MİLLİ GÖRÜŞ TARİHİ-23 / Fethullah Gülen MSP’ye karşı Kutlular-Gülen tartışması

Abone Ol

Sıvas mitingi, MSP hareketinin tekrar dirildiğini, şahlandığını gösteriyordu. Böyle organize olmuş, böyle taban tutmuş, böyle aktif gençliğe sahip bir hareketin önüne geçilemeyeceği ortadaydı. Artık insanlar gerçekleri fark ediyor, yıllardır aldatıldığını hissediyor ve öze dönmeye başlıyordu.

Sıvas mitinginin coşkusu yaşanır, halkın ilgisiyle moraller yükselirken beklenmedik birinden MSP’ye eleştiri geldi. Fethullah Gülen, 24 Haziran 1980’de yaptığı bir vaazda isim vermeden MSP’yi ve MSP’nin yayın organı Milli Gazete’yi eleştiriyor, “Cüppeyle sarıkla bu işler olmaz, paçavra gibi bir gazeteyle bu iş yürümez” diyordu. Kamuoyuna çok yansımasa da, o zamana kadar kapalı devre süren tartışmalar tekrar açığa çıktı.

O dönemde özellikle Fatih Çarşamba’daki Mahmut Efendi’nin İsmail Ağa tarikatına mensup bazı MSP’li gençlerde sarık-cüppe yaygınlaşmıştı. Fethullah Gülen’in neden böyle bir vaaz verdiği pek anlaşılamadı. Biraz da şaşkınlık uyandırdı. Ama MSP’lilerin çoğunu öfkelendirmişti.

Gerçi Fethullah Gülen’in devletten yana tavrı olduğunu biliyorlar, o yüzden Yeni Asyacı Nurculardan farklı gördükleri için sempati duysalar da temkinli yaklaşıp güvenmiyorlardı. Fethullah Gülen daha Şubat ayında anarşist ve terörist olarak nitelendirdiği kişileri, devletin asker ve polisine bildirmeyenlerin Allah katında sorumlu olduklarını belirten bir konuşma yapmıştı:

“İstihbarat duysun, emniyet duysun, askeriye duysun, başbakan duysun, riyaset-i cumhuriye duysun. Polise, askere kurşun sıkan hainlere mahkemelerde ceza verilmezse ne devlet kalır, ne de millet.”

MSP’liler, o zamana kadar Fethullah Gülen’i Yeni Asyacı Nurcular gibi MSP’ye gözle görünür bir düşmanlık yapmadığı için ayrı tutmuşlar, kendilerine yakın görmüşlerdi. Hatta 73 seçimlerinde İzmir’den MSP adayı olan Turgut Özal’a oy verdikleri için sempati de duyuyorlardı. Fethullah Gülen’in ve taraftarlarının MNP ve MSP döneminde bu partilere destek verdiği de söyleniyor, Yeni Asya camiası onları MSP’li olmakla itham ediyordu.

İzmir’de vaizliğiyle tanınmaya ve geniş bir çevre oluşturmaya başlayan Fethullah Gülen, Yeni Asya gazetesinin Adalet Partisi’nin bülteni gibi yayın yapmasından rahatsızdı. Nurcu olmasına rağmen nurcu olduğunu gizlemesi, kendine has bir cemaate oluşturmaya yönelmesi Yeni Asyacılar tarafından eleştiriliyordu. Farklı siyasi kanaatler taşıması, kendisinin ve taraftarların İzmir’de Turgut Özal’ın aday olması nedeniyle MSP’ye oy vermesi, meseleyi görüşmek için çağırıldığında gelmemesi, Mehmet Kırkıncı vasıtasıyla Nur camiasına giren Fethullah Gülen’in kendine has ekol kurma yönüne gittiğini gösteriyordu.

Ancak tamamen kaybedilmemesi için araya Mehmet Kırkıncı ve Osman Demirci girmiş, gönlünü almak amacıyla onun vaazlarından derlenmiş Hitap Çiçekleri kitabı yayınlanmıştı. Fakat tarzında değişiklik olmayınca Mehmet Kırkıncı, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel gibi ağabeyler görüşmeye gitmiş, bu görüşmede Fethullah Gülen şunları söylemişti:

“Sizin aranızda nikâhı kıyıldığı akşam hizmete çağırılınca gerdeğe girmekten vazgeçen, nikâhlısı ile hizmet beraberliğinde anlaşıp hayatını davasına vakfeden fedakâr insanlar var. Ben o yolu tercih ediyorum.”

