Yatağından zorlukla doğrulmuştu. Gece gördüğü kâbusun
etkisindeydi hâlâ. Uyumak ile kalkmak arasında bocalıyordu. Ne rüyaydı o öyle!
Derin ateş çukurlarının kenarında dolanıp durmuştu. Bazen ayağı kayıp düşecek
gibi oluyor ama sonradan dengesini sağlayarak o yanardağın alev saçan
kraterinin içine düşmekten son anda kurtarıyordu. Lav püskürten devasa bir
yanardağdı gördüğü kâbus.
Çalar saatin ziliyle zorlukla doğruldu yatağından. Bugün
önemli bir gündü onun için. Aynada kendine baktı. Daha sonra duş almak üzere
banyoya yöneldi. Ilık su tenine temas edince biraz irkilse de kendine geldiğine
sevinmişti. Uzandığı marka şampuanla saçını yıkarken Londra daki okul günleri
geldi aklına. O zamanlar şampuan kullanmadığını sabunla saçını yıkadığını
hatırladı. İrkilmişti birden. Ne günlerdi o günler. Yokluk içinde okuduğu,
parasızlıktan yarı aç yarı tok yaşadığı günleri düşündükçe tüylerinin diken
diken olduğunu hissediyordu. Daha sonra şans yüzüne gülmüş; kaliteli arkadaşlar
edinmiş ve zenginleştikçe zenginleşmeye başlamıştı. İşte o ilk zenginlik
zamanlarında bu şampuanla tanışmış pahalı da olsa kullanmaya başlamış ve bir
daha da bırakmamıştı.
Duştan çıktı Paris ten aldığı bornozuyla İtalya dan
getirttiği yatak odasının yolunu tutmuştu. Bir yandan saçını kuruluyor bir
yandan da hepsi İngiliz kumaşından olan takımlarının hangisini giyeceğine karar
vermeye çalışıyordu. Sonunda dikine ince çizgili füme takımı giymeye karar
verdi. Vakit hayli ilerlemişti. Daha kahvaltı yapacaktı. Hızlıca giyindi. İpek
kravatını bağlarken parfümünü sıkmadığı geldi aklına. Hemen en pahalısından
aldığı Fransız parfümüne uzandı. Bir iki fıslattı üzerine. Sonra derin derin
kokladı o rayihayı. Enfesti, bayılıyordu bu kokuya.
Mutfağa vardığında omletinin ve kızarmış ekmeğinin hazır
olduğunu gördü. Sevinmişti. Farkında olmadan gülümseyiverdi. Ukraynalı hizmetçi
almasını tavsiye eden İngiliz dostuna içinden bir kez daha teşekkür etti. Kadın
işinin erbabıydı. Hızlı bir şekilde omletini yerken bir yandan da jambondan
minik bir ısırık aldı. İsviçre peynirinden de tatmalıydı mutlaka. Öyle de
yaptı. Meyve suyunu kafasına dikerek önündeki laptopa uzandı. Uzakdoğu
gezisinden aldığı bu harika alete bir kucak dolusu para saymıştı ama oldukça
hızlıydı. Borsa açılmış olmalıydı. Hisse senetleri ne âlemdeydi acaba Siteden
siteye gezindi durdu. O ara telefonu çaldı. O da bir Uzakdoğu harikasıydı doğrusu.
Akıllı mı akıllı bir telefondu. Eli ayağı olmuştu kısa zamanda. Onsuz ne
yapardı bilemiyordu. Bu yüzden biran olsun yanında ayırmıyordu. Görüşmesi kısa
sürmüştü. Onu bekliyorlardı. Acele ile kahvaltısını bitirdi. Giyinip çantasına
koyduğu laptopu da yanına alarak hızla kapıya seğirtti. İtalya dan getirttiği
ayakkabılarını giyerek dışarı çıktı. Çıkmasıyla birlikte geri gelmesi bir
olmuştu. Arabasının anahtarını almayı unutmuştu hızlı hareket edince. Anahtarı
aldı, arabasına bindi, çalıştırdı. Seviyordu arabasını. Önündeki kocaman
yuvarlak ambleme tekrar baktı, o yuvarlağın orada olması onu çok mutlu
ediyordu. Araba sessizce süzülürken sürüş keyfi almaya bırakmıştı kendini.
Yolda biraz trafik olsa da ilerliyordu. Türkiye nin bir
türlü çağı yakalayamadığını düşündü durdu yol boyu. Canı müzik dinlemek istedi.
Flash diskini yuvaya yerleştirip sesi azıcık açtı. Barbadoslu şarkıcının
şarkılarına bayılıyordu. Onun seslendirdiği Where have you been şarkısına
eşlik ederek kat etmesi gereken mesafeyi alıyordu yavaş yavaş. Varması gereken
yere az kalmıştı. Arabasını park ederken camdan son kez bir daha kendini süzdü.
Harika görünüyordu. Hızlı adımlarla camla kaplı kocaman binanın içine daldı.
Kapıda kendisini asistanı karşılamıştı. Kendisi gibi Londra da okumuş olan
kadını başını hafifçe eğerek selamladı ve ikisi birlikte koşarcasına toplantı
salonuna geçtiler. Salona girerken kürsüdeki hatibin Bu ülkenin milli ve yerli
insanlara ihtiyacı var dediğini duyunca heyecanlanmıştı. Benim gibi işte
cümlesi çıkıverdi dudaklarından. İkili kapıdan salona geçtikten sonra kapı
artları sıra kapanmıştı. Kapının üzerinde kocaman bir levha vardı: Milli
Sanayi ve Yerli Yatırımcılar Toplantısı
Minik bir tebessüm
Memleket için dua
Kendisini ziyarete gelen milletvekillerinin vedalaşıp
ayrıldıkları bir anda bir kanaat önderine çevresindekiler sorarlar:
-Efendim, sizi ziyarete gelen milletvekillerine dua
ediyor musunuz
-Hayır, milletvekillerine bakıp memleket için dua
ediyorum.
İlgilisine Notlar:
Herkesin bir sonbaharı vardır. Kiminin yaşamadan
yaşlandığı, kiminin yaşlanmadan yaşadığı.
Allah a emanet ettiğiniz insanları bir müddet sonra
Allah a havale ediyorsanız burada bir aldanış söz konusudur.
Dünyaya bir daha mı geleceğiz diyerek her şeyi yapanlar
sanki ahirete birkaç sefer gidip de gelmiş gibiler.
Cesur olmak korkusuz olmak demek değildir. Cesaret
korkunun seni yapmayı istediğin şeyden alıkoymasına engel olmaktır.