MİLLİ GÖRÜŞ TARİHİ-18 / Erbakan İsviçre’ye neden gitti Milli Görüş nedir?

Abone Ol

MSP tabanındaki hareketlilik, Erbakan’ın konuşmalarının videolarla daha görünür hale gelmesi, gençlerin parti çalışmalarında gösterdiği büyük gayret, yayınlanan dergilerin kitapların katkısı, parti teşkilatlarının aktif olması seçimdeki oy kaybını neredeyse unutturmuştu. Bu dönemde Milli Görüş anlayışı daha çok vurgulanmaya başlandı.

Milli Görüş hareketini doğuran tesirlerin başında toplumun bir barış hareketine ihtiyacı olması geliyordu. Bu barış ortamı toplumlarda inanç ile sağlanabilirdi. İnancın kaynağı ise din, dinlerin temelleri ise peygamberlerdi. O halde temel inanç sistemi çağlara göre gelen peygamberler aracılığı ile tatbik şekilleri bulmuştur ve ilk insan Hz. Adem ile başlamıştır.

Hak ile batılın mücadelesinin temeli:

Savaş değil, barış,

Çatışma değil, diyalog,

Çifte standart değil, adalet,

Üstünlük değil, eşitlik,

Sömürü değil, işbirliği,

Baskı değil, insan hakları, hürriyet ve hakiki demokrasidir.

İslam Medeniyeti'nin, gerek düşünce sistemi, gerek medeniyet sistemi, gerekse bütün insanlığın barış ve saadetini temin eden, asrın egemen gücü olarak adaletin ve insan haklarının hâkim kılındığı zamanı başlangıç almak, bu adil gücün hâkimiyet ve devamlılığını sağlama, koruma, geliştirme ve hâkimiyet alanını tamamlama gayretiydi.

Bu açıdan bakıldığında haktan yana olan milletin, bu prensipleri tatbik için ortaya koyduğu görüşün adı Milli Görüş'tü.

Erbakan, daha önce var olan bu düşüncelerini çocukluğundan beri gaye edinmişti. Okul yıllarında bu düşünce etrafında çalışmış, etrafına da bu düşünceleri aktarmıştı. 1960 darbesinin ardından Adnan Menderes'in idam edildiği gece, Necmettin Erbakan Vakıf Gureba

Hastanesi'nde nöbetçi olan Doç. Dr. Süleyman Yalçın'a gitmişti. Herkes çok üzgündü. Orada Müslümanların durumu ve çözüm çareleri üzerine duruldu. Süleyman Yalçın ile derhal bir noktadan hareket gereğinde anlaştılar ve üniversite gençliğinden başlanmasına karar verdiler. Gençler arasındaki bu davaya yakın kişilerin toplanması ve bir merkez oluşturulması için Beyazıt'ta bir yerin açılmasını uygun buldular.

Süleyman Bey bu işe hemen başlayabileceğini söyledi. Erbakan destek sözü verdi. Böylece gençler ile ilgili çalışmalar için Aydınlar Ocağı (Aydınlar Kulübü) çalışmaları başlamış oldu. Süleyman Yalçın Bey'in kendine has stili ile çalışmalar hızla sürdü.

Milli Görüş'ün 1950-1960 arası eğitim ve tanıtım faaliyetleri sürerken en büyük katkı, İlim Yayma Cemiyeti'nden ve İbnü1-Emin Vakfı'ndan gelmişti. Âdeta orası bu gençliğin yetiştirilme görevini üstlendi. İlim Yayma ile Milli Görüş arasındaki irtibatın bir bölümünü, İmam Hatip Lisesi Müdürü Halil Ziya Erce Bey yürütüyordu. Milli Görüş davası için münferit çalışmalar birçok kanaldan yürütülüyor ve bu çalışmalar arasında bir koordinasyon sağlamak gerekiyordu. Mehmet Zahid Kotku Efendi bu hususta Erbakan’ı teşvik ediyordu.

