’nin ünlü sözünde dediği gibi: “Kendi yıldızını takip et.” Ancak bu yıldız, modern dünyada kolayca kaybolabilir. İlkesizliğin, tutarsızlığın ve çıkarcılığın karanlığında, insan kendi yıldızını bulmak için derin bir farkındalık ve cesaret geliştirmek zorundadır. İşte insan kalabilmenin yolu, bu cesaret ve farkındalıkta saklıdır. Sadece kendi çölünün ortasında durmayı göze alan, insan kalabilir.

II. İnsan kalabilmenin yolları

İnsanın çölünde var olabilmek, yalnızca rüzgârlarla savrulmamak değildir; aynı zamanda kendi vahanı kurabilmektir. Vaha, dışarıda değil, insanın içinde kurulur; değerlerin, ilkelerin ve tutarlılığın yeniden inşasıyla ortaya çıkar.

1. İçsel pusula, ilke ve değerleri yeniden keşfetmek

İnsan kalabilmenin ilk şartı, içsel bir pusula geliştirmektir. İlkesizlik, yönsüzlüğün başlıca kaynağıdır. Bir birey, kendi değerlerini tanıdığında ve onları hayatına rehber yaptığında, dünyanın savrulmalarına rağmen dimdik durabilir. Bu pusula, sadece etik bir rehber değil, aynı zamanda varoluşsal bir güvenliktir. İçinde bulunduğu çölün tuzlu rüzgârları ne kadar sert eserse essin, kendi köklerine bağlı olan insan savrulmaz.

2. Düşünsel disiplin ile tutarlılığı korumak

Tutarsızlık, modern insanın en büyük tuzaklarından biridir; çünkü zihin, eylem ve inanç arasındaki uçurum büyüdükçe kimlik de eriyip gider. Düşünsel disiplin, kişinin kendi mantığını, inançlarını ve değerlerini sürekli sorgulaması, onları sadece içselleştirmekle kalmayıp yaşamıyla da uyumlu hâle getirmesidir. Bu disiplin, insanı etkisiz ve edilgen bir parça olmaktan çıkarır, kendi kararlarını alabilen, sorumluluk sahibi bir varlık hâline getirir.

3. Merhamet ve toplumsal bağlar yani çölü paylaşmak

İnsan kalmak, yalnızlıkla baş etmek demekse, merhamet ve paylaşım bu yalnızlığın yükünü hafifletir. Modern insanın çölü, sadece bireysel değil, toplumsal bir sahadır. Başka insanlarla kurulan derin ve anlamlı bağlar, vahayı büyütür; yalnızlık azalır, dayanışma artar. Kendi çölünde bir vaha yaratan kişi, başkalarının çöllerine de yol gösterebilir. Böylece bireysel direniş, toplumsal bir güç hâline dönüşür.

4. Hakikat ve farkındalık veya gerçekle yüzleşmek

Vahanın son unsuru, hakikat ve farkındalıktır. Modern insanın çölünde sahte sular, seraplar ve illüzyonlar çoktur. Gerçekle yüzleşmek, kendi zayıflıklarını, eksikliklerini ve sınırlarını bilmek, insanın özünü korumasına yardımcı olur. Farkındalık, sahte yönlendirmelere kapılmadan, kendi yıldızını bulmayı sağlar.

İnsanın çölünde var olabilmek, yalnızca hayatta kalmak değil, kendini yeniden imar ve inşa etmek demektir. İçsel pusula, düşünsel disiplin, merhamet ve farkındalık bir araya geldiğinde, insan sadece çölün ortasında durmaz; kendi vahasını kurar, anlam bulur ve insan kalmanın mümkün olduğunu kanıtlar. Hoşça bakın zatınıza…