Fethullah Gülen-Mehmet Kutlular tartışması

Mehmet Kutlular bu sözlere kendi dershanelerinde sempati duyanları, hatta ona Mehdi, Kahtani gibi yakıştırmalar yapanları duyunca, “Böyle iddia sahiplerini kolundan tutup dershanelerden atın” dedi.

Fethullah Gülen, Kutlular’ın bu sözlerini işitince kırgınlığını, kızgınlığını her yerde dile getirmeye başladı. Alaaddin Başar’ın daveti üzerine İzmir’e gelen Kırkıncı Hoca, Kutlular ile birlikte Fethullah Gülen’in yanına gidip kırgınlığın sebebini sordu.

“Siz gazetenizde Edremit’te yaptığımız kampı savunarak beni Nurcu diye ihbar ettiniz” dedi Fethullah Hoca.

“Biz sizi Nurcu biliyoruz” diye karşılık verdi Kutlular.

“Bilmeniz ilan etmenizi gerektirmez. Ben geniş kitlelere ulaşmak için Nurcu kimliğimi kullanmayacağım.”

“Siz ister kullanın ister kullanmayın. Bazı çevreler o kampı bahane ederek Nurculuğa saldırırsa, biz de mukabele ederek Nurculuğu savunuruz. Siz nurcu olmadığınızı aleni olarak açıklarsanız saldırılar Nurculuğa gelmez, biz de müdahale etmeyiz.”

“Sen Pınarbaşı’nda mehdilik iddiasında bulunanlara ağır hakaretler yapmışsın. Öyle iddiada bulunan pek çok insan var.”

“Başka cemaatlere karışmam. Ben ‘bizim içimizde’ dedim. Şimdi de diyorum. Bizim Mehdimiz, Kahtanimiz belli. Deccalı biliyoruz.”

“Orada benim için ‘Selametten yardım alıyor’ demişsiniz.”

“Kim demişse yalan söylemiş. Yüzleşmeye hazırım.”

“Büyütmeye gerek yok. Bu mesele burada kapansın.”

“O halde bundan sonra birbirimizin aleyhinde bulunmayalım.”

Bu görüşmeden sonra Yeni Asyacılar Ankara’da toplanarak tartıştı. Herkesin Fethullah Hoca ile münasebetlerini kesmelerimi ve onun faaliyetlerine katılmamalarını kararlaştırdı. (Serencam, İslam Yaşar, s.233, Yeni Asya Neşriyat, 2019)

Fethullah Gülen Yeni Asyacı Nurculara karşı MSP’lilerin ilgi göstermesinin faydasını gördü ve hızla toparlanarak gittikçe sayısı artan cemaate dönüştü. Sızıntı dergisi 1978’de yayınlanmaya başlayınca, ilk yayın organları oldu.

Başyazılarını Fethullah Gülen’in yazdığı Sızıntı dergisi içerik olarak Tübitak dergisinin Müslümanlaştırılmış haliydi. Fizik, kimya, astronomi gibi konular ön plandaydı. Örümceklerin yapısı, uzayda kara delikler gibi konular işlendi. Yabancı dergilerden alınan ilginç resimler, güzel manzaralar yayınlandı ve bu resimlere Fethullah Gülen’e ait veciz sözler yazıldı. Nurcular bu tür resimlere, kartpostallara Said Nursi’nin yazılarını yazarlardı. Fethullah Gülen grubu ise Sızıntı’da arada Said Nursi’nin sözlerine yer vermekle birlikte, çoğunlukla Fethullah Gülen’in yazılarını bu tarzda yayınlamaya başladı.

Cemaate ait yayınevleri kuruldu. Kurulan yayınevlerinde Fethullah Gülen’in konuşmaları, Sızıntı’ya yazdıkları kitap haline getirildi.

Fethullah Gülen, Yeni Asya cemaatinin kendine yönelik tavrını pek önemsemiyordu. Bazı ağabeylerin tutumlarından, son zamanlarda Mehmet Kırkıncı ve çevresinin Yeni Asya’nın siyasileşmesini hoş görmediklerini, tavır aldıklarını biliyor, bu yüzden yıpranmaya, gerilemeye başladığını düşünüyordu.

Fethullah Gülen “ortadaki insanlara” ulaşmayı hedeflemişti. Daha henüz dikkate alınmıyordu, yeterince güçlü değildi ama bu yolda sessiz ve derinden ilerlemesini sürdürüyordu. En büyük avantajı, hitabetiyle, gözyaşı dökmesiyle, sahabelerin hayatlarını anlattığı etkileyici vaazlarıydı.