Milli Görüş adı 1960'lı yıllarda ortaya atıldı ama temellerini atan 1953-1954 yıllarında Necmettin Erbakan’dı. Ondan önce de bir takım çalışmalar yapılmıştı ama bunlar fikir düzeyinde kalmıştı. 1945 sonrası çok partili hayata geçilirken bazı partiler de kurulmuş ancak bu hareketler münferit kalmış, bu hareketlerin bazıları bu davanın öncüleri olmuştu. Mesela Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhakim Arvası Hazretleri ile görüşmesinden sonra bu dava yolunda büyük hizmetler yapmış ve fedakârlıklarda bulunmuştu. Gençliğin yetişmesinde çok büyük etkisi olmuş, bir neslin yılgınlık ve teslimiyetten kurtulmasında rehberlik etmişti. Nurettin Topçu, 1950-1952 yıllarında Abdülaziz Bekkine ile görüşmesinden sonra bu davaya fikir ve yazılarıyla katkıda bulunmuş, Mehmet Zahid Kotku hazretleri ile dava aksiyon safhasına geçmişti.

Mehmet Zahid Kotku işin organizasyonunu yürütüyor; Sami Efendi, Ali Haydar Efendi, Trabzon, Erzincan, Konya, Kayseri ve Anadolu'daki diğer Hocaefendiler ile görüşüyor ve bu ismi kullanmadan, Milli Görüş'ün fikir ve inanışlarının yayılmasına katkı sağlıyordu. Daha etkin çalışmak için Ankara'nın devamlı takip edilmesi gerekiyordu. Necmettin Erbakan neredeyse Ankara'ya taşınmıştı. Seçimlerle teşekkül eden mecliste, aynı düşünce etrafındaki milletvekilleri daha sık bir araya gelebiliyor ve halka genişliyordu.

O dönemde Necmettin Erbakan'ın fikri dışa bağımlılıktan sanayileşerek kurtulmak ve Milli Görüş çalışmalarına yön vermekti. Siyaset ve parti ikinci planda idi.

Necmettin Erbakan 1968-1969’da maruz kaldığı tutumlar yüzünden, bir yandan Milli Görüş hareketini devam ettirmek, diğer yandan da bu hareketin tatbikatı için siyasete girmek zorunda kalmış ve ilk Bağımsızlar Hareketi ile çalışmalara başlamıştı. Bu hareketin en mühim özelliği, hem Milli Görüş hareketinin kurumlaşmasını hazırlamak, hem de bu hareketin siyasi organizasyonunu başlatmak için bir ara operasyon niteliği taşıması idi. Türkiye'nin muhtelif yerlerinde bu hareketin ileri aşamalarında görev alacak insanların tespiti için bir ön adım idi. Adaylar şunlardı: M. Hulusi Özkul – Adana, İsmail Müftüoğlu- Adapazarı, Osman Kirişçioğlu- Ankara, Süleyman Karagülle- Aydın, Rıfat Boynukalın- Balıkesir, İsmail Coşar- Çankırı, Ömer

Faruk Yeğin- İstanbul, Ö. Lütfi Bozcalı –İzmir, A.Tevfik Paksu- Maraş, Fehim Adak- Mardin, Necmettin Erbakan- Konya.

Bu Bağımsızlar Hareketi'nin İstanbul çalışmaları, Milli Görüş çalışmalarının başlangıcı ve giderek büyüyen hareketin odağı oldu. Necmettin Erbakan haricindeki adaylar seçimi kazanamadı ama sonraki yıllarda Milli Nizam Partisi'nin ve ardından Milli Selamet Partisi’nin İstanbul Teşkilatı, partinin ve Milli Görüş'ün İstanbul ayağı oldular.

