Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup 3

Abone Ol

Sayın bakanım! Eğitim deyince aklıma hemen eğitimin temel unsurları olan “okul, idareci, öğretmen, öğrenci ve anne baba” gelmektedir. Her biri diğerinden önemli veya önemsiz denemediği gibi, birinin diğerinden müstağni kalması da mümkün değildir. Okul ortamı maddî ve mânevî çevresiyle birlikte bir anlam ifade etmektedir. Hatta çocuğu düşünsel ve ruhsal bakımdan etkileme ve biçimlendirme açısından okul ortamı çok etkilidir.

Okulun temizliğinden düzenine kadar her olgu ve unsur eğitimin kalitesi açısından bir belirleyicidir. Okul ve okul ortamı zevk sahibi ve ileri görüşlü idareci / yöneticiler tarafından organize edildiğinde, öğrencilerin düşünce ve duygu gelişimine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Aynı zamanda okul ortamı, öğrenci için çok önemli bir örnek faktördür.

Büyük ve yüksek binaların yapıldığı günümüzde okul binaları genel olarak eğitimin ruhuyla örtüşmemektedir. Okul binasını “beton yığını” olarak düşünmemek gerekir. Okul ortamı öğrenci ve öğretmenin ruhunu dillendirmeli, zihnini işlevselleştirmelidir. Okul ortamı, öğrencinin bir an önce “bitiş zili”ni beklediği bir ortam olmamalıdır. Okul ortamı aynı zamanda öğrenciye gördükleri ve duydukları aracılığı ile yöntem / yöntemler öğretir. Bu sebeple öğrenci burada iyi şeyler duymalı ve güzel şeyler görmelidir.

“İdareci, yönetici, müdür” gibi adlarla anılan okulun birinci derecede sorumlusu olan kişi, artık bu adlandırmaların dışına çıkıp yönetişim mantığını ve mantalitesini uygulamaya koymalıdır. Çünkü okuldaki her bir insan okulun işlevsellik kazanması açısından oldukça önemlidir. “Âmir” pozisyonunda olan bir müdür, eğitime katkı sağlayamaz. İdarecilik siparişle olacak ve elde edilecek bir şey değildir. Önemli olan “istemek” ve “istetmek”tir. İdarecilik, öğretmenlikten kaçmak isteyenlerin istihdam alanı da olmamalıdır. Eğitimde başarı, yenilikçi ve organizasyon becerisi olan kişilerin yönetici olarak tercih edilmesi ve onlara fırsat verilmesiyle ancak amacına ulaşır.

Öğretmen eğitim ve öğretimin en önemli unsurudur. Okul binası, derslik, tahta, tebeşir, bilgisayar, laboratuvar gibi bütün yan unsurlar, öğretmenin daha iyi ve verimli çalışması içindir. Önemi açısından bakıldığında öğretmenlik peygamber mesleğidir. Bu bağlamda, “Öğretmen olunmaz, öğretmen doğulur” desek daha iyi anlatmış oluruz öğretmenliğin önemini. Günümüzde öğretmenlik maalesef istihdam alanına dönüşmüştür. Bu durum, eğitimin kalitesini düşürmektedir. Elbette öğretmen her şeyi bilemez, bilmesi de gerekmez. Ancak öğretmen istikamet verici ve ufuk açıcıdır.

Öğretmenlik ister sorumluluk açısından olsun isterse günümüz şartları açısından çok zor bir meslektir, hele isteyerek bu mesleği seçmemiş kişi için çok daha zordur. Öğretmen, olması gerekeni “olurlaştırmak” için çalışır. Öğretmenin, suyu yokuşa akıtmak, bireysel düşüncelerini empoze etmek gibi bir tavır içerisinde olmaması gerekir. Öğretmen evrensel / fıtrî değerler doğrultusunda hareket ederek “renkler”in oluşmasına katkı sağlaması gerekir. Öğretmen idarecinin emrinde bir memur olmamalıdır.

Öğretmen bilgi ve bilimin taşıyıcısıdır. Bilgi ve bilim süreklilik arz ettiği için bu sürekliliğin herhangi bir kesintiye uğratılmadan devamının sağlanması gerekir. Bu anlamda öğretmenlik dinamik bir meslektir. Geçim derdi kaygısı öğretmenin ve öğretmenliğin düşmanıdır. Bir ülkenin gelişmişliğinin en belirgin göstergesi öğretmene verilen önemdir. Öğretmenlik en başarılı, en zeki, en çalışkan gençlerin tercih ettiği bir meslek haline gelmedikçe, eğitimi tartışmaya ve eğitimden şikâyet etmeye devam edeceğiz demektir.

Sınıfta dersine odaklanmış öğretmen korumasız bir insandır. Bu yüzden Millî Eğitim Bakanı başta olmak üzere bütün idarecilerin öğretmene sahip çıkması ve moral vermesi şarttır. “Moral bozukluğu” öğretmenliğin virüsüdür. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” gibi mâşerî vicdanda öğretmeni motive eden ve öğretmenliği kutsayan söylemler boşuna değildir.

Öğretmenliğin kendi içinde teşvik edici birtakım kriterlerinin olması gerekir. Çalışan öğretmen, eğitim öğretime katkı sağlayan öğretmen, bilimsel çalışmalarda bulunan öğretmen, diğer öğretmenlere ve öğrencilere örneklik açısından belirgin bir şekilde öne çıkarılması gerekir. Elbette göz boyayıcı birtakım aktiviteler has olan çalışmalardan ayırt edilmesi şarttır.

Eğitim öğretimin amacı olan öğrenci ise okula eğitim öğretim için gelmektedir. Bunun dışına çıkılması okulun da, öğretmenin de, öğrencinin de masumiyetini ortadan kaldırır. Bu tür olumsuzluklara fırsat verilmemesi gerekir. Kuşkusuz teorik olarak öğrenci masumdur. Fakat ihmal edildiği zaman öğrencinin eğitim öğretim dışına çıkması da an meselesidir.

Öğrenci okulun, idarecinin, öğretmenin zaaflarını en iyi gören ve hatta kollayan kişidir. Okul ortamında, zaafların olmaması gerekir. Bu yüzden iyi bir gelecek için zeminin sağlam olması gerekir. Elbette okul ve okulun muhtevasındaki her türlü imkân öğrenci içindir. Bu yüzden öğrenci asla ihmale gelmez. Çünkü ihmali gören ve öğrenen öğrenci “ihmal” eder, yani ihmal etmeyi öğrenir ve hayatını da ona göre düzenler.

Eğitim öğretimin üçüncü önemli unsuru olan anne baba ise okula ve öğretmene köstek değil sadece ve sadece destek olmalıdır. Okulu, özellikle öğretmeni körü körüne eleştirici tavırlardan uzak durmaları gerekir. “Sorunlu anne babalar” okulda da sorun çıkartmaktadırlar. Müdürün, böyle anne babaları tanıyıp eğitim öğretime zarar vermemeleri için önlemler alması ve birtakım çareler geliştirmesi şarttır. Sorunlu veliyi hemen öğretmenin karşısına çıkarıp kozlarınızı paylaşın demek idarecilik değildir.

DR. İHSAN ALPEREN