Zamanla Yeni Asya cemaati gibi, kendi cemaati de artık kamplara, dershanelere, dergiye, yurtlara, en önemlisi zenginliğe sahip olmuş, Yeni Asyacılar gibi Nurcuların şematik örgütlenmesini kurmuştu. O cemaatten tek farkı, Yeni Asya’yı bir heyet yönetirken, Fethullah Gülen vaazlarıyla oluşturduğu kendi cemaatini tek başına yönetiyordu. O karizmatik bir isimdi.

Bu dönemde Fethullah Gülen devlete yakınlığını da ilan etmeye başlamıştı. 1977’de yurt çapında yapılan Yüksek İslam Enstitüleri boykotunu eleştirmiş, “İslam’da boykot yoktur” diye konuşarak boykotu kırarak gücünü göstermişti.

Başka cemaatlerden de taraftar kazandığını gören, maddi ve manevi olarak güçlendiği belli olan ve Yeni Asya cemaatinin özellikle siyasi konuda fanatik oluşu yüzünden yıprandığını, gerilediğini Tahiri Mutlu, Hüsrev Altınbaşak, Abdullah Yeğin, Mustafa Sungur, Said Özdemir gibi bazı ağabeylerin ifadelerinden anlayan Fethullah Gülen artık bağımsızlığını ilân etme zamanı geldiğini anlamıştı.

Yeni Asya’yı çok siyasi olmakla, siyaseti hizmetin önüne geçirmekle suçlayıp, cemaatini Yeni Asya cemaatinden ayırdı. Yeni Asya cemaatinden bazı dershaneler de Fethullah Hoca’nın tarafına geçiyordu.

Fethullah Gülen vaaz kasetini toplatmak zorunda kalıyor

Fethullah Hoca’nın İzmir Bornova Merkez Camii’ndeki gözü yaşlı vaazları oldukça etkiliydi. Bornova camiine gelenlerin karşılaştıkları manzara şuydu: Cami Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle dolup taşıyordu. Fethullah Gülen konuşmasına başladıktan kısa bir süre sonra, camiinin dört bir yanından bazıları bulundukları yerden “Allah!..” diye bağırıyor, kimileri herkesin duyacağı şekilde ağlıyor, kimileri de kendilerini yerden yere atıyordu. Kürsüde zaten Fethullah Hoca, “Ben acizim, ben hiç bir şeyim, ben kıtmirim, benim başımı koparsınlar’’ gibi sözlerle kendini aşağılayarak, hıçkırarak, bazen kendinden geçerek, ayılıp bayılarak, bazen elindeki Kur’an-ı yere fırlatarak konuşuyordu. Ağlayıp, kendini yerlere atanlardan bazılarının, cemaati yarıp “Peygamberimizi gördüm, vallahi gördüm, hocamızın yanında oturuyor” diye haykırarak Fethullah Hoca’nın yanına gitmesi sık rastlanan manzaralardandı.

Bir diğer çalışma da Fethullah Gülen’in konuşmalarının kasetlerle çoğaltılıp satılmasıydı. Bu kasetler her tarafa ulaştırılıyor, kasetler sayesinde hem maddi gelir, hem de taraftar sağlanıyordu. Köylere kadar yaygınlaştırılan kasetlerde Fethullah Hoca’yı dinleyenler de konuşmalardan etkileniyordu. Kasetleri dinletenler onları Fethullah Hoca’nın kendisini dinlemeye davet ettiler. “Önümüzdeki Cuma için Perşembe günü iki otobüs kaldıracağız, isterseniz siz de gelebilirsiniz” şeklindeki tekliflerle, pek çok insan İzmir’e, Bornova Merkez Camii’ne götürüldü.

Cemaat ayrıca Sızıntı Dergisi etrafında oluşan beyin takımına sahipti. Mustafa Birlik, Kemal Erimez gibi nurculuğuyla tanınmış güçlü kişiler de Fethullah Gülen’in yanındaydı. Her yerde Sızıntı Büroları açılıyor, orada dergi ve Fethullah Gülen’in kitapları satılıyordu. Bürolar, ayrıca bulundukları yerdeki cemaat mensuplarının buluşma mekanıydı. Cemaate kazandırılması gereken kişilerle irtibat sağlama yeriydi aynı zamanda.

Yeni Asya cemaatinden kopan ama MSP’nin gölgesinde görünen Fethullah Gülen yeteri kadar güçlendiği inancına varınca “sarıkla cüppeyle olmaz” konuşmasını yapmıştı.

Fakat bu belki de onun ilk büyük hatası oldu.