Türkiye'nin hemen her yerinden, inandığı gibi yaşayan ve etrafına da bunları tebliğ eden itibarlı şahıslar ile görüşülmüş, bu zatların desteği alındığı gibi, onlara gönül vermiş kişilerin bu iş için görevlendirilmeleri rica olunmuştu. Bu zatlardan bazıları Mehmet Zahid Kotku Efendi, Ali Haydar Efendi, Sami Efendi, Paşa Dede Efendi ve Harrani Hazretleriy'di. Milli Görüş, Kayseri, Trabzon, Afyon, Edime ve diğer illerdeki Hocaefendiler tarafından desteklenmiş ve bazı çalışmalarda güvendikleri insanları görevlendirmişler, bu kişilerle istişare heyetini oluşturmuşlardı. Milli Görüş hareketi de kendi organını böyle kurmuştu. Milli Görüş hareketi daha sonra kendi çalışmalarını finanse edecek bir EMANET oluşumuna geçti. Bu oluşum kendine yön verecek araştırma grubunu, bu ilmi araştırmaları tabana yayacak basım kuruluşunu, araştırmaları ile bu davaya hizmet edecek ve gerçekleştirecek siyasi yapı olarak parti çalışmalarını yapılandırdı.


Erbakan İsviçre’ye neden gitmişti

Milli Nizam Partisi'ni kapatma kararından sonra Necmettin Erbakan bir süre dinlenmek için İstanbul'a gelmişti. Gelişinin ikinci günü evde yerleşme hazırlığı yapılırken, yere dizleri üzerine çökerek bir iş yapmak istemiş ama birden fenalaşmıştı. Eşi Nermin Hanım koşarak aşağı kata inmiş, Kemalettin Erbakan ile yukarı çıktığında Necmettin Erbakan ayağa kalkmış, "Bir şeyim yok." diyordu. Bu olay üzerine Doktor Haydar çağrıldı, muayene etti. "Stresten kaynaklı bir olay. İstirahat etmesi ve stresten uzak tutulması gerek." dedi. İyice dinlenebilmesi için yurtdışına çıkması konusunda mutabakata varıldı. İsviçre'deki dayısının oğlu Orhan'a telefon ederek. "Orada böyle bir imkân hazırlayabilir misin?" diye sordular. Orhan Bey bir-iki gün sonra telefon ederek hazır olduğunu söyledi. Meclis tatile girdiği için Erbakan İsviçre'ye gitti. Bu rahatsızlığı ileride istismar ederler diye kimseye haber verilmedi.

Bir iki ay sonra Hürriyet Gazetesi'nde Cüneyt Arcayürek'in "Kaçak’ı ( Erbakan) İsviçre'de bulduk" başlıklı yazısı yayınlandı. “Bir milletvekili, kırmızı pasaportu ve ailesi ile nasıl kaçar” haberleri yapıldı. Dönüşte Necmettin Erbakan'a sorulduğunda, Cüneyt Arcayürek1e İsviçre'de karşılaştıklarını ama hastalığından bahsetmediğini söyledi. "Bu günlerde benimle ilgili böyle yazılar revaçta. O da gazeteci. Patronu parayı verince öyle yazıyor." dedi. (Cüneyt Arcayürek solcu olmasına rağmen Süleyman Demirel ile çok yakın dosttu. Demirel Cumhurbaşkanı olduğunda ilk iş olarak Cüneyt Arcayürek’i baş danışmanlığına getirecekti). Bu olaydan sonra Erbakan abdest alırken eğilip doğrulmakta hep zorlandı. Ayak yıkamak için eğilmesi gerektiğinde yardım eden arkadaşlarının fotoğrafları çekilip, ‘Abdest alırken kendine hizmet ettiriyor’ gibi sansasyonel başlıklarla yayınlandı.

