Millî Görüş, medya ve diğerleri

Abone Ol

Medya profesörü Haluk Şahin geçtiğimiz gün (14.07.2007) Partizan basının geri dönüşü başlıklı yazısını yazmakta ve devamında çok haklıydı: İleride 2007 genel seçimlerinin tarihini yazacak olanlar şöyle bir arabaşlık kullanacaklardır: Partizan basının geri dönüşü . Ve şöyle diyeceklerdir: "1960 tan itibaren siyasi partilere doğrudan angaje olma konusunda çok ihtiyatlı bir tutum sergileyen ve hem nalına hem mıhına gitmeyi yeğleyen Türk basını, 2007 genel seçimlerinde eski günlere döndü; birçok gazete, bir partiyi hem haberleriyle hem de yorumlarıyla açıkça ve partizanca destekledi." Bu partinin iktidardaki AKP olduğunu herhalde tahmin ettiniz! Bu partiye adeta o partinin yayın organıymış gibi hizmet veren partizan gazeteleri en azından tahmin edebilirsiniz... Bu konuda yapılmakta olan bilimsel araştırmalar partizanlık olgusunu rakamlarla gösterecektir. Bu değerlendirmenin yapıldığı gün gazeteleri taradım. Millî Gazete dışında, Erbakan ın onbinlerce kişiye hitap ettiği Elazığ Mitingi nden bahseden gazete yoktu!..

En yüksek tirajlı İslâmcı gazete Zaman bile, Çorum daki bağımsız bir adayın, tek bir kişinin bile katılmadığı sözde mitinginden birinci sayfa ile iç sayfada söz ederken, Saadet Partisi nin Erbakan lı mitinginden tek kelimeyle bile söz etmemiş! Pes doğrusu! Medya profesörü Haluk Şahin haklı, dışında ne demeli !. 

Aynı gün değerli dostum Ali Haydar Haksal da Millî Gazete deki köşesinde İslamcı[!] medya, holding medyası kadar tedirgin derken, aynı konuya değinmiş: Bir seçim süreci medya gruplarının, özellikle İslâmcı medyanın keyfini iyice kaçırmışa benziyor Erbakan Hoca konuştukça elleri ayakları birbirine dolanıyor. Doğan medya grubu bu seçim sürecinde Saadet Partisi nden tek satır söz etmiyor. Onlar da etmiyor. Yönlendirici ve parayla kitleleri etki altında tutan kamuoyu yoklamaları Saadet Partisi ni hiç göstermiyor. Bazıları hariç. Bu İslâmcı medya da göstermiyor. Onlar da okurlarını ve izleyicilerini manipüle ediyorlar. Doğan medya grubu Akepe yi hem doğrudan hem dolaylı destekliyor. Bu İslâmcı medya grupları doğrudan destekliyor. Bu İslâmcı medya Akepe iktidarının Müslümanlar adına bir tek adımı olmadığı, 4.5 yılını heba ettiği halde sadece psikolojik bir rahatlamanın ve gevşemenin içindedirler. Ali Bulaç bir makalesinde Koç grubunun 2010 yılında ulaşacağı hedefe 2005 yılında ulaştığını yazdı. Doğan grubu 8 kat büyümüş. Türkiye nin milyarder zengini 4 ten 26 ya çıkmış. [Demek ki halk adına adil bir paylaşım yok, para birkaç milyarderde toplanıyor.] Peki, bu İslâmcılar bu payın neresinde duruyorlar Sadece kırıntılarından besleniyor ve buna şükrediyorlar. İslâmcı medya niçin bu kadar tedirgin Çıkar iktidarını yitirmekten mi korkuyor

*

Geçen gün sihirli kelimenin istikrar olduğunu bu köşede hatırlatmıştım. Sadece ben değil, başka yorumcular da bu kelime üzerinde duruyor. Bunlardan biri yine Haluk Şahin. Bakınız, İki yanı keskin bıçak başlıklı değerlendirmesinde neler diyor AKP nin seçim stratejisinde temel tema istikrar . Yani her şeyin üç aşağı beş yukarı bugün olduğu gibi devam etmesi. Sloganı da bunu ilan ediyor zaten: Yola devam! Bu strateji, tabii, seçmenlerin çoğunun durumundan memnun olduğu ve fazla bir değişiklik istemediği varsayımına dayanıyor. Gelin görün ki, Türkiye gibi çok hızlı bir sosyo-ekonomik değişim geçiren ülkelerde bu her zaman tehlikeli bir varsayımdır. AKP nin 2002 seçimlerinden bildiği üzere, bunca toplumsal dengesizliğin ortasında, değişim isteyenlerin oranı her zaman yüksektir. Bir de, hızlı değişim dönemlerinde daha da canlanan görece yoksulluk denen bir şey var. İnsanlar kendilerini eski halleriyle değil, daha ileride gördükleri başkalarıyla karşılaştırıyor ve sahip olduklarıyla yetinmiyorlar. Amerikan toplumbilimcileri 1960 larda keşfettikleri bu psikolojik çarpıtmaya Yükselen beklentiler devrimi adını takmışlardı / Ne var ki, AKP nin tamahkârlık ederek cumhurbaşkanlığı seçimini bunalıma dönüştürmesiyle istikrar faktörü tersine döndü. AKP iktidarının şimdiki haliyle devamının ülkede çeşitli siyasal huzursuzluklara ve gerilimlere yol açabileceği endişesi yükselişe geçti (veya geçirildi). Meydanlar hareketlendi, milyonlar sokağa döküldü.

*

Evet, milyonlar sokağa, meydanlara ve özellikle de büyük konferans salonları ile televizyon ekranlarının başına döküldü Döküldü ve diğerlerini değil, sadece bir lideri, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ı dinliyorlar Dinledikçe düşünme ve seçimde kime oy vereceklerini yeniden gözden geçirme gereği duyuyorlar. Oysa, taraflı ya da partizan medyanın söz etmediği mitinglerde önemli şeyler söyleniyor.

Saadet Partisi nin Bursa da düzenlemiş olduğu Millî Kurtuluş Harekâtı Mitingi, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan ın katılımı ile gerçekleştirildi. 22 Temmuz seçiminin tüm insanlık ve Türkiye için bir kurtuluş zamanı olmasını dileyerek konuşmasına başlayan Erbakan, "Bundan önce iyi ya da kötü yönetimleri seçiyorduk. Artık var mı olacağız, yok mu olacağız Bu noktadayız" dedi ve şöyle devam etti: /Diğer partilerin hepsi aynı/ "Peki bu kadar anlatıyoruz ama neden Millî Görüş e oy vereceksiniz Vatan kurtulsun diye. Seçimde oy verirken kalp gözünüzü kullanın. Seçime 16 parti değil iki parti giriyor. Millî Görüş ve diğerleri. Diğer partilerin hepsi aynı. Saadet dışında hepsi işbirlikçi, ABD, AB, İsrail ve IMF ci. Ne farkları var Seçim meydanlarında bazı uçuk vaatler veriliyor. Sen bunları yapamazsın. IMF yaptırmaz. Bunlar ancak Millî Görüş le olur. Sen bunu yapsan bile ne ifade eder. Sistem çürümüş, sen nelerle uğraşıyorsun. FAİZe ödenen paralar yeniden milletin cebine akıtılmadan bu DÜZEN değişmez."