Çünkü cemaatinin çoğunluğu aslında MSP kökenliydi. Kırsal kesimde onu dinleyenlerin ve vaaz kasetlerini dinletenlerin hemen hepsi MSP’liydi. Yurtlarda, dershanelerde okuyan öğrencilerin çoğunun anneleri ve babaları MSP’liydi. Sahabeleri anlattığı için sempati duyuyorlar, destek oluyorlardı. Ama şimdi sahabeleri ağlayarak anlatan adam, birden siyasileşmiş, durduk yerde Erbakan’ı ve gazeteyi eleştirmişti.

Tepki Fethullahçıların beklemediği kadar büyük oldu. Gülen cemaati adeta neye uğradığını şaşırdı. Örgütlenme işinde başarılı olan MSP’liler, bir anda Fethullah Hoca’yı ve cemaatini dışarıya çıkamaz hale getirdiler. MSP’liler, müftülüklerde, cami avlularında herkesi toplayıp, Fethullah Gülen’in o konuşmasını millete teypten dinletiyor, o zamana kadar sempati duyanlar bile “Tuu rezil herif, biz de seni hoca sanıyorduk, Allah seni kahretsin!..” diye söyleniyordu.

Demek Fethullah Gülen de ikiyüzlüydü, demek Yeni Asyacı Nurculardan bir farkı yoktu. Adam sandıkları Fethullah Hocanın MSP’ye çatması bir nankörlük, bir rezillikti. “Belli ki o da bir Mason uşağı” diyorlardı.

Fethullah Hoca’ya gönül veren azınlıktaki insanlar ise, o güne kadar Fethullah Hoca’ya sempati duyan bu kesimin şiddetli tepkisi karşısında süklüm püklüm oluyor, yanlarından uzaklaşıyor, sokakta yolunu değiştiriyordu.

MSP’lilerin öfkesi öylesine büyüktü ki, Fethullahçılar Sızıntı dergisinin bürolarına gelemez oldular. Bazı yerlerde dershane faaliyetleri bile iptal edildi. Üstelik MSP’li gençlerin ve entelektüel kesimin okuduğu Yeni Devir gazetesinin arka sayfasında Fethullah Hoca’nın o konuşması eleştirilince, ipler daha da gerildi.

Cemaat büyük bir darbe yemişti. MSP’lilerle karşılaştıklarında, onların hışımlarına uğramamak için ya alttan alıyorlar, ya da o ortamdan kaçıyorlardı.

İş bu noktaya gelince, olay kaset bir emirle piyasadan çekildi. Piyasadaki kasetler bir anda imha edilmiş veya silinmişti. Bir zaman sonra Fethullah Hoca’yı eleştirmek için fellik fellik o kaseti arayanlar bulamaz oldular.

Bu olay, Fethullahçılarla MSP’lilerin ilk gerginliğiydi. Bu sürede Fethullahçılar MSP’lilerin öfkesi ve görülmedik tepkisi yatışsın diye, “uykuya yattılar.” Bu süreç içinde kendilerini bu noktaya getiren MSP’lilerin büyük bölümünü, bazı müridlerini de kaybettiler. Uykuya yatma sürecinde, yaraları sarmak için sessiz kaldılar, olayın unutulmasını beklediler. Eleştirileri ve saldırıları sessizlikle karşıladılar, hakaretleri sineye çektiler.

Fethullahçılar, “Fethullah Hocamız yanlış anlaşıldı” veya “Haklısınız Hoca yanlış yaptı, maksadını aşan bir konuşmaydı, kendisi de anladı kasetleri piyasadan çekti” şeklinde konuşarak hatayı kabul ediyorlardı. Fakat aslında 1974 affından itibaren, Fethullah Gülen dışarıya belli etmese de Erbakan’ın ve MSP’nin aleyhine geçmişti. Oysa Gülen, o afla hapisten kurtulmuştu.

O konuşmanın onlara bir faydası olmamış, MSP camiasını karşılarına almışlardı. Yeni Asya cemaati ise hâlâ ağırlığını ve etkinliğini sürdürüyordu. Fethullah Hoca cemaatindeki bu kriz, Yeni Asyacılar tarafından “Risale-i Nur’a yapılan ihanetin bedeli” olarak görüldü. Onlara göre Bediüzzaman’ın misyonunun dışına çıkan şefkat tokatını yemekten kurtulamıyordu. Yeni Asyacılar bu olaydan sonra Fethullah Hoca ve çevresinin MSP’lilerle arayı bulmak için uğraştıklarını da gözlediler.

Fakat MSP’liler liderini ve gazetesini eleştireni kolay kolay affetmiyorlardı.

ifatihceylan@hotmail.com

Gelecek yazı:

Milli Görüş Tarihi-24

Erbakan eroin kaçakçısıymış!

Kenan Evren: “Erbakan 30 Ağustos’a karşı mı değil mi?”