Milli Selamet Partisi 11 Ekim 1972'de resmen kurulduğunda dedikodular parti kurulmadan başlamıştı. “Milli Selamet Partisi, Milli Nizam Partisi gibi bazı İslami tarikatların konsensüsü üzerine kuruldu”, "MSP, MNP'nin devamıdır”, “Kapatılan bir partinin yöneticileri, yeni kurulan bir partinin yöneticisi olamaz”, "MSP, Adalet Partisi'ne karşı, emekli generaller tarafından kurduruldu” gibi iddialar ortaya atıldı. Adalet Partililer, o partiyi destekleyen Nurcu Süleymancı gibi cemaatler, Erbakan’ı İsviçre’den Muhsin Batur Adalet Partisi’ni bölsün diye çağırdı iddialarını sürekli gündeme getirdiler. Hattâ, Yeni Asyacılar, İsmet İnönü’nün Adalet Partisi’ni bölsün diye Erbakan’a parti kurdurduğunu bile iddia ettiler, bu iddiayı kitaplarında yer verdiler. (Serencam, İslam Yaşar, S. 132-133-165, Yeni Asya Neşriyat, 2019)

MSP şimdi sanki ilk kuruluş zamanı gibi hareketli ve heyecanlıydı. Milli Görüş fikriyatı dile getiriliyor, gençler teşkilatlarda aktif görevlerde bulunuyor, Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki MSP İstanbul İl Gençlik Kollarının düzenlediği Erbakanla ilgili toplantılar büyük ilgi görüyordu. MSP’de konuşmaları dikkatle dinlenen önemli hatipler vardı. Bülent Arınç bunlardan biriydi, yaptığı konuşmalarla insanları etkiliyor, hitabetiyle ikinci Erbakan olarak anılıyordu.

Ecevit’in iktidarı Güneş Motel’de AP’den transfer edilen 11 milletvekilinin bakan yapması, anarşinin iyice artması, karaborsa yüzünden tüpgaz ve yağ kuyruklarının olması gibi nedenlerle çabuk yıpranmış, Ecevit istifa etmek zorunda kalmıştı. Kıbrıs Fatihi, Halkçı Ecevit, Umudumuz Ecevit, Karaoğlan rüzgârı bir anda sönmüştü.

MHP ile koalisyon kuran, MSP’nin kerhen desteklediği Demirel hükümeti de anarşiyi önleyememiş, pahalılık başını almış yürümüştü. Halk iki partiden de umduğunu bulamayınca özellikle Anadolu’da her iki partiden MSP’ye yönelmeler gözle görülür hale gelmişti.


Mehmet Kırkıncı: Demirel samimi değil

MSP bu durumdayken Yeni Asya cemaati, hükümeti eleştiren Erbakan’a yönelik aleyhte tutumunu sürdürüyordu. Ancak bir yandan cemaat içi eleştiriler, hatta ayrılmalar baş göstermeye başlamıştı. Sadece Risale-i Nur yayınlanması için Abdullah Yeğin’in teşviki ve Hekimoğlu İsmail’in gayretiyle Hizmet Vakfı altında kurulan Sözler Yayınları, aynı anda Yeni Asya Yayınları’nın da Risale-i Nur yayınlaması başta birlik beraberlik sevincine yol açarken, zamanla bazı tereddütlerin, kıpırdanmaların, huzursuzlukların öncüsü olmuştu. Diğer yandan Adapazarı’ndaki genç Nurcuların, Köprü dergisi varken Zafer Dergisi’ni çıkarması, kapatılması istenmesine rağmen kapatmamaları ayrı bir problem teşkil ediyordu. Orhan İnalöz’ün dershane ve yurt binaları yapımlarına daha çok destek olması, Yeni Asya’ya yönelik destekleri azaltmaya başlamıştı. Yeni Asya merkezi yerine, parasal imkânların, himmetlerin binalara ayrılması Merkez’i zayıflatmak olarak değerlendiriyordu.

Yapılan bazı hususi istişare toplantılarda Mehmet Kutlular’ın sürekli MNP ve MSP hakkında kızgın sözler sarfetmesi, onların peşinde gidenlere bazıları dönmüş de olsa zamanında destek oldukları için ağır eleştiriler getirmesi, kendisine yönelik “Bunlar tekellüfü laflar Kutlular”, “Nutuk atmayı bırak, müdellel konuş müdellel” gibi itiraz ifadelerin kullanılması, bir kopuşa doğru sürüklendiklerini gösteriyordu.

