Ad, Semud, Nemrut, Firavun, Roma, Bizans, Emeviler,
Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ölmüş Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman
içinde. diye başlayan tarih kitaplarının sayfaları onların mezar taşı kitabesi
olmuştur.
Rabbimiz buyurur: Her ümmetin (milletin) bir eceli
(ömrü) vardır. (A raf süresi ayet 34, Yunus süresi ayet 49)
Milletler de insanlar gibi doğarlar, büyürler,
yükselirler, duraklama devrine girerler, ihtiyarlarlar, zayıflarlar, bir
hastalık girer uzun zaman yatarlar veya ani bir krizle ölürler.
Veya milletler de insanlar gibi intihar ederler.
Kur an-ı Kerim de milletlerin ölüm sebebi olarak birinci
sırada yönetici kadronun Müstekbirlik mütekebbirlik hastalığına tutulması
gösterilir. Yani yönetici kadro kendini Hak tan ve halktan üstün görmeye
başladı mı bünyeyi kemirecek olan mikrop da girmiş ve etkisini göstermeye
başlamış demektir.
Ayakta kalabilmek için bir zenginler grubu üretmeye
çalışacak. Kur an o hastalığın adına da Mütrafin hastalığı adını koymuştur.
İstiska hastalığına yakalanan, çatlayıncaya kadar su
içtiği halde doymayan adam gibi mal, mülk, araba, yat, helikopter, villa,
çiftlik, dolar hastalığı başlar.
Elde ettikçe hırsı artar. Hazineyi boşaltırlar. Halkın
elindekini vergilerle, alaverelerle, dalaverelerle alırlar. Halk naylon kabına
çorba bulamazken, stres atmak için seramik tabak, çanak kırmaya başlarlar.
Halk harekete geçmeye, kıpırdanmaya başlarsa Cebbarlık
(baskıcılık) nöbetine tutulurlar. Cezaları artırma yarışmasına girerler.
Baskıcılık hastalığına tutulanlar ilim ve sanatta başarı sağlayamayınca ilim
adamına: Kaç villan var, arabanın markası ne, elbiselerin ve makyaj malzemelerin nereden ve kimden
sorularıyla üstünlük sağlamaya çalışırlar.
Sahip oldukları imkânları korumak için, kurulu
düzenlerini bozmak isteyenleri susturmak için mafya beslerler. Salih
aleyhisselâma karşı dokuz kişilik bir çetenin oluştuğunu haber verir Rabbimiz (Neml
süresi ayet 48). Bu çetenin bozgunculuk yaptığını bildirir.
Firavun, müstekbirlik, müterafinlik, cebbarlık
hastalığına tutulmuş çevredeki yağcıların yağıyla ayakta dururken göçmeden
önceki halini Rabbimiz: O kavmini aşağıladı ve onlar da ona itaat ettiler
diye haber veriyor. (Zuhruf süresi ayet 54)
Evet. Aşağılanan insanlar aşağılayana karşı itaatkârdır
ama aşağılama o insanların atılganlık, iş yapma becerisini yok eder ve
savunmacı bir karaktere sahip olurlar. Üretmeyen toplumlarda yıkılır. Firavunun
yıkıldığı gibi.
Halkı polis ve vergi memurlarıyla sindirmeye, ilim
adamlarını saç sakal tıraşı muayenesi ile aşağılamaya çalışanlar aslında kendi
ayaklarını kaydırdıklarının farkında olamayacak kadar hasta olduklarını
gösterirler.
Memur atamalarında ehliyet ve liyakat aranmaz olur. Çünkü
dövdüğü adama sağlam raporu verecek doktora ihtiyaç var.
Hazineyi hortumladığında kurtaracak kanun adamına ihtiyaç
var.
Kadisiye meydan muharebesinde mağlup olan Pers
imparatorluğunun genelkurmay başkanı Rüstem, İslam ordularını toplu halde namaz
kılarken gördüğünde: Ömer, edeple eğittiği ordularıyla ciğerimi yedi. demiş.
(İbni Haldun, mukaddime152) ve Pers imparatorluğu da tarih mezarlığında yerini
almış.
Millet olarak ayakta kalmak için Hakka ve halka karşı mütevazı
olacağız.
Malla şımaranlardan olmayacağız. Halkı baskıyla değil
edeple eğiteceğiz.
Aşağılayan değil, Yücelten olacağız.
Hazineyi değil, halkı zengin edeceğiz.
Makamla yücelenleri değil, makamı yüceltecek, işin
hakkını verecek kişileri atayacağız.