77 seçimlerinden önce, Said Nursi’nin siyasi ve içtimai meseleler hakkında söylediği ve ortaya koyduğu tavırları zamanın şartlarına göre şerh edecek bir çalışma, bir heyet tarafından hazırlanmış ve Siyasette Ölçü adı verilen kitap Mehmet Kırkıncı adıyla yayınlanmıştı. O Mehmet Kırkıncı, şimdi Orhan İnalöz’ün yurt ve dershane yapımıyla ilgilenmesini destekliyor, Demirel’i eleştiriyor, Yeni Asya’ya artık cemaatin para vermemesini istiyordu. Bazı ağabeyler, Abdulvahid Mutkan, gazetenin okunan yazarlarından Ahmet Şahin de onunla birlikteydi.

Mehmet Kırkıncı, ilk defa Erzurum’da yapılan bayrağa saygı mitinginde Demirel’den şüpheye düşmüştü. Bu şüphe diğer mitinglerde azalacağı yerde daha da artmıştı. Birlikte katıldıkları bir mitingden dönerken Mustafa Sungur:

“Mitingi nasıl buldun?” diye sordu.

“Heyecanlı ama samimi değil” dedi Kırkıncı Hoca.

Bir heyet tarafından hazırlanıp Mustafa Sungur adıyla yayınlanan “Anarşi Sebep ve Çareleri” kitabı ile ilgili Ankara’da büyük hazırlıklarla yapılan açık oturuma Başbakan Süleyman Demirel’in iştirak etmemesi, şüphelerini daha da artırdı. Demirel’i iyi tanıyan, sık görüşen ve hürmet gören Mehmet Kırkıncı, kanaatlerinden emin olmak için Mustafa Sungur, Orhan İnalöz, Nazım Gökçek, Yüksel Kavuştu gibi isimlerin de olduğu 15 kişilik bir heyetle Güniz sokağının yolunu tuttu. Demirel her zamanki hürmetle karşıladı. Kırkıncı Hoca, anarşinin artışından, Erzurum’da yaşadıkları hadiselerden bahsetti. Nazım Gökçek bölgede yaşanan anarşik hadiselerle ilgili dosyayı takdim etti, konuyla ilgili konuşma yaptı.

“Hepsinden haberdarım” dedi Demirel.

“Haberdarsınız da neden müdahale etmiyorsunuz?”

“Altmışbir anayasası emniyetin elini kolunu bağlıyor.”

“O halde siz değiştirin.”

“Sanki elimde imkân var da değiştirmiyor muyum?” der gibi güldü Demirel. “Mecliste anayasayı değiştirecek güce sahip değiliz. Üstelik böyle şirret bir muhalefet ve onlara destek olan kuruluşlar varken biz değiştirsek bile Anayasa Mahkemesi iptal eder.”

Demirel’in bile Başbakan iken çaresizlik içinde olması Kırkıncı Hoca ve çevresinin şüphelerini artırmış, şüphe kırgınlığa dönüşmüştü.

MSP’liler de ise yine TRT’de yayınlanacak Erbakan’ın bütçe görüşmelerinde yapacağı konuşmanın heyecanı vardı. Günler öncesinden Erbakan'ın o gün yapacağı konuşmayı dinlemek için herkes birbirini uyarıyordu. O gün geldiğinde, televizyonları olmayanlar televizyon olan evlere doluşuyor, bazı dükkânlar ve mağazalar televizyonlarını dükkânlarının önüne kuruyordu.

Meclis Başkanı Cahit Karakaş, Erbakan'ı kürsüye davet ettiğinde, meclistekiler ve ekran başındakiler hareketlenmişti. Erbakan, bir baba şefkatiyle konuşuyorum diye söze başladı.

ifatihceylan@hotmail.com

Gelecek yazı:

Milli Görüş Tarihi-19
Kapitalizm ve Komünizm Siyonizmin birer koludur
Lâfla peynir gemisi yürümez